Fulya Canşen

21 Ocak 2015

Asrın davasında neler oldu?

NSU örgütün iki üyesinin ölü bulunmasının ardından Beate Zschäpe hakim karşısına çıkıyor. Davada neler yaşandı? Ne bekleniyor?

6 Mayıs 2013 tarihinde resmen başlanan NSU davasında örgütün iki üyesi Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos ölü bulunduğu için Beate Zschäpe mahkeme önüne çıkıyor. 10 cinayet, iki bombalı eylem, çok sayıda silahlı soygun gibi suçlardan yargılanan Zschäpe’nin yanısıra aşırı sağcı parti NPD’nin eski üyelerinden Ralf Wohlleben, Carsten S., Holger G. ve Andre E. de örgüte yardım ve yataklık yapma suçu ile yargı karşısına çıkıyor. Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde bakılan davada, başkanlığını Manfred Götzl’ün yaptığı beş hakim görev yapıyor. Mahkeme ayrıca, olağanüstü durumlar için 3 yedek hakim daha belirledi. Zanlıların savunmasını 12 avukat yapıyor. Sadece Zschäpe’nin üç avukatı var.  Mahkemede Federal Savcılığın belirlediği, aralarında psikiyatrist ve adli tıp uzmanı da bulunan 22 bilirkişi görev yapıyor. Çoğu seri cinayetlere kurban giden göçmenlerin ailelerinden oluşan 90’a yakın davacıyı da 50’den fazla avukat temsil ediyor.  Mahkeme 2014 yılının Şubat ayına kadar 80 duruşma günü belirlemişti ancak bu süre 2016’ya kadar uzatıldı.  Mahkemeye 300’e yakın medya kuruluşu ve gazeteci akredite.  488 sayfalık iddianame ile başlayan mahkemenin ilk aşamada belirlediği tanık sayısı 600’ü geçti. Mahkeme öncesi yapılan soruşturma sonucunda 280 sayfalık bilgi içeren 600 dosya hazırlanmıştı. Duruşmanın yapılacağı A 101 nolu salon ziyaretçi kapasitesi 100 kişi arttırılarak 230 kişinin katılabileceği bir mekana dönüştürüldü. Bunun için 1,25 Milyon Euro harcandı.

Duruşmanın 17 Nisan 2013 tarihinde başlanması bekleniyordu ancak akredite olan medya kuruluşları arasında Türkçe yayın yapanlar olmadığı için Sabah gazetesinin mahkemeye yaptığı başvuru kabul edilince kuraya dayalı yeni bir akreditasyon süreci başlatıldı ve duruşma 6 Mayıs’a ertelendi. Ancak bu durum zaten yıllardır adalet bekleyen kurban yakınlarını bir kez daha mağdur etti.

6 Mayıs 2013: Beklenen duruşma, basının yoğun ilgisi ve protesto gösterileri eşliğinde başlar başlamaz savunma avukatlarının reddi hakim talebi üzerine iki hafta ertelendi. Baş zanlı Beate Zschäpe ‘nin şık bir kıyafetle mahkeme çıkarken gösterdiği rahat, kendinden emin tavır, avukatları ile gülüşmesi ve yüzünde pişmanlık duyduğuna dair bir ifadeye rastlanmaması hem kurban yakınlarını hem de kamuoyunu şaşkına uğrattı.

14 Mayıs 2013: Federal Savcı Herbert Diemer, Zschäpe’yi NSU terör örgütünün eylemlerine katılmakla suçlayan iddianameyi okumaya başladı.  Mahkeme salonundu avukatlar arasında sert bir atışma yaşandı. İtiraz dilekçeleri birbirini izledi. Savunmanın bunu dava sürecini uzatmak için yaptığı biliniyor. Köln Keupstrasse’ ye yapılan bombalı eylemden mağdur olanların birkaçı daha mahkemeye başvurunca müdahil davalı sayısı 86’ya ulaştı. Keupastrasse davasının ana davadan ayrılması talebi, bu durumda davanın önemini yitireceği hatta davanın düşmesinin gündeme geleceği gerekçesi ile tepkilere neden oldu. İleriki günlerde mahkeme heyeti savunmanın bu yöndeki talebini reddetti.

20 Mayıs 2013: Bir diğer zanlı Carsten S. söz aldı ve gözyaşları eşliğinde teröristlere nasıl silah tedarik ettiğini ayrıntılarıyla anlattı. İddianamenin büyük bir bölümü daha önce verdiği ifadelere dayandığı için önemli bir tanık Carsten S.  Mahkeme salonunda yüzünü gizleyen zanlı silah tedarik etme emrini, mahkeme salonunda yanında oturan diğer zanlı Ralf Wohlleben’in verdiğini anlattı ve daha önce savcılığa Wohlleben’i korumak amacıyla eksik ifade verdiğini de kabul etti. İfade verdiği sonraki günlerde, eşcinsel olduğu ve kendini bir gruba ait hissetmek istediği için aşırı sağcılara katıldığını da anlatan zanlı silah tedarik ederken bu silahın cinayet için kullanılacağının hiç aklına gelmediğini söyledi ancak kimse bu ifadeye inanmadı. Daha sonra Neonazilerden ayrılan Carsten S. Federal Suç Dairesi BKA’nın sağladığı bir çeşit tanık koruma programına katıldı.  Dokuz gün sonra Carsten S. de kurban yakınlarından özür diledi.

