Bir yılı aşkın bir süredir, düzenli olarak iki ay Almanya, iki ay da Türkiye’de yaşıyorum. Bunu kime söylesem imrendirici bir etki yapıyor. Galiba yanılıyorlar. Bu birbirinden taban tabana zıt siyasi kültüre sahip iki ayrı ülkede yaşamak korkarım insanı bir gün şizofren yapabilir.
Beraat etti ama istifa en doğru karar
Dün, Almanya’nın eski cumhurbaşkanı muhafazakar Christian Wulff, hakkında açılan yolsuzluk davasından beraat etti. Wulff, 2008 yılında Aşağı Saksonya eyaleti başbakanı iken eşi ile birlikte Münih’te düzenlenen geleneksel Oktoberfest (Ekim Festivali)‘ne katıldığı sırada 719,40 euroluk konaklama ve yemek masrafını yapımcı arkadaşı David Groenewold'e ödetmekle suçlanıyordu. Wulff‘ün, bu tarihten iki buçuk ay sonra, Siemens'in Yönetim Kurulu Başkanı'ndan Groenewold'un yapımlarına destek vermesini istediği iddia edilmişti. Wulff ile birlikte arkadaşı Groenewold de yargılandı. Mahkeme sürerken hemen herkes yeterli kanıt bulunamayacağı ve Wulff’ün beraat edeceğinde hemfikirdi. Bu nedenle mahkemenin gereksiz olduğunu düşünenlerin sayısı az değil. Ancak Hannover Eyalet Mahkemesi’nin beraat kararı Almanya’nın onuncu cumhurbaşkanı Wulff’ü kesinlikle aklamıyor. Bu nedenle beraatından sonra yapılan bütün yorumlar Almanya’nın en genç cumhurbaşkanından sonra yargıç karşısına çıkan ilk cumhurbaşkanı ünvanına sahip olan Christian Wulff’ün istifa etmiş olmasının en doğru karar olduğu yönünde.
Medya baskısını kimse içine sindiremedi
Cumhurbaşkanlığı sırasında, genç eşiyle birlikte son derece olumlu bir tablo çizen, „İslam da Almanya’ya aittir“ gibi sözleriyle Müslüman ülkelerin ve Almanya’da yaşayan göçmenlerin sempatisini kazanan Christian Wulff’ü istifaya götüren sadece mahkemeye taşınan yolsuzluk iddiası değildi. Wullf, bazı işadamlarının villalarında tatil yapmak ve işveren bir arkadaşından düşük faizli ev kredisi almak, bu durum hakkında eyalet meclisine verilen gensoruyu yanıtlarken halkı yanıltmakla da suçlanmıştı. Bunlardan sadece 719,40 euroluk yolsuzluk iddiası mahkemeye taşınabilecek nitelikteydi. Wulff’ü istifaya götüren asıl darbe, hakkındaki iddiaları yayınlamak isteyen Bild gazetesinin yazı işlerini arayıp buna engel olmaya çalışması oldu. Almanya’nın en çok satan bulvar gazetesine sadece bütün Alman medyası değil halk da arka çıktı. Oysa Wulff haberi yayınlamayın dememiş, sadece Körfez ülkeleri seyahatinden dönene kadar bekletilmesini istemişti. Cumhurbaşkanının görevini kötüye kullanıp medyaya bu şekilde baskı yapmasını kimse içine sindiremedi. Medya kadar siyaset kurumu, hem muhalefet hem de iktidar partileri Wulff’ün karşısında yer aldılar. Wulf sadece cumhurbaşkanlığını, siyasi kariyerini değil, karısını, evini ve en önemlisi de saygınlığını yitirdi.
Almanya’da cumhurbaşkanlığı daha çok temsili bir makam. Bu makamın Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı kadar yetkisi yok. Geldik mi Türkiye’ye… Reddedsem ne olacak, yine bana geri geri gelecek ve sonunda kabul edilecek deyip iktidarın her türlü değişiklik tasarısını imzalayan bir cumhurbaşkanı, milyonluk yolsuzluk iddiaları, medyanın fütursuzca susturulması, devlet içinde çöreklenmiş bir başka devlet, hiç susmayan ve demokrasiyi hiçe saymak pahasına nalıncı keseri gibi hep kendine yontan bir hükümet, sözden öteye geçemeyen bir muhalefet, bir torba dolusu yasa, yasaklar…
Gel de şizofren olma
Her iki ayda bir karanlıktan aydınlığa, aydınlıktan karanlığa düşer gibi oluyorum. Neresi evim. Neresi benim, neresi Ben‘im bilemedim. Genç gazeteci arkadaşım Hasan Cömert haklı galiba; ''Evim diyebileceğin tek yer kafanın içi.'' Gel de at kafanın içinden Türkiye’yi. E gel de şizofren olma!