Fulya Canşen

27 Mayıs 2014

Avrupa’nın ekseni kaydı

Pazar gününden bu yana başka bir Avrupa Birliği var. Karşıtlarını da içinde barındıran bir AB

Pazar gününden bu yana başka bir Avrupa Birliği var. Karşıtlarını da içinde barındıran bir AB. Bu siyasal bir zenginlik mi yoksa AB’ni içerden de mi çatırdamaya  başlayacak bunu zaman gösterecek. Ama pazar günü Avrupa için bir dönüm noktası olacak bu kesin.

Almanya’dan bakıldığında durum süt liman görünüyor. Muhafazakarlar bir miktar oy kaybetmiş, sosyal demokratlar oy kazanmış olsalar bile siyasi dengeler fazla değişmedi. En dikkat çekici gelişme Euro karşıtı Almanya için Alternatif adlı parti AfD, %7’lik bir oy oranıyla Avrupa Parlamentosu’na 7 milletvekili göndermeye hak kazandı. AfD’nin aldığı oy miktarı Almanya genel seçiminde aldığından fazla değil. AfD, Avrupa’daki aşırı sağcı ya da sağcı populist partilerden biraz daha farklı. İnternet sayfasında göçmen üyelerinin portrelerini yayınlayan AfD, muhafazakar ama sağcı olmamaya dikkat ediyor. AfD, Yunanistan’a yardım etmek yerine emeklilik maaşlarını arttırmayı istiyor ve AB merkeziyetçiliğine şiddetle karşı çıkıyor.

 

Bavyeralı muhafazakarlar şaşkın

 

Belli ki, AfD Bavyera’da kuvvetli olan Hristiyan Sosyal Birlik Partisi CSU ile liberallerin oylarından çalmış. Alman seçmenler oylarını, seçim stratejisini hem şimdiki Avrupa Birliği’ne karşı ama Avrupa Birliği’nden yana olmak üzerine kuran CSU, yani kopyası yerine aslına, gerçek Euro karşıtı AfD’ye verdiler. Bu durum Bavyeralı muhafazakarların eteğini tutuşturdu. Liberaller ise zaten geçen sonbaharda yapılan genel seçimde kan kaybetmiş, meclise bile girememişti. Ziyanı yok, Birlik 90 Yeşiller ekonomi politika açısından liberalleri aratmıyor zaten. Onlar da küçük bir oy kaybıyla Avrupa Parlamentosu’nda yerlerini aldılar.

 

Daha renkli bir Brüksel

 

Almanya’da şimdilik AfD’nin Avrupa Parlamentosu’nda 7 sandalyeye sahip olmasından fazla endişe edilmiyor. Çünkü herkes 1989 yılında aşırı sağcı Cumhuriyetçilerin de Avrupa Parlamentosu’na girdiği bir yıl sonra da eyalet seçimlerinde bile milletvekili çıkarmayı başaramadığını anımsıyor. Yani AfD’nin başarısını devam ettiremeyeceği umut ediliyor. Federal Anayasa Mahkemesi daha önce varolan %3’lük seçim barajını kaldırdığı için Almanya Brüksel’e  bu kez 14 ayrı partinin temsilcisini gönderecek. Bunların arasında korsanlar, hayvan hakları partisi, aşırı sağcı parti NPD hatta komedyenlerden oluşan die Partei (Parti) de var. Pazar günkü seçimlerin Brüksel’in Almanya kanadını daha renkli bir hale getirdiği kesin.

 

Martin Schulz sosyal demokratlara kazandırdı

 

Alman seçmenin %48’inin sandık başına gitmesi ve bu oranın 2009’daki seçimden ve diğer AB üyesi ülkelerin çoğundan fazla olması da Almanya’da AB seçim sürecinin normal işlediğinin bir göstergesi. Bunun en önemli nedeni bu kez seçim propagandasının, Avrupa Komisyonu Başkanı adayı ile birlikte yani lideri ön plana çıkararak yapılmış olması ve bazı eyaletlerdeki yerel seçimlerin de aynı güne rast gelmesi. Tabii Almanya’nın Euro kriziyle birlikte AB’nin tartışılmaz tek lideri olması seçmeninde de bir sorumluluk duygusu yaratmış, bu durumun devam etmesi için sandık başına gitmiş olabilir. Neden Merkel’in partisi değil de sosyal demokratların oy oranını arttırdığı sorusunun tek açıklaması var, o da komisyon başkanı adayı Martin Schulz’a duyulan sempati. Schulz son TV duellosunda Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olduğunu söyleyerek de puan kazandı.