 

Cinayetler önlenebilirdi

 

22 Mayıs 2013: ARD’ye gönderilen bir belge, Alman güvenlik birimi ve siyasetçilerin NSU’dan ne zaman haberdar olduğu sorusunu yeniden gündeme getirdi. Saksonya Eyaleti’nin Anayasayı Koruma Dairesi’nin eyalet içişleri bakanlığına gönderdiği 28 Nisan 2000 tarihli gizli belgede, Uwe Böhnhardt, Uwe Mundlos ve Beate Zschäpe’den oluşan NSU adlı aşırı sağcı bir örgüt bulunduğu ve örgüt stratejisinin terör faaliyetlerini andırdığına dikkat çekiliyor. Bu belge istihbarat birimlerinin NSU’yu cinayetlerine başlamadan dört ay önce tehlikeli olarak kategorize ettiğini, yeterince ciddiye alınmış olsaydı cinayetlerin önlenebileceğini de kanıtlar nitelikte. Teröristler hakkında en üst düzeyde gizli gözetleme kararı da çıkarılmış ancak üç ay sonra gözetleme kararı iptal edilmiş. Sadece bu belge bile güvenlik birimi ve siyasetçilerin aşırı sağcı eylemleri küçümsediği hatta hoş gördüğünün ispatı olarak yorumlandı.

6 Haziran 2013: Mahkemede ilk ifade veren zanlı Holger G., sözlerine "işlenen suçların yarattığı acı nedeniyle çok üzgünüm” cümlesiyle başladı.  Üstüne düşen sorumluluğu almaya hazır olduğunu belirten zanlı, NSU üyelerine sahte kimlik sağladığı iddialarını kabul etti ama işledikleri suçlardan haberdar olmadığını öne sürdü.  

Mafya üyesiymiş gibi davrandılar

11 Haziran 2013: NSU’nun işlediği cinayetlerden dördüncüsü olan Habil Kılıç cinayetine dair tanıklar dinlendi. Kılıç, 2001 yılında Münih’te manav dükkanında ölü bulunmuştu. Mahkemede ilk kez bir kurban yakını tanık koltuğuna oturdu. Habil Kılıç’ın eşi Pınar Kılıç’ın anlattıkları mahkemede duygulu anlar yaşattı. Pınar Kılıç mahkeme heyetinin teknik soruları karşısında şaşırmış göründü. Beate Zschäpe’den söz ederken “bu kadın” “bu bayan” diyen Kılıç, polisin kocası bir mafya üyesiymiş ya da kan davası yüzünden öldürülmüş gibi davrandığını da anlattı. Kılıç evlerinin arandığı bu yapılırken eşyalara bile zarar verildiği hatta güvenlik görevlilerinin Türkiye’ye kadar gidip soruşturmaya devam ettiklerini ayrıntılarıyla aktarırken sesini yükseltti, ancak cinayetin işlendiği günden bahsederken ise  sessizleşti. Hala psikolojik tedavi gören Pınar Kılıç için dava,  bir çeşit hesaplaşma.

15 Haziran 2013: NSU terör örgütünün kurbanlarını unutturmamak amacıyla öldürüldükleri yerlerde anıtlar dikilmeye başlandı. 2006 yılında Dortmund'daki büfesinde öldürülen Mehmet Kubaşık için bir anıt dikildi. Kubaşık'ın evine ve öldürüldüğü yere yakın olan Kuzey Ren Vestfalya Auslandsgesellschaft kuruluşunun önünde yapılan mermer anıta, bütün kurbanların adları ve öldürüldükleri tarihler de yazıldı. Nisan 2014 de de Halit Yozgat ve Mehmet Kubaşık anıldı. Kassel da bir meydana Yozgat meydanı adı verildi. Kubaşık anılırken ise, adına dikilen taşa çelenk konmadan önce cinayetleri protesto eden bir yürüyüş de düzenlendi.  NSU terör örgütünün üçüncü kurbanı Süleyman Taşköprü'nün ismi, Hamburg'da bir sokakta yaşamaya devam edecek. Taşköprü sokağı Haziran 2014 tarihinde törenle açıldı.

6 Ağustos 2013: Beate Zschäpe, susma hakkını kullanacağını bir kez daha beyan etti. Hakimlerin yönelttiği teknik sorulara bile avukatları aracılığıyla yanıt veren Zschäpe’nin mahkeme salonundaki rahatlığı ve her gün başka bir kıyafetle gelmesi, medyanın ana konusu haline geldi. Mahkeme yaz tatiline girdi.

