Fikret İlkiz

18 Ekim 2021

Yeniden sarsılmışlar ve dayanışma

Sarsıntıları sürdürerek iktidarlarını ve otoritelerini korumak isteyenlere karşı; sarsılmışların siyasal ve toplumsal dayanışması çok kıymetlidir. Neşeye övgüdür, coşkulu alkışlarımızdır ve bizim mücadelemizdir. Bir yerden başlamalıyız. Dayanışmayla başlayabiliriz. Hiçbir başlangıç geç değildir. 

Neden ve nasıl bir dayanışma? Sarsılmışların dayanışması için dissidentler…

 Sınırlandırmaların dışında yaratılabilen muhalefet dayanışmayla başlar.

Hukukun siyasetle imtihanında, siyasetçilerinin sefaleti insanları derinden sarsıyor.      

Hukukun kalmayan K’ sı roman kahramanı… Adaletin A’sı yoksul adaletin yokluğu! 

Hukukun ve adaletin yokluğu toplumu derinden sarsıyor. 

Ne ara insanları birbirine bu kadar düşman ettiler? 

Ne ara birbirine düşmanlaştırılmış insanlar körüklenen sarsıntıların kölesi oldular? Sarsıntı sırtını siyasete dayamış sürdükçe sürüyor; hukuk ve adalet yok oldukça faşizm güçleniyor, hukukun ve adaletin yokluğundan besleniyor… İnsanlar soruyor; “sarsılmışların dayanışması” olabilir mi? Olursa nasıl olur? 

Emre Şan, bu soruya yanıt ararken Patočka’nın görüşüne dikkat çekmişti. 

"Patočka için önemli olan bu mücadeledir. 'Söz konusu olan özgürlüğün içsel dramını anlamaktır. Özgürlük 'mücadele' bittikten sonra başlamaz; aksine onun yeri bizzat mücadelededir. Özgür insanlar özgür olmaya devam etmek için sürekli mücadele içinde olmalıdır". Böyle bir mücadele içinde olmak için sarsılmışların politikası üzerinden dayanışmasını sağlamak pekâlâ mümkündür. Düzene uygun hukukun adaletsizliklerine öfkelenen ve bu düzen karşısında karşı tavır alan politik ve hukuki muhalifler; kısaca dissidentler olabiliriz! 

Sözün özü… 

Ülkenin siyasi otoritesinin meşruluğunu sorgulayan muhalifler (dissident) otoritenin çizdiği sınırlar içinde kalarak hukuk, özgürlük, adil bir toplum ve adalet yerine; sınırlandırmaların dışında muhalefet yaratan, insan haklarını koruyan ve sorgulayanlar olmalıyız.”[i]

Böyle bir mücadelede adalet, özgürlük ve insan hakları için mücadele politik eylemlerin bir parçası olacaktır. Eylem zamanıdır. İnsan haklarına karşı gösterilen hak ihlalleri dışlamakla işe başlamalıyız. 

Öfkelenmemizin adalet ve hukuk adına bir değeri, özgür ve adil bir toplumu sorgulamanın bir anlamı olmalıdır. Özgürlük ve insan haklarını geliştirmek bizzat içinde olduğumuz eylemlerle sürekli mücadeledir, bizlerin sorumluluğudur. Çek filozof Jan Patočka'nın "sarsılmışların dayanışması" görüşünden (Şan, Emre a.g.e) esinlenerek; politik mücadeleyle, siyasal direnişlerimizle; insan haklarına dayalı demokratik hukuk devletini, özgür ve adil bir toplumu yaratabiliriz; bedel ödesek ve yaralansak bile... 

Böyle bir mücadeleyi sürekli kılmak; yaşamaya değer! İnsanlar korku ve yoksulluktan kurtulmak, salgınlardan, afetlerden korunmak, konuşma ve inanma özgürlüğüne sahip olmak, hukuk ve adalet güvenliğine kavuşmak, herkesin birbiriyle eşit olduğu bir ülkede ve dünyada yaşamak özlemi içerisindeler. 

Demokrasi, hukuk, adalet, insan hakları yok sayılarak yönetilen ülkemizde kimsenin hukuk güvenliği yoktur. İnsanların ceza tehdidi altında tutulduğu, düşman ceza hukukunun uygulandığı, nefret suçlarının ve ayrımcılığın körüklendiği düzen insanlara eziyettir, kötülüktür. İnsan onurunun ezildiği bir düzen adaletli değildir. 

Yasama, yürütme ve yargı organları arasındaki kuvvetler ayrılığı ilkesini yok sayan siyasal iktidar hukukla sınırlandırılmayı, denetimi ve hesap verebilir olmayı reddetmektedir. 

