Fikret İlkiz

31 Mart 2020

Onurum ihalede...

Beş paralık bile olsa onurumla baş başa yaşarım kendi mekânımda ve onurumla ölürüm kendi kendime

Herkesin gözü önünde açık yapılacak ihalede bakalım kaç paralık onurum varmış?

Beş para etmez derseniz, eyvallah; ama sorayım yine, yok mu artıran?

Yardımlarınız, bağışlarınız karşılığında memnuniyetle ihaleyi sürdürürüm…

Karşılığında benden ne istiyorsunuz? Benim sadece onurum var, bilesiniz.

Yoksa bağışların ve yardımların karşılığında benden memnuniyetle hizmet etmemi ve karşılığında sizlere minnet duymamı mı istiyorsunuz?  

“Goethe alaylı bir dille şöyle yazıyordu: ‘Minnet altında kalmaktan nefret edene az rastlanır; bu ancak en yoksul sınıflardan gelen ve kendilerine iyilik edenlerin kasaba davranışlarıyla kirlenmiş yardımları sık sık kabul etmek zorunda kalmış olan kalburüstü kimselerde görülür’…” (Jean-Christophe. Romain Rolland. Sosyal Yayınlar. 1983. Cilt 3. Sayfa 286).

Bağışlarınızı ve yardımlarınızı kabul etmeyi reddediyorum. Bağış karşılığı ve kasaba davranışlarıyla kirlenmiş yardımlarla insan onurunun sahibi olunamaz.

Her gün ellerimi sabunla ovuşturarak yıkıyorum, ellerim temiz, kir tutmaz.

İnsanlara özgü böyle bir kabullenme ile duyulan minnet karşılığı hizmetin bedeli vardır. Bu bedel kalburüstü insanlar arasında yer almanın yalnızlığı ve ezikliğidir.

Ben ezik ve yalnız değilim, sadece onurluyum.

Minnet duyarak kalburüstü kimselerden olmak istemiyorum. Bu benim için hazin bir sonunun başlangıcı olur. Yükseldikçe yere hızla ve çok sert çakılırsınız. Parça parça olursunuz…
Minnet altında kalmak istemeyenler yoksul değildir.

Yoksullara sizler yevmiye ile geçimini sürdürenler veya az gelirli diyorsunuz.

Varsıllıkla işim yoktur, ama sizlerden daha çok varsılım, yoksullarda varsıldır.

Çok çalıştım, çok sıkıntı çektim, parasız pulsuz yaşadım ve ne kadar güzel olduğunu öğrendim, makamlarınıza kafa tuttum. Düzene uygun düşünmedim ama varsılım.

Onurumu, kendim kazandım.

Devletler kaçınılmaz temel haklar olarak kabul edilen sağlık ve sosyal güvenlik hakkı ile yaşam hakkına saygı göstermeli, korumalı ve bu amaçlar için sosyal güvenlik tedbirlerini almakla yükümlüdür.

Sosyal güvenlik hakkı insanın onurunu korur.

Özgürlüklerimi, haklarımı, onurumu bağışlarınız ve yardımlarınız karşılığı veremem.

Düşünce tek başına dünyayı değiştiremez. Ama düşüncenin eylem olduğunun kıymetini bilen ve toplumsal dönüşümü sağlayabileceğine inanmış olanlarla birlikte sahip olduğumuz onurumuz pek kıymetlidir.

Biz kıymetlilerin aralarında minnetsiz paylaşımlarımız vardır, dertlerimiz çoktur.  Dayanışmayı ve direnmeyi çok severiz ama minnet altında kalmaktan hoşlanmayız. Kime minnet duyacağımız bizim seçimimizdir ve onurludur bu davranışımız. Önünde eğildiğimiz ve minnet borçlu olduğumuz kimseler yoktur. Bizim minnettarlığımız insan onurunadır. Hayırseverler olarak pek bilmezsiniz, anlatsak da anlamazsınız zaten.

O yüzden olması gereken ve göreviniz olduğu halde yok edilen sosyal güvenlik hakkımız için karantina zamanlarında kimseye minnettarlığımız olamaz, beklenmesin.

Zaten demokratik laik sosyal hukuk devleti olmanız gerekiyordu, değilsiniz. Karantina günlerinde bağışlar ve yardımlar sizi sosyal devlet yapmaz, zaten olamadınız.

Devlet olarak “yardım hesabı” açmakla amacınız yevmiye ile geçimini sürdürenler ve karantina günlerinde alınan tedbirlerden dolayı mağdur olan dar gelirli vatandaşlarımıza ilave destek sağlamak olduğuna göre; isterdim ama bağışçı hayırsever olamıyorum.

Maaşım yok, param yok, evim yok, kredim yok, aşım yok, işim yok, belki geleceğim yok…
Ama elimde avucumda ne varsa paylaşırım. Hiçbir şeyim olmasa bile gözyaşlarım var, kederim var, kaderim var, utancım var, ölenler için yasım var, doktorlar ve sağlık çalışanları için endişelerim var, çocuklar ve kadınlar için dertleniyorum; hepsini hakça ve eşit paylaşırım. …

Sosyal güvenlik hakkının özünde insan onuru vardır diye öğrettiler.

Bir devletin ekonomik ve mali politikalarının aracı olmadığını sosyal güvenlik hakkının amaç olduğunu bellettiler. Bu sayede insanların onurunu korumanın kendi onurumu korumak olduğunu öğrendim, öyle davranmaya çalışıyorum, böyle düşünüyorum.

Vatandaş olduğum kimin aklına geldi acaba, benden de bağış istiyorlar?

Param yok ki; hayırsever iş adamı olayım…Zor zahmet geçiniyorum işte!

Bir onurum kaldı elimde avucumda, onu da veremem.

Televizyonlardan geçecek alt yazılarda hayırsever iş adamlarından kimlerin kaç milyon, hangi milletvekilinin kaç maaş bağışladığını öğreneceğiz.

Çünkü herkes görsün diye ilan edecekler. Ne kadar insancıl ve hayırsever oldukları bilinsin isteyecekler. Açıklamasalar olmaz, sadece en çok kazananlar listesi açıklandığında isimlerini saklarlar. Bağış yaparak yardım kampanyasına katıldıklarını kanıtlama zamanıdır, karantina günleri…Herkesin içinde birileri birilerine teşekkür edecek. Milyonlarla ifade edilen bağışlardan sonra gelecekteki itibarların getirisi başka türlü olur.

Milletvekilleri şu kadar maaş, makamlar şu kadar milyon, partiler şu kadar milyon, kurumlar şu kadar milyon ve yok mu artıran…

Böylece insanlar kimin daha hayırsever, kimin daha cömert ve kimin daha insan sever, kimin daha fakirlere yardımcı, kimin daha iyi insanlar olduğunu seçecekler, tıpkı seçim zamanındaki seçimler gibi.

Bağışlar sessiz sedasızdır, yardımlar dilsiz. Konuşulmaz, anlatılmaz, başka kimse bilmez.

Makamlar sahiplerini, güç ve para sahipleri makamları çok severler.

Karantina zamanında hayırseverler kendilerini herkesten daha çok severler…

Vazgeçtim onurumun ihalesinden, karantina zamanında şu kapitalizmin krizinde.

Demokrasiyi zaten çok önceden krize soktunuz. Vazgeçtim bağışınızdan, yardımınızdan. Hakkınız bile yok ve hak etmiyorsunuz bağış ve yardım yapmayı!

Beş paralık bile olsa onurumla baş başa yaşarım kendi mekânımda ve onurumla ölürüm kendi kendime.