Komisyon: Tarihi fiyasko

22 Ağustos 2013: 2012 yılının ocak ayında bütün partilerin talebi üzerine kurulan Federal Meclis NSU Araştırma Komisyonu çalışmalarını sona erdirip raporunu yayınladı. 1357 sayfalık raporu hazırlamak için komisyon üyeleri, 19 aylık sürede 107 sanık ve bilirkişinin ifadesine başvurarak yaklaşık 12 bin dosyayı inceledi. NSU Raporu kamuoyuna açıklayan komisyon başkanı Sebastian Edaty,  Neonazi cinayetleri soruşturmasında Alman güvenlik birimlerinin yaptığı hatalar zincirini "emsalsiz tarihi bir fiyasko" diye niteledi. Raporda, federal ve eyalet istihbarat teşkilatlarının analizlerinin aşırı sağ terör tehlikesini yanlış ve üstünkörü bir şekilde, tehlikesizmiş gibi gösterilmiş olduğu ifadeleri yer aldı. Komisyonun oy birliği ile kabul ettiği raporda ayrıca, polis, istihbarat birimleri ve adli makamlara, aşırı sağ kaynaklı suçlara karşı daha iyi önlemler alması için 47 reform önerisinde bulunuldu. İşlenen bir suçun ırkçı bir arka planı olup olmadığının her zaman kontrol edilmesi tavsiye edildi. Ayrıca bu denetlemenin belgelenmesi de önerildi. Polis eğitiminde, göçmenlere karşı daha iyi bir tutumun ve kültürlerarası diyalog becerisinin teşvik edilmesi gerektiği kaydedildi. Federal savcının, belli başlı kriterleri göz önünde bulundurarak, soruşturmanın siyasi içerikli bir suç unsuru barındırıp barındırmadığını denetlemesi gerektiği belirtildi. Başta komisyon başkanı Edaty olmak üzere pek çok politikacı komisyonun görevine devam etmesi yönünde görüş bildirdi.

06 Eylül 2013: 2005 yılında işlenen İsmail Yaşar cinayeti ile ilgili tanıklar dinlendi.  Tanıklardan biri güvenlik kameraları tarafından Keupstrasse deki bombalı eylemden önce çekilen ve mahkemede gösterilen görüntülerdeki iki bisikletli adamı tanıdığını söyledi. Bu da iki eylem arasında ilişki olduğuna işaret ediyor. Başka cinayetlerde de dikkat çeken ve görgü tanıkları tarafından polislere defalarca anlatılan ama dikkate alınmayan iki bisikletlinin Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos olduğuna artık kesin gözüyle bakılıyor. Urfa doğumlu İsmail Yaşar’ın  82 yaşındaki annesi de mahkeme salonundaydı. Selime Yaşar, ilk kez geldiği Almanya’da oğlunun evini ve öldürüldüğü yeri de ziyaret etti.

12 Eylül 2013: 15 yıl önce çekilen bir video gündemi belirledi. Kripo Live adlı bir TV programına konuşan bir eyalet suç dairesi çalışanının 1998’de aşırı sağcı şiddetin arttığını anlatırken,  görüntülerde Mundlos, Böhnhardt ve Zschäpe hakkında çıkarılan arama emrinin gösterilmiş olması şaşkınlık yarattı. Bu tarihten çok kısa bir süre önce 26 Ocak 1998’de üç terörist de yeraltına inmişti. Beate Zschäpe bu sırada 20 yaşındaydı.

Benim kuzumu neden öldürdünüz?

1 Ekim 2013: NSU cinayetine kurban giden Halil Yozgat’ın babası tanık sandalyesine oturdu. Baba Yozgat’ın ağlamaklı bir sesle Zschäpe ‘ye dönüp “Benim kuzumu neden öldürdünüz, neden?” diye sorması mahkeme salonunda zor anların yaşanmasına neden oldu.  Kassel’daki İnternet Cafe’de vurulan 21 yaşındaki oğlu İsmail Yozgat’ın kollarında can vermişti. Oğlunun kanlar içinde kollarında nasıl öldüğünü anlatan Yozgat, ifade verirken zor ayakta duruyordu. Beate Zschäpe’nin böyle anlarda bile soğukkanlılığını koruduğu dikkat çekti.

16 Ekim 2013: Cezka tipi silahın nereden geldiği ele alındı. Eski bir silah satıcısı, İsviçre’de cinayet silahını ve susturucuyu 1996 yılında nasıl sattığını ayrıntılarıyla anlattı. Satın alınan silahın hiçbir problem yaşanmadan pek çok şahıs üzerinden Almanya’ya gelmiş ve 2000 yılında Carsten S.’ye satılmış olması şaşkınlık yarattı. Silah satışına katılan iki İsviçreli Münih’te ifade vermeyi reddetti. Tanıklar daha sonra İsviçre’de bir mahkemede ifade verdiler.

5 Kasım 2013: NSU’nun eylemleri nedeniyle babasını kaybeden Gamze Kubaşık , cinayetten sonra ailesinin yaşadığı acıyı en ince ayrıntılarıyla anlattı. Polisin suçluyu aşırı sağcılar arasında değil de aile içinde aramış olması, diğer kurban yakınları için hiç de yabancı bir durum değildi. Didik didik aranan evler, saatler süren ifadeler, suçlayıcı bakışlar ve çevrenin tepkisi. Gamze Kubaşık, davanın yüzde yüz açıklığa kavuşturulmasını istedi.

Mundlos’un babası istihbaratı suçluyor

18 Kasım 2013: Uwe Mundlos’un babası tanık sandalyesine oturdu ve ilk iş olarak mahkeme heyetine küfretti. Bu tavrı suç oluşturmasına rağmen ifade alınmasına devam edildi. 67 yaşındaki matematikçi baba Mundlos, oğlunun aşırı sağcı çevreye girmesi ve cinayet işlemesinde Alman istihbaratının da suçu olduğunu iddia etti. Kurban ailelerine başsağlığı dileyen Mundlos, dolaylı olarak oğlunun da bir kurban olduğunu ileri sürdü. Müdahil avukatlar, baba Mundlos’un bakış açısını asıl kurbanların ailelerine yapılmış bir hakaret olarak gördüklerini açıkladılar.  

