Fulya Canşen

18 Kasım 2024

Almanya: Fahiş bir kâr kapısı olarak müteciler

Almanya’da mültecilerin barındıkları mekanların önemli bir kısmını yüzde 50’ye varan kâr marjı ile bir İngiliz şirketi, Serco işletiyor. Kârı arttırmak için personelden kısan şirketin işlettiği kamplardan birinde hayatını kaybeden bir mültecinin cesedi ancak iki hafta sonra bulundu. Şirket de, şirkete iş veren eyalet yöneticileri de gazetecilerin bu kötü hizmete rağmen çok kârlı işlere dair sorusularına kaçamak yanıtlar veriyor

Almanya’da bir mülteci kampını ilk kez doksanlı yıllarda görmüştüm. Kapıdaki sıkı kontroller mültecileri aşırı sağcıların saldırılarına kârşı korumak içindi. Alman medyası da Türk medyası da kamp yerine, Nazi dönemindeki toplama kamplarını hatırlatmasın diye, yurt kelimesinin kullanılması gerektiğinde birleşmişti. Ben güvenlikten geçtikten sonra gördüklerimin ardından “mülteci kampı” demekte ısrar ettim, ediyorum. Farklı ülkelerden gelmiş aileler daracık, soğuk odalarda birlikte yaşıyor, bağış yapılan kıyafetleri giyiyor, kötü yemekleri yiyor, sadece ellerine verilen kârtlar ile alışveriş yapıyorlardı. İş ve ev bulup taşınmak hayal gibiydi. Doksanlı yıllarda Türkiye’den gelen sığınmacı sayısı bugün olduğu gibi giderek artıyordu. Aradan neredeyse 30 yıl geçti, Alman Birinci Kanalı ARD’nin haber programı Monitor’u izledikten sonra bu konuda Almanya’da bir arpa boyu bile yol alınmadığının, daha kötüye gittiğinin üzülerek farkına vardım. Değişmeyen bir şey vardı o da mültecilerin sırtından kazanılan büyük paralar.

Mülteci onlar kötü yemeğe de alışırlar

ARD’nin Monitor, ZDF’in Royal adlı programları ile Süddeutsche Zeitung adlı gazete, ortak yürüttükleri araştırma sonucunda İngiliz Serco firmasının Almanya’da eyaletlere ait çok sayıda mülteci kampının işletmesini üstlendiği ve bundan çok büyük kârlar elde ettiğini ortaya çıkârdı. Belki neden kâr etmesin? diyeceksiniz ama mikrofona konuşan eski firma çalışanları, elbette kimliklerini gizleyerek, sunulan hizmetin ve desteğin yetersiz, personel sayısının az ve niteliksiz olduğundan söz ediyorlar. Çalışanlardan biri “Şirketin hedefi hizmet vermek değil, mümkün olduğu kadar kâr elde etmek” diyor. Bir diğeri, “Kaç kez mültecilere böyle bir yemek sunamayız, onlar hayvan değil, insan dedim. Aldığım kârşılık ‘boş ver alışırlar’ oldu” diye anlatıyor. Eski çalışanlar, Serco’nun her kalemden tasarruf ettiği, sadece az değil, uzman personel çalıştırmadığının altını çizerek, kamplarda hizmet almak için mültecilerin kuyruklar oluşturduğu, dolayısıyla sabırlarının taştığını, kızgınlıklarını da genellikle çalışanlardan çıkârdıklarını da sözlerine ekliyorlar. Ve mültecilerin kendilerini bir hapishanede yaşıyormuş gibi hissettiklerini söylemeden edemiyorlar.

Serko aslında silah sektöründe aktif

Monitor haber programının sunucusu Geord Restle, haberi sunarken önemli bir soru soruyor. Neden dünya çapında askeri hizmet sunan, silah sektöründe isim yapmış, sınır kontrolleri yöneten bir şirket, Serco, Almanya’da kamuya ait mülteci kamplarının işletmesini de üstleniyor? Elbette sorunun yanıtını verecek olan siyasi yöneticiler susuyor. Bu arada Serco’nun Suudi Arabistan, Avustralya ve İngiltere arasında sınır güvenliği, hapishaneler, ordu, deniz kuvvetleri ve hava kuvvetleri için hazırlanan projelerde uzmanlaşmış olduğunu, 50 binden fazla eleman çalıştırdığını da hatırlatalım.

