Tuz koktu…
2022 yılı şubat ayının sonlarına doğru insanlar öldürüldü; kadınlar, çocuklar, anneler, babalar, askerler...
Hepimizin gözleri önünde, Batı’da, Avrupa’nın tam göbeğinde yaşanmış geçmiş katliamların acıları dinmeden, yaralar sarılmadan başlayan savaş ve ölümler…
Batıda demokrasi adına ambargolar…
Milano Belediye Başkanı ve La Scala Operası Vakfı Başkanı Giuseppe Sala, Ukrayna işgalini kınamadığı için ünlü orkestra şefi Valery Gergiev’in Çaykovski’nin “Maça Kızı” operasını yönetemeyeceğini açıkladı.
Münih Orkestrası ünlü şefin iş akdini feshetti…
Metropolitan Orkestrası ve Venedik Bienali Putin’i destekleyen sanatçılarla çalışmayacağını açıkladı.
Milano Bicocca Üniversitesi Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden dolayı Dostoyevski dersini programından kaldırdı ama tepkiler üzerine kararını geri aldı.
Tolstoy’un eseri Anne Karenina eserinin çekimleri durduruldu.
Su çürüdü…
Bütün bu sınırlandırmalara karşı senfoniler çalacak, orkestralar şefleriyle yaşayacak, romanlar okunacak, edebiyat ve sanat insanlığı kurtaracaktır.
Serserilerin Şairini anımsadım…
1940'lı yıllarda "Babi Yar"...
Avrupa'nın tam ortasında, Kiev’de soykırım suçuna tanıklık…
Babi Yar parkında bir anıt….
1. Dünya Savaşında Nazilerin işgali öncesinde Kiev'de 160 bin Yahudi yaşamaktaydı.
29-30 Eylül 1941’de Nazi işgalinde Kiev'de Yahudiler, Çingeneler, Sovyet savaş suçluları, komünistler dahil 100 binden fazla insan öldürüldü. 33 bin 771 Yahudi’nin iki gün içerisinde katledilmesi tarihe Babi Yar Katliamı olarak geçti.
Sostakoviç’in 13. Senfoni'sinin 1. bölümü olan "Babi Yar" bu katliama ithaf edilmiştir. Serserilerin Şairi olarak bilinen Rus şair Yevgeni Yevtuşenko "Babiy Yar" isimli şiiri ile tanınır. Stalin'e, Hitler'e ve savaşa karşıdır. Yahudi düşmanlığını ve ırkçılığı şiddetle eleştirir. Nazım Hikmet'in yakın arkadaşıdır. Yasaklayabilir misiniz?
Babi Yar'da katledilen Sovyet vatandaşları ve Yahudiler için 1976 yılında dikilen bir anıt 1991'de Babi Yar parkına yerleştirildi.
Babi Yar anıtı Ukrayna'yı işgal etmeye başlayan Rus ordusu tarafından bombalanmıştır.
1990'lı yıllarda "Srebrenitsa"…
Dün gibi! Avrupa'nın tam ortasında Yugoslavya'da en acımasız insan hakları ihlalleri yaşandı. Batılılar savaşa baktılar, seyrettiler ve sustular.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa Birliğinin ve tüm devletlerin gözü önünde yaşanan savaşın ve kör milliyetçiliğinin en çok acısını çekenlerin yaşandığı ülke Bosna Hersek... Uluslararası Kızılhaç Örgütü verilerine göre (1992-1995) Bosna-Hersek'te 312 bin kişi hayatını kaybetti. Bu kayıpların 200 bin kadarı Boşnak halkından... Bosnalılar dünyanın gözü önünde ve Avrupa'nın tam göbeğinde çıkan savaşta soykırıma tabi tutuldular. Sırplar işkenceden geçirdikleri Bosnalı Müslümanları; çocuklarının, kardeşlerinin gözleri önünde öldürdükten sonra onlara gömdürdü.
Bosna Hersek’in Srebrenitsa kasabasında 13-18 Temmuz 1995 tarihleri arasında 8 bin genç Müslüman erkek, Miladiç’in emriyle Bosnalı Sırp güçleri tarafından katledilerek öldürüldü.
Nuremberg, Ruanda mahkemelerinden sonra 1993 yılında, "1991'den itibaren eski Yugoslavya topraklarında işlenen ciddi uluslararası insancıl hukuk ihlallerinden sorumlu olan kişilerin yargılanması için uluslararası mahkeme” kuruldu.
Katliamlardan sonra savaş emrini verenler zor zahmet yargılanabildi!
Srebrenitsa KatliamıSrebrenitsa Katliamı, Avrupa'da II. Dünya Savaşı'ndan sonra tarihin gördüğü en acı ve en acımasız katliamlardandır. Öldürülenlerin kesin sayısı bilinmiyor ve en vahşi soykırımdır.
Uluslararası sözleşmeler o zaman da yürürlükteydi. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği o yıllarda da vardı; ama katliamlar önlenemedi, önlenmedi de diyebiliriz.
Katliamları gerçekleştiren Sırp milisleri acaba nereden yardım aldılar?
Keskin nişancılar insanları öldürürken Batı televizyonlardan canlı yayın yapmıştı!