21 Kasım 2013: NSU davası, sadece mahkeme ve siyasetin değil, sanatın da konusu oluyor. NSU terörünü konu alan toplantıların yanı sıra, sergiler düzenleniyor, tiyatro eserleri sahneleniyor ve kitaplar yazılıyor. Bunlardan biri olan “Der NSU-VS-Komplex” adlı kitap,  NSU üyeleriyle muhbirler arasındaki bağlantıyı ve iki NSU üyesinin intihar olduğu açıklanan ölümlerine ilişkin şüpheleri de dile getirdi. İki erkek teröristin intihar ettiğine dair delillerin azlığına dikkat çekilen kitapta, “NSU nerede başlıyor, devlet nerede bitiyor?” sorusu soruluyor.

Cinayet yerinde olup görmeyen istihbaratçı fazla konuşmuyor

03 Aralık 2013: Halil Yozgat’ın öldürüldüğü sırada öldürüldüğü internet cafesinde bulunan istihbarat görevlisi Andreas T.’nin tanık sandalyesine oturması tartışmalara neden oldu. Müdahil avukatları mahkemenin Andreas T. ile ilgili dosyalarının hepsini incelenmesine izin vermemesine karşı çıktı, mahkeme de avukatların taleplerini geri çevirdi. İstihbarat görevlisinin işbirliği yaptığı bir aşırı sağcı da ertesi gün tanıklık yaptı ancak bütün sorulara yanıt vermeye yetkili olmadığını öne sürdü.  Andreas T. de onun işbirliği yaptığı aşırı sağcı da söyledikleri Alman istihbaratı ile aşırı sağ arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarması açısından oldukça önemli tanıklar. Ancak onların neyi ne kadar söyleyip neyi söyleyemeyeceğine bağlı bulundukları eyalet içişleri bakanlığı dolayısıyla istihbarat teşkilatları karar veriyor.

Daha sonraki duruşmalarda da Andreas T. ifade verdi ancak hala cinayet ile bir ilişkisi olup olmadığı merak konusu. Andreas T., cinayeti fark etmediği gibi, Halil Yozgat kanlar içinde tezgahın arkasında yatarken tezgahın üzerine para bırakıp gitmiş ve çağırılmasına rağmen polise ifade vermekten de kaçınmıştı. Andreas T.’nin amirinin de tanıklık etmesine karar verildi. 2014 Nisanında söz konusu amir mahkemede tanıklık etti ve Andreas T. ile cinayetten hemen sonra yaptıkları, muhtemelen cinayetle ilgili telefon konuşmasını reddetti. Ancak mahkeme heyeti kayıtlar ve kanıtlar olduğunu söyleyince konuşmanın gerçekleştiğini teslim etti. Müdahil avukatlar da bu konuşmanın dökümü için mahkemeye başvurdular.

2014’ün Mart ayında yapılacak duruşmada da Andreas T.’nin cinayetten bir hafta sonra cinayette aşırı dincilerin parmağı olup olmadığını araştırma görevi verilmiş olduğu ve istihbaratçının bu görevi üstlenirken bile cinayet mahallinde olduğunu gizlediği ortaya çıktı.  Yozgat’ın babası oğlunun cinayetinin konu edildiği her duruşmaya geliyor ve gerektiğinde tanıklara özellikle de Andreas T.’ye sorular yöneltiyor.

20 Aralık  2013: Beate Zschäpe, örgüt evini ateşe verdiği ve komşularının can güvenliğini tehlikeye attığı için de suçlanıyor. Bu çerçevede tanıklık yapan komşusunun “ kibar, iyi bir insandı” “kedileri severdi” gibi söyledikleri baş zanlı Zschäpe’yi aklamaya yetmedi. Zschäpe, 4 Kasım 2011’de evi ateşe verdiğinde yan apartmandaki 91 yaşındaki komşusunu torunları kurtardılar. Tekerlekli sandalyedeki yaşlı komşudan video konferans aracılığı ile ifade alınmak istendi ancak kendisine yorucu geldiği ve uyukladığı için başarılı olunmadı. Yaşlı komşudan ifade alma girişimleri daha sonra da sonuçsuz kaldı.

16 Ocak 2014: NSU’nun son kurbanı Alman kadın polis Michèle Kiesewetter cinayeti ele alındı ve bir çok soru işareti ortaya çıktı. Kiesewetter’in teröristlerle aynı şehirden geliyor olması şüpheleri arttırıyordu. Nisan 2007’de öldürülen kadın polisin silahı, intihar ettiği iddia edilen Böhnhard ve Mundlos’un yanan karavanında bulunmuştu. Kiesewetter ile birlikte ağır yaralanan polis memuru da dinlendi. Bazı şeyleri hatırlamakta güçlük çeken polis, başından yaralanmış, haftalarca komada kalmıştı ve hala olay gününün şokunu atlatamadığını anlattı. Cinayet daha sonraki günlerde de ele alındı ve teröristlerin Alman polis memuru ve devriye arkadaşına silahlarını almak için tesadüfen saldırdıkları yönündeki iddialar kesinleşmiş gibi görünüyor.