Almanya’da iltica başvurusunda bulunanlar, genellikle eyalet veya belediyelere ait tesislerde ve yıllarca barındırılıyor. Bu tesislerin işletmelerini de genellikle özel şirketler üstleniyor. Haliyle milyonlarca euroluk sözleşmeler imzalanıyor. Serco, alt kuruluşları olan ORS ve European Homecare aracılığıyla Almanya genelinde toplam 130 tesiste faaliyet gösteriyor ve açık ara en büyük özel hizmet sağlayıcı konumunda. Yani Almanya’daki barınma merkezlerinin beşte birini işletiyor. Monitor’a sunulan belgeler, sadece ORS’nin 2023 yılının ilk çeyreğinde Baden-Württemberg eyaletindeki mülteci kampından yüzde 45’lik bir brüt kâr marjı elde ettiğini gösteriyor. Rheinland-Pfalz eyaletinde ise bu oran yüzde 50’yi buluyor. ORS yöneticileri, bu yüksek marjların nasıl elde edildiğine ilişkin soruları geçiştiriyor ve aslında tek haneli kârlar elde ettiklerini belirtiyorlar. Yemeklerin kötü olduğuna dair suçlamaları ise çalıştıkları catering firmasının üstüne atıyorlar.

Mülteciler ölse bile şirketin haberi olmuyor

Aslında İngiliz firması Serco, Almanya’da aylardır yoğun eleştirilere maruz kalıyor. Bu eleştiriler Berlin Eyaleti’ndeki bir kampta bir mültecinin ölüsünün odasında iki hafta sonra bulunmasının üzerine arttı ve eyalet üç mülteci kampının sözleşmelerini “ciddi eksiklikler” nedeniyle feshetti. Ölüm olayına ilişkin olarak da Serco, mültecilerin dairelerinin kontrolünün sıkı düzenlemelere tabi olduğunu ifade etti ve personelin, onayı olmadan dairelere girilmemesinin sözleşme gereği yasak olduğuna dikkat çekti. Serco hakkında yapılmış başka şikayetler ve aldığı cezalar da var. Çeşitli mülteci dernekleri ve yardım kuruluşları, devletin mülteci hizmetlerinin kâr amaçlı şirketlere verilmesinden ve bu sayının artmasından endişe duyduklarını belirtiyorlar. Uzmanlar da bu tür özelleştirmelerin, uzun vadede hem mülteciler hem de toplum için yüksek maliyetlere yol açacağı konusunda uyarıda bulunuyorlar.

Mülteciler amacı sadece kâr olanların insafına bırakılıyor

Ne yazık ki, başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinde mülteci ve göç sorununa hep tek bir açıdan bakılıyor. Sayılarının artması, şiddete meyilli olmaları en fazla ön plana çıkârılan noktalar. Oysa kimse mültecilerin bir kâr kaynağı olduğundan söz etmiyor. Yukârıda sadece mülteci kamplarını işletenlerin haksız kazançlarından söz ettik. Bunun daha dil ya da entegrasyon kursları  var, ucuz ve niteliksiz - öyle olmadıkları halde- işgücü olarak çalıştırıldıkları ve pek çok Avrupalı sosyal hizmet uzmanları için ekmek kapısı oldukları da var. Serco örneği gösteriyor ki, Almanya’da mülteciler, amacı sadece kârını maksimize etmek isteyen firmaların insafına ve kendi kaderlerine bırakılıyorlar. Savaştan, şiddetten, yoksulluktan kaçan insanların bu muameleyi görmesi ve her gün gazete başlıklarını meşgul ederek istenmediklerini hissetmeleri ise cabası. Bu durumda Türkiye ve Tunus gibi ülkelerin mülteci anlaşmaları imzalayıp milyarlarca Euro almasını eleştirmek ise abesle iştigal oluyor. Avrupa göç meselesini çözmeye bence iğneyi önce kendine batırararak balamalı.


NOT: Belki Almanca biliyor da izlemek istersiniz diye haber programının linkini buraya bırakıyorum.

Magazin Monitor in der ARD-Mediathek.