Fikret İlkiz

22 Kasım 2021

Yoksulluk ve kader

Kriz zamanlarını sürekli yaşıyorsanız; zor nefes alıyor ve boğulacak gibi hissediyorsanız yoksulluk yaşamınızı kuşatıyor demektir. Sadece ekonomik olmayan ve iktisadi nedenlerle açıklanamayacak kadar çok tanımı olan yoksulluğunuzun cesarete ihtiyacı var demektir.

Yoksul insanın kaderi yoksulluk mudur? 

Yoksulluk tanımı kolay yapılamaz. Yaşamın her anında ve toplumda; yoksulluk vardır, görürsünüz.

Bir başka ülkenin doğal kaynaklarını sömürerek fakirleştiren devletler zengin olabilirler. Açlık ve yoklukla fakirleştirdikleri insanlara sınırlarını kapatmaları haksızlıktır. Refah devleti sınırlarındaki tel örgüler boyunca yaşayanlar yoksullardır.

Buna karşılık refah devletinde yaşayanlar zenginliklerinden usanmış insanlıklarından uzaklaşmış olabilir. Hatta eline geçirdikleri silahlarla okullarda, alışveriş merkezlerinde, kiliselerde, camilerde insanları öldüren canilere dönüşebilirler.

Fotoğraf internetten alınmıştır

Yaşamlarındaki yoksulluklarla kendileri yaşarken ölürler ve başkalarını öldürürler. 

Umut Vakfı’nın 2020 yılına ait basına yansıyan silahlı şiddetle ilgili verilerine göre; yıl içinde 3 bin 682 olay yaşandı. Bu olaylarda; 2 bin 40 kişi öldü, bir kısmı ağır olmak üzere 3 bin 688 kişi de yaralandı… Bu cinayetlerin 3 bin 128’inde ateşli silahlar (bin 303’ü tüfek, bin 825’i tabanca), 554’ünde ise kesici ve delici aletler kullanıldı… Yani cinayetlerin yüzde 85’i ateşli silahlarla işlendi…

Yurttaş olma bilincindeki yoksulluk sadece açlık değil, ölüm getiriyor.

Umut Vakfı çarpıcı bir “yaşam yoksulluğu” haberine web sitesinde değinmiş. İspanya’da 2020 yılında geçen yıla göre yüzde 7,4 oranındaki artışla ülke tarihinde en yüksek intihar sayısına ulaşıldı, 3 bin 941 kişi intihar etti. İspanya İntiharı Önleme Vakfı ve İstatistik Enstitüsü raporlarına göre, günde ortalama 11 kişiye ulaşan intihar rakamının yüzde 74’ünün (2930) erkek, yüzde 26’sının da (1011) kadın olduğu belirlenmiş. 15-29 yaşları arasındaki gençlerde tümör vakalarından sonra en fazla ölüm nedeninin intihar olduğuna ve ilk kez intihar sonucu hayatlarını kaybeden kadınların sayısının bini geçtiği açıklanmış. Bir görüşe göre intiharlardaki artışın sebeplerinden birisi olarak Koronavirüs (Covid-19) salgınının neden olduğu sosyal ve ekonomik sorunların kişiler üzerinde yarattığı ruhsal bozukluklar olduğu ileri sürülüyor.

Madrid’de, 11 Eylül’de yürüyüş düzenlenmiş ve Sağlık Bakanlığı binasının önünde toplanan kalabalık grup; ülke geçmişinde dini değerler bakımından tabu olarak bilinen intihar olaylarının ilk kez toplumsal bir sorun olmasını protesto etmiş ve göstericiler “İntiharları Önleyici Ulusal Plan” çıkarılması çağrısında bulunmuşlar. 

Ekonomik ve sosyal sorunlar ölüm getiriyor, bunalımlar yoksulluğu çoğaltıyor ve insanlar kendi istekleriyle yok olmayı seçiyor.

Sadece silah, bıçak satılmıyor internette; samuray kılıçları hediyelik eşya olarak satın alınabiliyor.

Türkiye samuray kılıcıyla işlenmiş cinayetle sarsılıyor…Canavarca hisle insan öldürmenin nedenleri acaba hangi yoksulluklardandır?

Yoksulluk sadece ekonomik bir sorun olarak çıkmıyor karşımıza…

Neyiniz yok? Neyin yoksulusunuz?

İspanya’daki gençler arasında intiharın bu kadar çok olmasının nedenlerinden birisi de toplumsal bir olgu olarak bu gençler neyin yoksulu oldular ve neden toplumun dışına itildiler?

İnsanlar adaletli bir toplumda yaşamak isterler. Demokratik bir toplum düzeninde haklarıdır çünkü. Öğrenciler barınma yeri isterler; haklıdırlar. Sağlık, iş, eğitim ve aklınıza gelebilen tüm kültürel istekler herkesin hakkıdır.

Herkesin sahip olduğu asgari geçim standartları olan zenginlikler sizde yoksa, fakirsinizdir.