23 Ocak 2014: NSU üyelerinden Uwe Böhnhardt’ın babası tanık sandalyesine oturdu. Oğlunun nasıl aşırı sağcı olduğunu, bunda iki Almanya’nın birleşmesindeki rolü ayrıntıları ile anlatan Böhnhardt, kurban yakınlarından özür diledi ve onların kendisine ve ailesine karşı saygısız bir tavır göstermemelerinden duyduğu memnuniyeti de dile getirdi. Böhnhardt, oğlunun diğer iki teröristle özellikle de Beate Zschäpe ile sevgili ilişkisinden de bahsederek, teslim olmaları için ısrar ettiğini vurguladı.

 

Komisyon başkanına komplo mu?

 

10 Şubat 2014: Federal Meclis NSU Araştırma Komisyonu Başkanı Sebatian Edathy, sağlık gerekçesiyle istifa etti ama asıl nedenin hakkındaki çocuk pornosu kullandığı iddiaları olduğu ortaya çıktı. Ev ve bürosunda arama yapılan Edathy hakkında soruşturma açıldı. Edathy ise kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti. Daha sonra SPD lideri Sigmar Gabriel’in, Edathy hakkındaki suçlamayla ilgili dönemin İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich tarafından uyarıldığı Gabriel'in de bu bilgiyi, aralarında Federal Meclis Grup Başkanı Thomas Oppermann'ın da bulunduğu diğer SPD'li yetkililerle paylaştığı ortaya çıktı. Bunun üzerine bir hükümet krizi çıkınca içişleri bakanı Friedrich istifa etmek zorunda kaldı. Edathy skandalının araştırmak üzere federal mecliste bir komisyon oluşturuldu ve hakkında dava açıldı. Almanya'da aşırı sağcı terör örgütü NSU'nun işlediği cinayetlerin aydınlatılabilmesi için verdiği mücadeleyle tanınan eski milletvekili Sebastian Edathy, meclis bilgisayarına çocuk pornografisi içerikli fotoğraf ve videolar indirdiğine dair suçlamalarını reddetmeye devam ediyor. Mahkeme Şubat ayında başlayacak ancak, Edaty hakkındaki iddiaların NSU davasıyla ilgili olduğunu, bunun NSU hakkında çok şey bilen ve komisyonun devamında ısrar eden Edathy’yi saf dışı etmek için hazırlanan bir komplo olduğu ve ardında Alman istihbaratının bulunduğunu düşünenler az değil.

17 Şubat 2014: Müdahil avukatlar bir araya gelerek bir basın açıklaması yaptı ve NSU davasının aydınlanması için yeterince yol alınmadığından şikayet ettiler. Avukatlar, açıklamalarında Başbakan Angela Merkel’in iki yıl önce NSU cinayetlerinin yüzde yüz açıklığa kavuşturulacağına dair verdiği sözü de hatırlattılar. Davanın siyasi boyutuna yeniden dikkat çekmek için yapılan basın açıklaması, mahkemede konu edilmedi.

 

Almanya sözünü tutmadı

 

20 Şubat 2014: Alman Federal Meclisi NSU terör hücresinin faaliyetleri dikkate alınarak hazırlanan toplam 50 dolayında yasa değişikliğini görüştü. Bir hafta sonra da bakanlar kurulunda ele alınan reform paketi, iç istihbarat örgütlerinin daha sıkı denetlenmesini ve güvenlik kurumları arasında daha yakın bilgi alışverişini öngörüyor. Ayrıca polise, şiddet olaylarında muhtemel ırkçı ya da aşırı sağcı motiflerin sınanması yükümlülüğü getiriliyor. Reform paketi Federal Meclis'te temsil edilen bütün partiler tarafından desteklenmesine rağmen, Sol Parti düzenlemeleri yeterli bulmadı.

Üç gün sonra Stern dergisine konuşan Gamze Kubaşık, Başbakan Angela Merkel'in kendisini hayal kırıklığına uğrattığını söyledi. NSU kurbanları için 23 Şubat 2012 tarihinde düzenlenen anma töreninde Merkel'in kendisine "NSU olayını her yönüyle aydınlatma" sözü verdiğini hatırlatan Kubaşık, "Değişen bir şey yok. Yetkililer her şeyin üzerine gizlilik perdesi çekmeye devam ediyor" dedi.

Öte yandan NSU terör hücresi mensubu Uwe Böhnhardt'ın cep telefonunun 1998 yılında Federal Emniyet Teşkilâtı (BKA) tarafından bir ay boyunca dinlendiği, dinleme kayıtlarının Gera Savcılığı'nın talimatıyla imha edildiği ortaya çıktı.

 

Aşırı sağcılar para almış istihbarat vermemiş

 

27 Mart 2014: 90'lı yılların başında Thüringen eyaletinde aralarında NSU terör hücresi üyelerinin de bulunduğu Neonazi çevrelerini izleyen istihbaratçıların muhbirlere büyük paralar ödedikleri, ancak bu paraların karşılığı olabilecek hiç bir somut bilgiye ulaşmadıkları ortaya çıktı. En fazla bilgi sızdıran Tino Brandt da mahkemede konu edildi ve NSU üyelerinin yeraltına inmelerinden haberdar olduğu halde bunu bile bildirmemiş olması şaşkınlık yarattı. Mart ayı boyunca NSU üyeleri ile ilişkide bulunan çok sayıda aşırı sağcı da tanıklık yaptı, ancak çoğunun konuşmaktan kaçındığı ve Beate Zschäpe’nin avukatlarının bu tanıklara arka çıktığı dikkat çekti. Mahkeme  Zschäpe susma hakkını kullandığı için mümkün olduğu kadar çok aşırı sağcıyı tanık olarak dinlemeye ve NSU örgütünü anlamaya çalışıyor.