İnsanlığın vicdanında infial uyandıran barbarca ve hukuk tanımayan eylemlerin yol açtığı korkulardan ve baskılardan kurtulmanın önünde direnen, gerekirse başkaldıran, herkesin hakkını arayan, savunan, eşitlik isteyen, ayrımcılığa karşı çıkan demokrasiden yana olan inancımızla dünyanın her yerinde ve ülkemizde demokrasinin, hukukun, adaletin ve insan haklarının savunulması yaşama sevincimizdir.

Sarsıntıları sürdürerek iktidarlarını ve otoritelerini korumak isteyenlere karşı; sarsılmışların siyasal ve toplumsal dayanışması çok kıymetlidir. Neşeye övgüdür, coşkulu alkışlarımızdır ve bizim mücadelemizdir. Bir yerden başlamalıyız. Dayanışmayla başlayabiliriz. Hiçbir başlangıç geç değildir. 

Toplumsal dayanışma kavramı, belli bir toplumsal grubun üyeleri arasında sağlam bir zeminde kurulan karşılıklı sorumluluk anlamına gelir. (…) Dolayısıyla geleneksel dayanışma fikri bizi ortak ve sağlam bir temel üzerine kurulan bir topluluk tanımına götürür. Başkalarıyla dayanışma içindeyizdir çünkü onlarla sağlam ve ortak bir çıkarı, ortak bir nedeni ve ortak bir kimliği paylaşırız[ii] 

Yeniden Patočka’nın toplumsal ve siyasal dayanışmasındaki arayışlara dönelim: “Gelgelelim, Patočka için sarsılan şey bizzat bu soludis veya ortak zemindir. Patočka’nın savaş anlatısı üzerinden totaliter rejimlerdeki muhaliflerin dayanışması olarak betimlediği sarsılmışların dayanışmasına katılanlar ortak bir zemine sahip değildir, sarsılmışlar bir şeyi paylaşmazlar aksine onları bir araya getiren bizzat sarsılma deneyimidir. “Sarsılmışlar”, her günlük içerisindeki güvenli yaşamları derin ve şoke edici deneyimle altüst edilmiş bireylerdir. Bu bağlamda sarsılma, bir öznenin dönüşümünü, varoluşun tümden altüst oluşunu betimler. Dolayısıyla Çek filozofun betimlediği siyasal dayanışma belli bir kimliğin bir araya getirdiği bireylerin üzerinde eyleyecekleri bir platform değil, baskıya ve haksızlığa uğrayan bireylerin birbirinin sorumluluğunu alması ve birbirleri için mücadele etmesidir.” (A.g.e)

Sözün özü…

“Böyle bir siyasal bağlanma, siyaset alanından dışlanmış olanların eşitlik, özgürlük, adalet ve demokrasi talebidir”

 Yaşadığımız sarsıntılar yüzünden yorgun düşürülmeye karşı durmalıyız.

Yorgunluğu körükleyenlerle, siyasi saldırılarını sürdürenler birbirinin aynısıdırlar.

Kalabalıklar içinde yalnızlaştırılan insanların mağduriyetleri üzerinden yapılan siyaset; sadece seçimleri kazanmaktan ibaret bir döngünün eseridir. Ne seçimi olursa olsun, seçim varsa orada olmak ve seçime katılmaktan ibaret değildir toplumsal yaşam…

Tutulan yaslar, ölenlerin toprakla yıkanmaları bitmeden; yeniden sarsmayın insanları.

Kötülük görenlerin talebi dayanışma yaratmaktır. Çoğalabilir, haksızlıklara, hukuksuzluklara ve adaletsizliklere karşı barikatlara ve başkaldırının hukukuna dönüşebilir. 

İnsan onurunun; birbirine eşit olmanın ve devredilmez hakların, özgürlüğün, adaletin ve barışın temeli olduğunu unutmayalım. Birinci ve İkinci Dünya savaşlarının yıkımına karşı ve faşizme karşı verilen sarsılmışların mücadelesi barışı, adaleti ve hukuku getirdi. 

“İnsanın zulüm ve baskıya karşı son çare olarak ayaklanmaya zorunlu kalmaması için, insan haklarının hukukun üstünlüğü yoluyla korunmasının zorunluluk olduğuna” inananların ve başta sarsılmışların taleplerinin hamuru; insan haklarının, hukukun, adaletin, eşitliğin, özgürlüğün ve demokrasinin dayanışmasıdır.


[i] Şan, Emre. Patocka ve Sarsılmışların Dayanışması, Yaralanabilirlik, Cogito Sayı 87. Sf. 98.Yaz 2017 YKY.

[ii] Şan, Emre. Dayanışma ve Topluluk Sorunu, Cogito Sayı 102- Yaz 2021 Sayfa 7-29 YKY.


(Bianet’de yayımlanmıştır)