BM tarafından Srebrenitsa’yı korumakla görevlendirilen 700 Hollanda askeri, bölgeye "güvenli" olduğu güvencesiyle sığınmış 8 bin kadar Bosnalı Müslüman'ı, katledileceklerini bile bile Sırplara teslim etmediler mi?
Sonra göstermiş oldukları "üstün hizmet" nedeniyle madalyalarla ödüllendirilmediler mi?
NATO'nun BM gözetiminde yaptığı Sırplara yönelik hava harekât planlarının, Fransa'nın Sırplara sızdırdığı konusunda ciddi kuşkular yok mu?
Geç oldu ama Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Birleşmiş Milletler Antlaşması'nın "Barışın Tehdidi, Bozulması ve Saldırı Eylemi Durumda Alınacak Önlemler” başlığını taşıyan Bölüm VII (md.39-51) hükümlerine dayanılarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 22.02.1993 tarihli kararı ile kurulmuştu.
Saraybosna'yı bombardımana tutan Sırp güçlerinin komutanı, Srebrenitsa katliamın baş sorumlularından birisi de Ratko Mladic’ti.
Bosna'yı yakıp yıkan insanları katleden Ratko Mladiç, yıllar sonra Lahey'de Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanabildi.
UCM, 2017 yılında Ratko Mladic’i mahkûm etti. Saraybosna’nın bombalanması emrini doğrudan verdiğine karar veren Mahkeme; Srebrenitsa’da soykırım ve ırk katliamı yaptığını, cinayet işlediğini, tüm Bosnalı Müslüman nüfusu yok etmeye kastettiğine hükmetti. Soykırım, savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlemekten R. Mladic’i müebbet hapis cezasına çarptırdı.
Srebrenitsa katliamı nasıl önlenebilirdi? Bu sorunun hâlâ yanıtı aranıyor…
Savaşın tanığı ve birçok kişiyi tedavi etmiş olan Yugoslavya lideri Tito'nun torunu kardiyolog, yazar Svetlana Broz, Srebrenitsa katliamından onlarca yıl sonra, şöyle söylüyor:
"Aslına bakarsanız yaralar hâlâ çok derin. Bosna'da 3 grup halk var. Mağdurlar, failler ve seyirciler. Mağdurlar izleri silemiyor ve geçmişten kurtulamıyor. Çünkü faillerin çoğu firarda ve hatta yetkili konumunda. Failler, olayları inkâr etmekten gayet mutlu. Parmaklarını oynatmayan seyirciler, sürdürdükleri eylemsizlikle mevcut duruma katkıda bulunuyor."
Parmaklarını oynatmayan Avrupalı seyircileri Batılılar ödüllendirildi…
2012 yılında Nobel Komitesi, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'da "barış ve uzlaşı, demokrasi ve insan haklarının ilerlemesine katkısı" gerekçeleriyle 2012 Nobel Barış Ödülü'ne Avrupa Birliği'ni layık gördü.
"60 yıllık barış" veya "savaşsız 60 yıl" gibi gerekçelerle verilen Nobel Barış Ödülü'nün tam ortasında Avrupa Birliği duruyorsa, Avrupa’nın tam ortasında da Srebrenitsa Katliamı, Babı Yar duruyor...
Bu nasıl barışa katkıdır, bu nasıl bir savaşsız ya da 60 yıllık barışın yaşandığı bir dünyadır?
Desen: Selçuk Demirel
Geçmişle yüzleşmek konusunda parmaklarını dahi oynatmamış Avrupalıların ve Batılıların savaşlara seyirci kalan suskunlukları en basitinden katliamlara katkıda bulunmak, olan bitenleri meşru kılmaya yardım etmek değil midir?
En az savaş emri verenler kadar sorumlu olanlar yüzünden faşizmin hizmetkarları halkın hizmetkarları değildir. Kısaca, hiçbir şey göründüğü gibi değil. Savaş kararı verenler halktan her şeyi gizleyen politikacıların ve devleti yönetenlerin suçudur.
Faşizm böyle bir şeydir ve milyonlarca insanın ölüm emrini verenleri yargılamak bir kişiyi öldüren insanı yargılamaktan çok daha zordur.
Faşizm biçimsel demokratik sistemlerin arkasında ve bazen içinde saklanmayı seçer ve uygular. Halkan her şey saklanır. İtalya’daki uygulama örneği Mussoli’nin, Almanya örneği ise Hitler’indir. Onlardan önce de faşizm vardı, bugün de var ve sadece uygulanma biçimleri farklıdır.
Uzun zamandır kapılarını sağa açmış bir Avrupa ve/veya Batı faşizmin biçimlenmesine yol açmıştır. Demokrasiyi yok etmek yerine varlığını sürdürmesini görünüm olarak sağlamak ve faşizmin biçimlenmesine yol vermekten sorumludur. Böylece faşizm günümüzde “siyasi iktidar olmanın” adıdır ve iktidar biçimidir.
Bu nedenle faşistler halkın hizmetkarı olamazlar ve demokrasi arkasına saklanmış olan bu “iktidar biçimine” karşı halkların tek mücadele yolu vardır; antifaşist olmak…
Savaşa karşı barış istemek ve bu mücadelede antifaşist olmak tek çaredir.
Çünkü tuz koktu, su çürüdü.
Fikret İlkiz'in bu yazısı, ilk olarak Bianet'te yayımlanmıştır