Bu başlık Milliyet gazetesinde yayımlanacak röportajın duyurusuydu.
Üzerinden 34 yıl geçmiş ve yargıda olup bitenler yaşadığımız eski gerçeklerdir.
Devleti ve kendilerini korumak isteyen siyasal iktidarlar “özgürlüğü yok etmek özgürlüğü yoktur” diyorlar ve devleti kutsayarak insan haklarını sınırlandırıyorlardı.
Milliyet gazetesinin 14 ve 15 Haziran 1988 tarihli nüshalarında Mehmet Ali Birand’ın PKK örgütünün lideri Abdullah Öcalan ile yaptığı röportaj haberiyle yazı dizisinin 16 Haziran 1988 gününden başlamak üzere yayınlanacağı kamuoyuna duyuruluyordu. Bu duyuruda yazı dizisinde yer alacak konuların başlıkları belirtilmişti. Önce reddedildi ama İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığın itirazı üzerine gazetenin toplatılması kararı verilmişti.
Mehmet Ali Birand’ın röportajı Milliyet gazetesinin birinci sayfasından yayınlanan “İşte Apo işte PKK” / “Apo’dan Teklif var” duyuruları ve 16 Haziran 1988 tarihli “Yol Kavşağı” başlıklı röportajın yayımlanmasının ardından gazetenin 17.06.1988 tarihli baskının ve dağıtımın önlenmesi ve mevcut gazete nüshalarına el konulması kararı verilmişti.
İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinde dava açıldı (1988/150). Röportajın yazarı Mehmet Ali Birand ile Yazı İşleri Müdürü Eren Güvener 10.04.1989 tarihinde beraat ettiler.
İstanbul DGM yargılamasından beş yıl ve karar tarihi üzerinden 31 yıl sonrasında…
Yıllar iki sayfalık takipsizlik kararı… öncesinin
Takipsizlik kararı “APO ve PKK” isimli kitapla ilgilidir. Kararı bir Cumhuriyet Savcısı yazdı. Devlet Güvenlik Mahkemesinde görevli bir savcıydı…
Şimdiki dönemde Cumhuriyetin böyle savcıları kaldı mı bilmiyorum?
Takipsizlik kararının konusu “APO ve PKK” kitabıdır (1993/67 Hazırlık, 1993/48 Karar ve 25.06.1993 tarih). Soruşturulan sanık Mehmet Ali Birand, “APO ve PKK” adlı suça konu olan kitabın yazarı, gazeteci. Suç tarihi Kasım 1993. Suç 3713 sayılı Kanuna Aykırı hareket…
Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcısının kanaati:
“ Sanık Mehmet Ali Birand tarafından hazırlanıp kaleme alınan Milliyet Yayınları tarafından “APO ve PKK” adlı kitapta kanun dışı PKK örgütünün propagandası yapıldığı iddia edilmiştir.
Kitabın incelenmesinde:
Altı ayrım halinde ve her ayrımın içinde muhtelif bölümler halinde konuların ele alındığı bu konuların PKK örgütünün başkanı Abdullah ÖCALAN’la yapılan konuşmalarla, soru ve cevaplarla şeklinde işlendiği anlaşılmaktadır:
Röportaj denilen bu yöntemle, belirli kişiler ve konular hakkında toplumun bilgi edinmesi ve durumun açıklığa kavuşturulması amacı güdülür, basın özgürlüğünün bir gereğidir; bu nedenle Anayasamızda da kabul görmüş, demokratik basın hukukunun himayesi altında olması gerekir.
Soruşturma Konusu kitapta yayınlanan hususlar, gazeteci olan sanık Mehmet Ali Birand’ın önce 1988 yılında Şam’da Abdullah Öcalan’ın evinde yaptığı söyleşilere dayandığı, kitabın girişinde “Amacım Nedir” başlığı altında yazdığı giriş yazısından anlaşılmaktadır. Yazar yine bu bölümde okurlara bilgi vermek ve konu hakkındaki görüşlerinin zenginleştirerek, sağlıklı bir fikir edinmelerini sağlamak amacında olduğunu; kendisi için en önemli unsurun Türkiye’nin toprak bütünlüğü olduğunu belirtmektedir.
