Fulya Canşen

14 Eylül 2012

Hollandalı seçmen masaya vurdu

Hollanda’daki erken seçim sonuçları halkın ülkesine ve siyasete sahip çıktığının bir işareti.

Hollanda’daki erken seçim sonuçları halkın ülkesine ve siyasete sahip çıktığının bir işareti. Stratejik seçmenin yerini aksiyoner seçmen aldı deniyor ama bence halk masaya vurdu ve halk olduğunu gösterdi. Hollandalılar bundan böyle ülke siyasetine sahip çıkacak. 

Almanya ve Hollanda komşu ülke olmalarına rağmen birbirlerine pek benzemezler. Almanya’dan sınırı geçtiğinizde daha, Hollanda’ya geldiğinizin farkına varırsınız. Sizi önce mekanlardaki estetik selamlar. Kanal kenarındaki küçük yerleşim bölgeleri, tek katlı ahşap evlerin penceleri ve bahçelerindeki, ağaçlar, çiçekler, küçük biblolar, ışıklar, sıcacık bir atmosferi seriverir önünüze.  Amsterdam, Rotterdam gibi büyük şehirlere gittiğinizde de kamu olma bilincinin kendini siyasi arenaya nasıl taşıdığına tanık olursunuz.  Aşırı sağcı Gert Wilders’e inat, otobüs duraklarına asılmış ırkçılık karşıtı pankartlar ya da yabancıları bir zenginlik olarak gören projelerdeki sihirli sözlük yine estetiktir. Yerleşim dokusundaki estelik sözü, Hollanda halkında inceliğe dönüşür. Roterdam’a ilk gittiğimde Hollandalıların bana „Almanlar sana bir şey yapmadı di mi?“ diye sorarak beni korumaya çalışmaları hala aklımdadır. Belki Hollanda’da yerleşik bir hayatım olmadığı ya da Almanya’dan bunaldığımda kendimi attığım bir mekan olduğu için bu ülkeye ve halkına sempatiyle bakıyorum. Değerlendirmelerim pekala subjektif olabilir. Son yıllarda Gert Wilders’in bu ülkede oy toplaması karşısında hayal kırıklığına uğramış olduğumu da itiraf etmeliyim. Ancak Çarşamba günü yapılan erken seçimin sonuçları Hollandalılara duyduğum güven konusunda beni bir kez daha haklı çıkardı.

 

Irkçılık ve korkuyu istemiyoruz

 

Bir terslik olmazsa sağcı liberal Mark Rutte, başbakanlık görevine devam edecek ve O’na koalisyon hükümetinde sosyal demokrat Diederick Samsom eşlik edecek. Bence bu seçimle Hollanda demokraside örnek ülke olma özelliğini yeniden kazandı. Herşeyden önce seçmenlerin sandık başına giden % 74‘ü aşırı sağci Gert Wilders’in partisini alaşağı ederek ırkçı ideolojije bir tokat vurmuş oldu. Aynı tokattan nasibini maalesef sosyalistler de aldı. Sanırım bunu sosyologların „dışardakiler“ diye tanımlayıp garip seçmenler olarak nitelendirdikleri „kararsızlar“ sağladı. Aslında özetle %40’lık bir orana sahip „kararsızlar“ Avrupa Birliği’nden yana oy kullandı ve seçim öncesi yapılan kamuoyu yoklamaları ile yorumları ters köşeye yatırdı. Hollandalı seçmen sandık başına gidene kadar AB karşıtı sosyalistlerin atak yapıp seçimden ilk parti olarak çıkacağı hesaplanıyor,  Hollanda’da siyasi „Orta“ nın bittiği, kitle partilerinin kan kaybettiğine inanılıyordu. Seçim sonuçları gösterdi ki, Hollandalılar İslam karşıtı tezler ya da Euro krizi nedeniyle çizilen felaket senaryoları kullanılarak yapılan korku siyasetini elinin tersiyle itti.

 

Merkelci politikaya son

 

Seçimin hemen ardından yapılan yorumlara bakılırsa, Hollandalı seçmenler eskisi gibi duygularıyla hareket etmiyor, seçimden çıkacak hükümet aritmetiğine göre karar veriyor.Yani oy kullanırken hangi partiyi destekleyeceğini değil, oyunun nelere yol açacağını düşünüyor. Bunu yaparken hiçbir partiye karşı sadakat duymuyor ve faydacı olmaktan çekinmiyor. Tıpkı borsa aksiyonerleri gibi. Bu tezi savunanlara göre, stratejik seçmenin yerini Hollanda’da aksiyoner seçmen aldı ve siyasi „Orta“ hala hayatta olduğunu gösterdi. Bence bundan daha fazlasını söylemek mümkün. Hollanda’daki erken seçim sonuçları, halkın istikrardan yana olduğu, AB’nden vazgeçmek istemediği, ülke siyasetine sahip çıktığı ve hala bilinçli olduğunun işareti. Çünkü Hollandalılar, sandık başına giderek sağcı liberal parti ile sosyal demokratlara koalisyon kurmaktan başka alternatif bırakmadığı gibi, Merkelci AB politikasına da gözü kapalı riayet etmeyeceklerini de gösterdiler. Hem de istediklerini yapmayan partileri cezalandırabileceklerinin altını çizerek. Artık sağcı liberaller ve sosyal demokratların seçim öncesi verdikleri sözleri tutmaktan başka şansları yok. Bundan böyle Hollanda hükümeti, ekonomik kalkınmayı sağlamak, işsizliği azaltmak, Brüksel’e daha az para ödemek ve sağlık sistemi ile emlak piyasasını kontrol altına almakla uğraşacak. Bu uğraş içinde asılsız korku senaryoları ve ırkçılığa yer yok. En azından seçimden çıkan umut bu!