3. Nisan 2014: Uwe Mundlos’un annesi ifade verdi ve oğlunun aşırı sağcı çevreye girdiğini anlamadıklarını öne sürdü.  Anne Mundlos, oğlunun kolay bir çocukluk yaşamadığına da değindi. Yakından tanıdığı Beate Zschäpe ‘yi "Çok tatlı, iyi bir kızdı” sözleriyle tanımlayan Mundlos, tıpkı komşuları gibi Zschäpe’nin yardımsever ve dost canlısı olduğunu söyleyerek, o zamandan bu yana ilk kez karşılaştığını anlattı. Zschäpe’nin de Mundlos ile göz temasında bulunmaktan kaçındığı gözlemlendi. Ancak Uwe Mundlos’un Beate Zschäpe’yi yakından tanımış olması zanlının tetikçilerle sıkı ilişki içinde olduğunun ispatı izlenimi yarattı.

6 Mayıs 2014: Alman medyası, NSU davasının bir yıllık bilançosunu çıkardı. Beklenenden uzun süreceği anlaşılan davada aşırı sağcı pek çok tanığın, ifadelerinde sık sık “bilmiyorum, unuttum, hatırlamıyorum” dediklerine dikkat çekildi. Beate Zschäpe konuşmazsa çok sayıda sorunun yanıt bulamayacağı, kurban ailelerinin hep aynı travmayı yaşadığı, soruşturmayı yürütenlerin aşırı sağa karşı adeta kör oldukları, bunun yerine aile içi şiddet, uyuşturucu, PKK terörü gibi motifler üzerinde durarak aileleri daha fazla mağdur ettikleri anlaşıldı. Mahkeme heyetinin kılı kırk yardığı, her türlü detayın üzerinde durduğu övüldü ancak duruşma konularının karışık ve farklı günlerde ele alınması eleştirildi.

 

Zschäpe ilk kez bu kadar huzursuzdu

 

21 Mayıs 2014: NSU cinayetlerinde tetikçi oldukları ve daha sonra intihar ettikleri iddia edilen Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhard’a otopsi yapan adli tabip dinlendi. Kimin kimi vurduğunu anlamanın mümkün olmadığını söyleyen tanık, otopsiyi anlatırken kanlı detaylara da girdi. Beate Zschäpe’nin mahkeme salonunda ilk defa bu kadar huzursuz olduğu dikkatleri çekti. Mayıs sonunda ayrıca iki teröristin yaptığı son banka soygunu da ele alındı. Mundlos ve Böhnhardt’ın bu konuda suçlu olduğu ispatlanmış gibi görünüyor.

 

Bir yılda 300 belge silindi

 

26 Mayıs 2014: NSU seri cinayetlerinde istihbarat teşkilatının rolünü ortaya koyan “Heimatschutz - Der Staat und die Mordserie des NSU” (Vatan Koruma - Devlet ve NSU cinayetleri) adlı kitap yayınlandı. Kitabı der Spiegel dergisinin 2004-2008 yılları arasında genel yayın yönetmenliğini yapan, “Baader Meinhof Kompleksi” kitabının ve film senaryosunun da yazarı olan Stefan Aust ve araştırmacı gazeteci Dirk Laabs kaleme aldılar.  Alman istihbaratının iddia ettiğinin aksine cinayetleri işleyen Nasyonal Sosyalist Yeraltı Hücresi (NSU) üyelerinin 1990’lı yılların başından beri adım adım izlediği iddia edilen kitapta, bir yılda bu bağlantıyı kanıtlayan 300 belgenin silindiği savunuluyor. 860 sayfalık kitapta ayrıca NSU cinayetleri konusunda mahkemeye sunulandan daha fazla belge olduğu da iddia ediliyor. 

03 Haziran 2014: 2001 yılında Köln’deki bir başka sokakta bir İranlı’ya ait dükkana da bomba atılmıştı. Faili meçhul olarak rafa kaldırılan dava NSU hücresinin hazırladıkları DVD’den sonra yeniden açıldı ve NSU hanesine yazıldı. Mahkemede ilk kez ele alınan davada, polisin aşırı sağcı saldırıdan şüphelendiği ancak soruşturmaktan bir süre sonra vazgeçtiği ortaya çıktı. Bombalı eylemde ağır yaralanan genç kadın da mahkemede anonim kalma şartıyla tanıklık yaptı ve olaydan sonra yaşadıklarını ayrıntılarıyla anlattı.

 

On binler “Birlikte” dedi

 

08 Haziran 2014: Keupstrasse’ye yapılan saldırının 10. yılında “Birlikte” adı verilen 3 günlük bir etkinlik düzenlendi. Tiyatro,  konser, film gösterimlerinin yanı sıra sokak şenliği de yapıldı. Etkinliğe katılan Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, Keupstrasse'yi ziyaret etti, cadde sakinleriyle konuştu. Irkçı terör kurbanları için yapılan bir dakikalık saygı duruşunun ardından, açık hava konserinin açılış konuşmasını da yapan Gauck, birleştirici mesajlar verdi, geleceğe umutlu baktığını vurguladı. Etkinlik merkezi bir miting ve çok kültürlü bir sahne programıyla sona erdi. "Birlikte" ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı on binlerce insanı bir araya getirdi.