 

Doğu Avrupalılar seçim yorgunu

 

Ancak Almanya’daki başarıyı diğer AB ülkelerinde görmek mümkün değil. Liderli seçim propagandası, radikal partilerin popülaritesini planlananın tersine azaltmadı. Sağ ve solcu popülist partiler %20, kitle partileri ise %80’lik oy oranına sahip oldu. Yıllarca süren ekonomik kriz, vahşi küresel kapitalizm içinde kaybolma duygusu, göçmen ve mülteci akımının artma korkusu milyonlarca seçmeni “sınırları yükseltelim, yabancıları dışarıda bırakalım, borçlarımızı ödemeyelim” diyen radikal partilere oy vermeye itti. Liderli strateji bazı ülkelerde seçmeni sandık başına göndermekten çok uzaklaştırdı. Doğu Avrupalılar örneğin seçim yorgunuymuş gibi görünüyor. Slovakya’da seçmenin sadece %13’ü sandık başına gitmiş. Çek Cumhuriyeti’nde bu oran %18.2, Polonya’da ise %22.7. Belçika ve Lüksemburg’da halkın %90’ının oy kullandığını görüyoruz, bu iki ülkede de seçime gitmek yasal bir zorunluluk.

 

Asıl Avrupa’nın kuzeyi sınıfta kaldı

 

Almanya’dan yola çıkarak ekonomik olarak güçlü ülkelerde aşırı sağ ve sol partilerin prim yapmadığını söylemek pek doğru olmaz. En büyük deprem Fransa’da yaşandı mesela. Marine Le Pen liderliğindeki Avrupa ve yabancı düşmanı parti Ulusal Cephe, oyların yaklaşık % 25'ini aldı. İngiltere'de Euro karşıtı UKIP ise % 27’lik bir oy oranı ile seçimden birinci parti çıktı. Hollanda’da sağcı Wilders kan kaybetti derken, Avusturya'da sağcı popülist Özgürlükçü Parti oy oranını %8 arttırmayı başardı. İskandinav ülkelerinde de sağ partilerin adayları Avrupa Parlamentosu'nda yerlerini aldılar. Ekonomik olarak rahat olan bu ülkelerin seçmenleri bir anlamda yabancılara ve değim yerindeyse AB’den geçinen parazitlere karşı ve egemenlik hakları için oy kullandılar. AB ya da Merkel’in kemer sıkma politikalarına karşı olacakları düşünülen Güney Avrupa ise epey şaşırttı. Yunanistan’da Nazi eğilimli parti oy oranını arttıramazken, solcu Syriza önemli bir başarı kaydetti. İtalyanlar da Avrupa karşıtı sağ parti yerine komedyen Beppe Grillo'nun Beş Yıldız Hareketi’ne puan kazandırdı.  İspanya ve Portekiz’de de radikal sağcılar dikkate değer bir oy oranına kavuşamadılar. Özetle Avrupa’nın güneyi daha fazla sebebi olmasına rağmen daha az AB karşıtı olurken, kuzeyi sınıfta kaldı.

 

Tarihi seçim

 

Şimdi AB, bir yandan sağcı popülist partilerin Avrupa Parlamentosu’nda grup kurup kuramayacağını tartışırken bir yandan da Komisyon başkanının eski Avrupa’yı mı yeni Avrupa’yı mı temsil etmesi gerektiğine karar veriyor. Oysa halk asıl kararı verdi, AB’yi gücünün tadını çıkaran Almanya ve diğerleri diye ikiye böldü. Ve AB’nin ekseni halktan yana ama sağa kaydı. Sırf bu yüzden bile Pazar günkü seçim tarihi bir seçim olarak nitelendirilebilir.