Yoksul sayılırsınız. Temel insan hak ve özgürlükleriniz yoksa, ya da varsa ama elinizden alınıyorsa, insan olmanın getirdiği haklarınızdan mahrum kalıyorsanız, onurunuz hiçe sayılıyorsa kısaca; başkalarıyla karşılaştırdığınızda göreli olarak onlarda bulunan herhangi bir şeyden yoksun olma haliniz yoksulluğunuzdur. Fakirleşiyorsanız, başkalarında olan sizde olmayan her şey sizin yoksulluğunuza dönüşebilir.

Ekonomik, toplumsal, siyasal yaşamanızdaki sorunlar eksilmiyor artıyorsa eriyorsunuzdur.

Kriz zamanlarını sürekli yaşıyorsanız; zor nefes alıyor ve boğulacak gibi hissediyorsanız yoksulluk yaşamınızı kuşatıyor demektir. Onun için sadece ekonomik olmayan ve iktisadi nedenlerle açıklanamayacak kadar çok tanımı olan yoksulluğunuzun cesarete ihtiyacı var demektir.

Mücadeleye dönüştürülebilin öfkelenmeniz bile yoksulluğa çaredir.

En zengin ülkede yoksul olarak doğabilirsiniz; ama yoksul kalacaksınız demek değildir.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 16 Aralık 1966 kabul tarihli ve 19 Aralık 1966 tarihinde imzaya açılmış olan “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme” 3 Ocak 1976 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Türkiye bu Sözleşmeyi 15 Ağustos 2000 tarihinde imzalamıştır. 4 Haziran 2003 kabul tarihli 4867 sayılı onay Kanunu ile Resmî Gazetede (11.08.2003- 25196) yayınlanarak Sözleşme Türkiye bakımından 23 Aralık 2003 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir.

Bu Sözleşme’ ye Taraf Devletlerin ve Türkiye’nin yükümlülükleri Sözleşmenin “Giriş” bölümüne göre şöyledir:

“Birleşmiş Milletler Şartı'nda ilan edilmiş ilkelere uygun olarak, insanlık ailesinin tüm mensuplarının doğuştan sahip oldukları onurun ve eşit ve devredilmez haklarının tanınmasının, dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğunu göz önünde bulundurarak;

Bu hakların, kişinin doğuştan sahip olduğu onurundan kaynaklandığını kabul ederek;

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'ne uygun olarak, korku ve yoksulluktan kurtulma özgürlüğüne sahip özgür insan ülküsüne ancak, herkesin kişisel ve siyasal haklarının yansıra ekonomik, sosyal ve kültürel haklarından yararlanabileceği şartların yaratılması ile ulaşılabileceğini kabul ederek;

Birleşmiş Milletler Şartı uyarınca, Devletlerin insan hak ve özgürlüklerine tüm dünyada saygı gösterilmesini ve bunların uygulanmasını teşvik etmek yükümlülüğünü göz önüne alarak;

Diğer bireylere ve bağlı olduğu topluluğa karşı görevleri olan bireyin bu Sözleşmede tanınan haklara saygı gösterilmesi ve bunların uygulanması için çaba gösterine sorumluluğu altında bulunduğunu dikkate alarak,”

Sözleşmeye göre; bütün halklar kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahiptirler.

Halklar, kendi siyasal statülerini özgürce kararlaştırırlar ve ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmelerini özgürce sağlarlar.

Bütün halklar, kendi amaçları doğrultusunda, karşılıklı yarar ilkesine dayanan uluslararası ekonomik iş birliği ve uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerine halel getirmemek kaydıyla, kendi doğal zenginlik ve kaynaklarından özgürce yararlanabilirler. Bir halk, hiçbir durumda, kendi varlığını sürdürmesi için gerekli olan kendi olanaklarından yoksun bırakılamaz.

Bu Sözleşmedeki hiçbir hüküm, herhangi bir devlete, gruba ya da kişiye, Sözleşmede tanınmış hakların ya da özgürlüklerin herhangi birinin ortadan kaldırılmasına da bu Sözleşmede öngörülmüş olandan daha geniş ölçüde sınırlanmasına yönelik herhangi bir eyleme girişme ya da bir davranışta bulunma hakkını sağlar biçimde yorumlanamaz.

Bir ülkede kanun, sözleşmeler, yönetmelik ya da teamül ile tanınmış ya da var olan temel insan haklarından hiçbiri, bu Sözleşmenin bu gibi hakları tanımadığı ya da daha az ölçüde tanıdığı gerekçesiyle sınırlanamaz veya kaldırılamaz. (Madde 5)

Bu durumda; başta korku ve yoksulluktan kurtulma özgürlüğüne sahip özgür insan ülküsüne ancak; herkesin kişisel ve siyasal haklarının yanı sıra ekonomik, sosyal ve kültürel haklarından yararlanabileceği şartların yaratılması ile ulaşılabilir.

Aksine her davranış; siyasal, ekonomik, toplumsal ve sosyal haklar bakımından yoksulluktur.


Bu yazı Bianet'te yayımlanmıştır