Kitapta nakledilen Abdullah Öcalan’la anlatımlarının bir bölümünün siyasi nitelikte olmadığı; siyasi nitelikteki soruların da ciddi şekilde hazırlanarak düzenlenmiş, soruna ışık tutucu ve ortaya çıkan PKK ve Abdullah Öcalan olgusunu tanıtıcı nitelikte olduğu anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, Abdullah Öcalan’ın verdiği cevap ve anlattığı hususlarında, soruların niteliğine uygun bir şekil alarak Kürt sorununa ve PKK ile Abdullah ÖCALAN olgusuna ışık tutucu, tanıtıcı, okurların bilgi edinmesini sağlayıcı, bu nedenlerle de kitabın tamamının objektif ölçüler içinde kalan geniş kapsamlı bir röportaj niteliğini kazandığı anlaşılmış bulunmaktadır.
Bu duruma göre, sanığın kitabın girişinde yazdığı okurlara bilgi vermek ve konu hakkındaki görüşlerinin zenginleştirilerek sağlıklı bir fikrin edinmelerini sağlamak amacının dışına taşmadığı anlaşılmıştır.
Sanığın kitabın son ayrımının 12. Bölümünde “APO ne istiyor?” ve 13. Bölümünde de “Sonuç” başlıklı yazılarında da edindiği izlenimler ile kendi görüş ve düşüncelerini özetlediği; bu özetlerinde de amaç bölümünde belirttiği ilkeler içinde kaldığı; bu suretle, kitabında ilkeli bir tutarlılık içinde kalmış olduğu sonucuna varılmıştır.
Yukarıda izah edilen bütün bu nedenlerle, sanık Mehmet Ali Birand’ın gazetecilik mesleğine uygun olarak ve basın hukukunun kendisine sağladığı haber alma, okurlarına haber ve bilgi verme özgürlüğüne dayanarak hazırlayıp yayına verdiği ve Milliyet Yayınları tarafından yayınlanan suça konu “APO ve PKK” adlı kitabın yayınlanması basın hukukuna uygun görülmüş ve ceza hukukunun suçun oluşmasında gerekli olan hukuka aykırılık unsurunun bulunmadığı ve ayrıca özel suç kastının mevcut olmadığı anlaşılmış olduğundan sanıklar hakkında ….TAKİPSİZLİK KARARI verildi. 25.06.1993. Aytaç Tolay / İstanbul C. Savcısı”
İmralı Adası'nda bulunan Abdullah Öcalan, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partili (DEM) bir heyet tarafından 27 Şubat'ta kamuoyuyla paylaşılan çağrısında PKK'ya, "tüm grupların silah bırakması ve örgütün kendini tasfiye etmesi için kongre toplayıp karar alma" çağrısı yaptı.
Çağrı açıklandı, A. Öcalan imzasıyla yayımlandı. Televizyonlar canlı yayımladı. Sosyal medyada açıklama yer aldı, alıyor… Kamuoyuna yapılan bütün açıklamalarda İmralı fotoğrafı paylaşıldı…
Diyarbakır ve bazı illerde dev televizyon ekranlarından halka açık yayın yapıldı. Yasak demediler…Açıklamayı izlediler.
PKK, Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat'ta yaptığı örgüte yönelik silah bırakma ve kendini feshetme çağrısı üzerine 1 Mart 2025 tarihinde ateşkes ilan ettiğini duyurdu.
Bunca yıl içerisinde birçok “bölücülük” davası geldi geçti…
Bu davalarda verilen kararlar ve halen devam eden yargılamalar ne olacak?
Terör propagandasıdır diye mahkûm olanlar ve davaları süren sanıklar Öcalan açıklamasını savunmalarında ileri sürdüklerinde yargıçlar ne karar verir?
Açıklama yayınlayanlar, PKK kararını duyuranlar hakkında ceza davası açılır mı?
Terörle Mücadele Kanunu gereğince terör örgütlerinin bildiri veya açıklamaları basanlar ve yayımlayanlar hakkında soruşturma açılır mı?
Ceza davası açmak için şimdi iddianamemeler mi düzenlenecek? Ne olacak?
Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz. Kanuna böyle yazdılar ama uygulandığını görmedik. Öcalan açıklamasını terör örgütünün yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propaganda yapıldığı iddiasıyla kim ne demişse, kim ne açıklama yapmışsa cezalandırılır mı? Soruşturma açılır mı? Devletin izin verdiği çerçevede suç olmayan bu suçlar ileride suç sayılır mı?
Şimdi mi, sonra mı?
Biriktirip, dosyalayıp, arşivleyip ve zamanı geldiğine kanaat getirerek ve kıymetlendirerek (öyle diyorlar) geçmişte 27 Şubat 2025 tarihinde ve sonra yapılmış açıklamaları, konuşmaları, tartışmaları, eleştirileri “sınırı aştınız” diyerek cezalandırma yolunu seçerler mi?
“Eski” dediğiniz Cumhuriyetin “yeni” olarak adlandırılan zihniyetin düzeninde cezalandırma tehdidinin bin türlüsünü gördük, yaşadık, yaşıyoruz.
Dönemin cezası, cezalandırılma tehdidi!
Bir yanda soruşturmalar, tutuklamalar, bir yanda hapistekiler acı bir gerçek olarak durup dururken; ceza davalarının baskılarıyla yaşayan insanların çokluğu, hapishanelerin dolup taştığı düzende yeni hapishaneler inşasının gölgesinde “demokrasi” ve terörle mücadele!
Çetin Özek’le bitirelim, diyor ki; “Özgürlüğü yok etmek özgürlüğü yoktur”
Nedir bu sav? Kimin özgürlüğü?
“(Bu) savı da özellikle ülkemizde düşünce açıklamak hakkının suçlanmasına yol açan bir anlayış olarak kullanılmıştır. Bu görüş de gerçekte, devlet, insan hakları çelişkisinin varsayılmasının sonucudur. Devlet ister metafizik anlamda ele alınsın ister ortak iradenin oluşturduğu bir organizasyon olarak görülsün, elbetteki hukuksal yöntemlere aykırı siyasal iktidar düzenini değiştirmeye yönelik eylemlere karşı korunacaktır. Metafizik anlamda “ulus çıkarları ve devletin varlığı” anlayışında ise “özgürlükleri yok etmek özgürlüğü yoktur” deyişi, siyasal iktidar düzeninin değişmezliğini sağlamaya yönelik bir formül oluşturmaktadır.
Görünmeyen iktidarlar, ulus adına neyin iyi, neyin kötü olduğunu belirlemek ve belirlemeler doğrultusunda insan haklarını sınırlayarak, hak kapsamındaki eylemleri suç saymak gücünü sahiptirler. İnsanın siyasal tercihlerini belirlemesini engelleyici bu tür yöneliş, insan hakları kavramına aykırıdır. Esasın “özgürlüğü yok etmek özgürlüğü yoktur” formülü “siyasal iktidar düzenini değiştirmek özgürlüğü yoktur” anlamına gelmektedir. Böyle bir anlayış, doğal olarak değişime yönelik görüş açıklamalarının da yasaklanması yönelişlerine yol açar. Böylece, “resmi görüş” zorlamalarına dayanan sistem oluşur”( Basın Özgürlüğünden Bilgilenme Hakkına. Sayfa 27 Alfa yayınları. Eylül 1999)
Dolayısıyla “resmi görüş” zorlamalarıyla insan haklarına karşı baskı rejimini meşru gören siyasal iktidarların gücü, insan haklarını suç saymaktan ibarettir.
İzin verilen düşünce açıklaması, izin verilmeyen düşünce açıklaması olamaz.
Devlet yurttaşlarına tuzak kurmaz!
Yurttaşlar adına neyin iyi neyin kötü olduğuna karar veren siyasal iktidarların düzeninde, insan hakları kapsamındaki eylemler suç sayılamaz.
Yargıya güvenin kalmadığı bir düzen yaratılmıştır.
Temel insan haklarının hiçe sayıldığı düzenin “efendilerine” ve “kapıları tutanların” kof gücüne güvenmek aptallıktır!
Fikret İlkiz'in bu yazısı, ilk olarak Bianet'te yayımlandı.