17 Haziran 2014: Tek kişilik hücrede kalan Beate Zschäpe’nin, ziyareçisi olduğu ortaya çıktı. Bir çeşit depresyon geçirdiği bilinen Zschäpe’nin, doktorun önerisi ve mahkemenin iznin vermesi üzerine diğer tutuklulardan biri ile birkaç saat görüştüğü belirtildi. Almanya’da bunun normal bir uygulama olduğu biliniyor. Öte yandan NSU’nun ortaya çıkması ile birlikte bazı faili meçhul cinayetlerin NSU ile bağlantısı olup olmadığı da araştırılmaya başlandı.

1 Temmuz 2014: Zanlılardan Ralf Wohlleben’in tutukluluk halinin kaldırılmaması üzerine savunma avukatları reddi hakim talebinde bulundular. Avukatlar, mahkeme heyetinin zanlıyı suçlayıcı delillerle ilgilendiği, aklayıcı delilleri göz ardı ettiklerini savundular. Wohlleben,  bir buçuk yıldır gözaltında tutuluyor. Almanya’da en uzun gözaltı süresi 6 ay.

Federal Meclis, gizli servis çalışmalarını mercek altına almaya karar verdi. Milletvekilleri istedikleri zaman istihbaratçıları denetleyebilecek ve haklarında düzenli rapor yazılacak. 

Tanıklık yapan bir istihbaratçının verdiği ifade, Beate Zschäpe ve Ralf Wohlleben’in alınan ifadelerinin sadece hatırda kalanların yazılmasından ibaret olduğu ortaya çıktı. Mehmet Kubaşık cinayeti ile ilgili konuşan polisin, aşırı dincilerle ilgili bilgi sahibi iken ancak aşırı sağcı terörden habersiz olduğu anlaşıldı. Ralf Wohlleben’in eşi ise mahkemeye çıktı ama ifade vermeyi reddetti.

10 Temmuz 2014: Münih'te görülen NSU davasında örgüt üyelerinden Uwe Böhnhardt'ın kardeşi tanıklık etti. Kendisinden sekiz yaş küçük kardeşinin çocukluğunu anlatan Jan Böhnhardt, kardeşinin aşırı sağcı çevre ile ilişkide olduğunu bildiğini ancak bu kadar içine girdiğinden habersiz olduğunu söyledi. Böhnhard kardeşinin Beate Zschäpe ile ilişkisini de ''normal bir ilişkileri vardı, Uwe Beate’yi dövmedi, normaldi işte '' şeklinde tanımladı. Teröristlerin sahte isim ve kimlik kullandığı kesinleşti. Ortak yaşadıkları evlerde kirayı Beate Zschäpe’nin değil Uwe Böhnhardt’ın ödediği ifade edildi. Bu da Zschäpe’nin örgütün mali işlerine baktığına dair iddiaları zayıflatıyor. Bir başka tanık ise mahkemeyi yabancı düşmanı sloganlarını atmak için platform olarak kullandı.

 

Zschäpe avukatlarını istemeyince konuşacak sanıldı

 

15 Temmuz 2014: 1994-2001 yılları arasında Anayasayı Koruma Dairesi’ne istihbarat veren Tino Brandt tanıklık etti. Aşırı sağcı eyalet örgütü başkan yardımcılığına kadar çıkan Brandt’ın Thüringen eyaletinin bir numaralı aşırı sağcısı olduğu ve şiddete yatkınlık gösterdiği biliniyor. Brandt’ın hakkında açılan 35 soruşmadan aklanarak çıkması dikkat çekici. NSU üyeleri ile ilişkisini saklamayan Tino Brandt, bu konuda polisten istihbarat aldığı ve Anayasayı Koruma Dairesi’nden aldığı parayı NSU üyelerine verdiğine dair iddiaları kabul etti. Eylül 2014’de  vereceği ifadede de Tino Brandt, Anayasayı Koruma Dairesi’nden aldığı 150 bin Markı sadece aşırı sağcıların siyasi propagandaları için değil, cezası paraya çevrilenlere ödeme yapmak için de kullandığını anlattı. Brandt ayrıca Zschäpe’nin aptal bir ev kadını olmadığını söyledi. Brandt’a göre NSU davası sadece seyirlik.

Brandt’ın verdiği ifadelerden anlaşıldığı kadarıyla aşırı sağcıların eylemlerinden çok siyasi yapılanması ile ilgilenen Alman istihbaratı özellikle doksanlı yıllarda aşırı sağcı örgütlenmeye bilerek ya da bilmeyerek katkıda bulundu.

Alman istihbaratı ve aşırı sağcı örgütlerle ilişkileri açısından çok önemli bir tanık olan Brandt, tam konuşmaya başlamıştı ki, Beate Zschäpe, artık güven duymadığı gerekçesiyle avukatlarını azletmek istediğini beyan etti. Bu talep Zschäpe’nin suskunluğunu bozmak istediği şeklinde de yorumlandı. Zira zanlı, avukatlarının önerisi üzerine susma hakkını kullanıyor.  Mahkeme, Zschäpe’nin avukatlarını azletme talebini reddetti. Kabul etmesi durumunda davanın gereksiz yere uzamasına neden olabilir hatta bir çıkmaza sokabilirdi.

21 Ağustos 2014: NSU örgütünün kurulduğu Thüringen Eyaleti’ndeki Meclis Araştırma Komisyonu, 1800 sayfalık bir rapor yayınladı. Raporda, emniyet zafiyeti olmasaydı, cinayetlerin hiç işlenmeyeceği ya da daha az işleneceği sonucuna varılıyor. NSU üçlüsünün bir şekilde polisi atlatmayı başardığı için yer altına indiği kaydedilen rapor, istihbarat teşkilatının kendilerine çalışan aşırı sağcılara para yağdırdığı, herhangi bir operasyon planlandığında da onları bilgilendirdiğinin de altını çiziyor. Güvenlik zafiyetine sadece cinayetler işlendiği dönemde değil, sonrasında da rastlandığı vurgulanıyor. Yani rapor özetle köstebekler olmasa NSU cinayet işleyemezdi diyor. 

09 Ekim 2014: Mahkemede dinlenen aşırı sağcı çevreden yeni tanıklar, NSU üçlüsünün yeraltına indikten sonra da bu çevre ile ilişkisini kesmediğini hatta haftada bir onlarla buluştuğu iddiasını ortaya çıkardı. Bu iddia doğrulanırsa, NSU örgütünün cinayetleri tek başına işlediği savı çürütülmüş olur.

Bir başka gün sanık sandalyesine oturan Blood & Honour hareketinin eski Saksonya eyaleti başkanı ise susma hakkını kullandı. Bu sosyal ağın NSU terör hücresine silah ve para tedarik etmekte önemli bir rol oynadığı sanılıyor. Aralık ayında Blood & Honour’ın eski bir üyesi daha dinlendi. 2000 yılında yasaklanan sosyal ağın adı bugüne kadar hiçbir iddianamede geçmemişti.

NSU örgütünün ortaya çıktığı, iki üyesinin karavanda ölü bulunduğu günün yıldönümünde ise baş zanlı Beate Zschäpe, hasta olduğunu iddia ederek mahkemeye gelmedi.

 

Brandt, çocuk istismarcısı çıktı

 

13 Kasım 2014: Tino Brandt’a çocukları cinsel olarak istismar ettiği ya da bunun için aracılık yaptığı zannıyla dava açıldı. Gera savcılığı Brandt’ın 150 çocuğa karşı cinsel istismar suçu işlediği iddia ediyor.    

19 Kasım 2014: NSU örgütünün ortaya bazı basın kuruluşlarına, bazı aşırı sağcı ve antifaşist örgütlere yolladığı Pembe Panterli videosunun üç ayrı versiyonu orijinal halleriyle gösterildi. Videolarda makdullerin kanlar içindeki görüntülerini yerleştirmekten imtina edilmemişti. Örgütün kullandığı akıl almaz şiddet, soğukkanlılığı ve vicdansızlığı bir kez daha gözler önüne sergilendiği için mahkeme salonunda zor anlar yaşandı.  Bu videoları teslim olmadan önce Beate Zschäpe’nin postaladığı sanılıyor.

03. Aralık 2014: Piatto takma isimli muhbir en sonunda tanıklık yaptı. Alman istihbaratına NSU örgütü ile ilgili ilk bilgiyi veren Piatto bir tanık koruma programından yararlandığı için farklı bir kimlikle yaşıyor. Brandenburg Anayasayı Koruma Dairesi Piatto’nun tanıklık yapmasına önce izin vermedi, mahkemenin ısrarı ve kamuoyundan gelen baskı sonucu bundan vazgeçti. NSU üyeleri ile hiç tanışmadığını iddia eden Piatto, bazı ayrıntıları hatırlamadığını çünkü o dönemde çok sayıda Neonazi’nin darbeyle Almanya’daki siyasi sistemin değiştirileceğine, yabancıları kovma işinin onlara verileceğine inandıkları bunun için de silah aradıklarını anlattı. Piatto’nun ifadesi Alman istihbaratı ile aşırı sağcıların ne kadar iç içe olduğunu göstermesi açısından önemliydi. Keupstrasse davasına 12 Ocak’ta başlanacağı ilan edildi.

02 Ocak 2014: Alman Birinci Kanalı ARD ve Süddeutsche Zeitung birlikte NSU davasının ikinci yılını da belgeleyen bir film yayınladı. Yaklaşık iki saatlik olan ve birincisi de hazırlanan bu filmde ünlü Alman oyuncular mahkeme tutanaklarını okuyorlar.  Tutanaklar, kurban yakınlarının ve tanıklarının ifadelerini içeriyor. Almanya’da mahkemede konuşulanlar Türkiye’deki gibi tek tek yazılmadığı için, Bayerische Rundfunk ve Süddeutsche Zeitung’un mahkeme muhabirlerinin notlarından yararlanıldı.

12 Ocak 2014: Keupstrasse’deki bombalı eylem ile ilgili tanıkların dinlenmesine başlandı ancak, mağdurlar 20 Ocak’tan itibaren tanık sandalyesine oturacak.

Duruşmalarla ilgili ayrıntıları WDR Funkhaus Europa Köln Radyosu’ndan dinleyebilirsiniz: