Fikret İlkiz

13 Kasım 2023

Adli yargının lideri olan Yargıtay

Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Anayasa; yasama, yürütme ve yargının üstündedir. Tek üstünlük budur. Uyulması zorunludur

Yargıtay tarafından 10 Kasım 2023 tarihinde “Basın Açıklaması” yapıldı. Konusu ortaya çıkan/ çıkarılan “yargı krizi” hakkındadır. Medya için bir kısmı haber oldu. Kaybolup gitmemesi için aynen alıntıladığımız Yargıtay Basın Açıklaması şöyledir:

“Kamuoyunun gündemini meşgul eden Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Şerafettin Can Atalay hakkındaki kararları ile ilgili olarak, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi amacıyla aşağıdaki açıklamaya ihtiyaç duyulmuştur.

Bilindiği üzere, Anayasamızın 146, 154 ve 155’inci maddelerinde yüksek mahkemeler; Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay olarak düzenlenmiş olup, birbirlerine üstünlük sıralaması öngörülmemiştir. Anayasa Mahkemesi kararlarında olduğu gibi kesinleşmiş tüm mahkeme kararları herkes için bağlayıcıdır.

Yargıtay 6 Mart 1868 tarihinde kurulmuş, 155 yıllık köklü bir geçmişe sahip, adli yargının en üst temyiz mercii olup üyelerinin tamamı alanlarında uzman ve deneyimli yüksek hakimlerden oluşmaktadır.

Anayasa’nın m.154/1’e göre, “Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir.” Anayasa’nın 154’üncü ve Yargıtay Kanunu’nun 13’üncü maddesine göre, Yargıtay’ın adli yargı alanında hukukun ülkede eşit şekilde uygulanmasını sağlama görevi bulunmaktadır. Hukukun objektif, belirli ve öngörülebilir olması, eşitlik ve hukuki güvenliğin ve özellikle de adil yargılanma hakkının teminatıdır.

Anayasa’nın 148. maddesinde ise Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkileri tanımlanmış, bu görevler arasına 07.05.2010 tarih ve 5982 sayılı Anayasa değişikliği ile “bireysel başvuru” da eklenmiş, 2012 yılından itibaren uygulanmaya başlanmıştır.

Bireysel başvuru incelemelerinde Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için “olağan kanun yollarının tüketilmesi” şarttır. Yine Anayasa’nın 148/5 hükmüne göre, “Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”  şeklindeki hüküm ile bireysel başvurunun yargısal sınırı çizilmiştir.

Bu haliyle bireysel başvuru; temel hak ve özgürlüklere yönelik hukuka aykırı müdahalelerin kanun yollarında giderilememesi halinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Olağan veya olağanüstü kanun yolu değildir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi adli ve idari mahkemelerce verilen kararları bozan bir mahkeme olmadığı gibi istinaf ve temyiz mercii olarak davaları yeniden incelemeye yetkili bir makam da değildir.

Buna karşın, Anayasa Mahkemesinin, bireysel başvuru incelemelerinde zaman zaman anayasal ve yasal sınırları aşarak Yargıtay ve Danıştay uzman dairelerince geliştirilen yerleşik içtihatları ters yüz edecek, hukuk sistemini kaosa sürükleyecek şekilde kararlar alması, kesin hüküm etkisini tamamen devre dışı bırakılmasına neden olmaktadır.

Diğer taraftan, bir kısım kamuoyunun gündemini meşgul eden davalar üzerinden uygulanan iletişim stratejisi ile mevcut anayasal düzen bir kenara bırakılarak Anayasa Mahkemesinin “süper temyiz mahkemesi” olduğu şeklinde toplumsal bir algı oluşturulmuştur.

Temel hak ve özgürlüklerin korunması, yalnızca Anayasa Mahkemesinin değil, tüm yargı organlarının görevidir.

Türk yargı sisteminin gerçekten mevcut olan yapısal sorunlarının çözümü için elverişli bir araç olması ümit edilen bireysel başvurunun, mecrasından çıkması, yargı sistemini zayıflatan sistemsel bir sorun haline gelmiştir.

Bireysel başvuru sisteminin faaliyete geçmesinden itibaren yukarıda özetlenen sorunlar Anayasa Mahkemesi üyelerinin de bulunduğu bilimsel toplantılarda defaatle ifade edilmesine, Yargıtay Başkanı’nın adli yıl açış konuşması ile yıl sonu basın değerlendirme toplantılarında ve Danıştay Başkanı tarafından Danıştayın kuruluş yıldönümü toplantısında gündeme getirilmesine karşın, Anayasa Mahkemesinin kararlarındaki anayasal ve yasal yetki aşımı olarak değerlendirilen benzer uygulamalar artarak devam etmiştir.

Bizatihi Anayasayı korumak amacıyla kurulan Anayasa Mahkemesi, tartışmalara konu olan davada, anayasa koyucunun iradesini yok sayarak Anayasa’nın 83’üncü maddesindeki atıf nedeniyle somut olaya uygulanması gereken 14’üncü maddesini işlevsiz bırakmıştır.

Anayasal düzene uymayan bu bakış açısının etkisi ile bazı kararlarda yüksek mahkeme olan Yargıtay ve Danıştay’ın derece mahkemesi olarak nitelendirilmesi, tartışmalara konu olan Şerafettin Can Atalay dosyasında olduğu gibi terör suçlarına bakan ve tamamen yargısal bir görev ifa eden Yargıtay 3. Ceza Dairesinin “88. Anayasa Mahkemesince tespit edilen ihlalin altında yatan sorunları giderme yönünde kamu gücünü kullanan makamlar genel bir yükümlülüğe sahip olmasına karşın Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi içtihadına aykırı davranmış, benzer ihlalleri önleme yükümlülüğünü yerine getirmemiş; aksine başvurucunun anayasal haklarını -Anayasa'nın parlamentoya verdiği bir yetkiyi kullanarak- daraltıcı bir şekilde yorumlamak suretiyle ihlal etmiştir.” biçimindeki sözlerle anayasayı ihlal suçunu işlediği ithamında bulunularak hedef gösterilmesi gibi son derece vahim, kabul edilemez hukuki hatalar, bireysel başvuru kararlarının vazgeçilmez dili olmuştur.

Yukarıda örneklenerek değinilen Anayasa Mahkemesinin uygulamalarının doğurduğu hukuki sonuçlar gözetilmeksizin, bir yüksek mahkeme olan Yargıtay ve Yargıtay 3. Ceza Dairesinin yargısal görev ve yetkisi kapsamında verdiği kararlara yönelik yüksek yargı kurumlarının saygınlığını zedeleyen ve eleştiri sınırlarını aşan haksız tepkiler üzüntüyle karşılanmaktadır.

Hukuki güvenliğin, toplumsal barışın ve hukuki öngörülebilirliğin sağlanması bakımından Anayasa’dan aldığı yetkiyle Yargıtay, bireysel başvurunun mevcut haliyle uygulanmasının doğurduğu sorunların giderilmesi ve karşılaştırmalı hukukta kabul edilen standartlara göre geliştirilmesi konusunda ihtiyaç duyulan, anayasal ve yasal çalışmalarda gerekli desteği sağlamaya her zaman hazırdır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur. 10/11/2023

Yargıtay Başkanlığı”

Ne demeli acaba?

2023 -2024 Adli Yıl açılışında Yargıtay Başkanı'nın konuşmasında “Yeni Anayasa” bölümü vardı. Yeni bir anayasa arayışını “biz de destekliyoruz.” diyen Başkan Mehmet Akarca’ya göre; Anayasa devletin topluma taahhüdüdür. Devlet, toplumun değerlerini, ideallerini ve ihtiyaçlarını ciddiye alacağını anayasa ile taahhüt altına almalıdır.

O yüzdendir ki; Anayasa Mahkemesi kararları tüm yargı organlarını ve Yargıtay’ı bağlar.

O yüzdendir ki, "Anayasa Mahkemesi kararları Yargıtay'ı bağlamaz" diyemezsiniz!  

O yüzdendir ki, Anayasa Mahkemesi kararları adli yargı teşkilatının lideri olan Yargıtay hariç sadece yasama ve yürütmeyi bağlar denemez ve böyle bir beklenti Anayasa'ya aykırıdır.

Çünkü Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.

Anayasa; yasama, yürütme ve yargının üstündedir. Tek üstünlük budur.  Uyulması zorunludur.

Yüksek dereceli mahkemeler ve mahkemeler arasında astlık-üstlük gibi bir tartışma onun için yapılamaz ve yoktur. Anayasanın, anayasallığı gereği üstün olan değer anayasadır. Bu keyfi bir düzenleme değildir. Siyasi bir söylem değildir. Hukukidir, bağlayıcıdır.   

Öte yandan konuşmada yer alan “Yargı ve Devletin Diğer Organları ile İlişkiler” bakımından Yargıtay Başkanına göre yargı; devlet organları ve sivil toplum kuruluşlarının, medyanın, uluslararası örgütlerin ve benzeri etki odaklarının baskısından korunaklı olmalıdır ve bu durum “yargının en önemli ihtiyacıdır.”

Bir başka anlatımla; eleştirilmez, el sürülmez ve hakkında yorum yapılmaz olmak isteyen yargı özleminin dile getirildiği bu satırlarla “etkiden ve eleştiriden azade” bir yargı organı olmak isteyen Yargıtay’ın “yeni anayasa” beklentisi budur.

Yargıtay; dokunulmaz, eleştirilmez ve her kararı doğru kabul edilen bir yargı organı mı olmak istiyor? Böyle bir koruma mı isteniyor?  

Hatta ve hatta “yeni” anayasadan bazı istekleri var…

“Hakimler ve Savcılar Kurulu, Adalet Bakanlığı ve yüksek mahkemeler arasındaki görev ve yetki paylaşımı yeniden planlanmalı, Kurul üyelerinin bir kısmı doğrudan yüksek mahkemeler tarafından seçilmelidir.”

Sonra sıra Anayasa Mahkemesi'ne geliyor…

Yargıtay Başkanı şöyle ifade ediyor: 

Bireysel başvurunun olağan bir kanun yolu gibi uygulanmasının ortaya çıkardığı sorunlar giderilmelidir. Uzmanlık gerektiren hukuki konularda engin bilgi ve deneyime sahip hukukçu hakimlerin geliştirdikleri tutarlı içtihatların, bireysel başvuru yönteminin amacını aşacak şekilde değiştirilmesi hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik ilkelerini zedelemektedir. Bu şekilde oluşan belirsizlik ve karmaşa, bozma oranlarının artmasına, yargılama sürelerinin uzamasına ve neticede adli kalitenin düşmesine neden olmaktadır.”

Yargıtay; ihtiyaç duyulan, anayasal ve yasal çalışmalarda gerekli desteği sağlamaya her zaman hazır olduğunu açıklayarak noktaladığı basın açıklamasında kendince bütün aksilikleri Anayasa Mahkemesinin kabahatleri olarak kabul ediyor!

Yargıtay böylece kendisini “Adli yargı teşkilatının lideri”  olarak görüyor.

Yargıtay 2019-2023 yıllarını kapsayan “Kurum Stratejisinin Temel Taşları” başlığı altında misyonunu;  “Adli uyuşmazlıkları; insan hakları, etik ilkeler ile evrensel hukuk değerleri ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının temel ilkeleri ışığında, toplumun güvenini ve hukuki güvenliği sağlayacak şekilde şeffaf, topluma karşı hesap verebilir, bağımsız ve insan onuruna uygun bir yaklaşımla; makul sürede sonuçlandırarak, ülke genelinde içtihat birliğini” gerçekleştirmek olarak tarif ediyor.  

Basın açıklamasında bütün bunları tekrarlıyor.

Yeni Anayasa için yardıma hazırlar!

Çünkü vizyonları; “yargılama faaliyetinin, hukuk devleti gereklerine uygun biçimde gerçekleştirilmesini sağlayan, ulusal ve uluslararası alanda örnek, güvenilir ve saygın bir yüksek mahkeme olmak” ve “adli yargı teşkilatının lideri” olmak istiyorlar.

Adli yargıda lider olmak….

Ne denebilir demek yerine ne dememeli diye sormak daha uygun gözüküyor.  

Kendisi hakkında her şeyin söylenebileceği bir ortam yaratan Yargıtay, yargıda kriz yarattı.

Kabul edilemez ve yargıda az rastlanır bir dille gerekçe yazdı.

Anayasa Mahkemesi kararına uyulmaması gibi yok hükmünde bir karar verdi.

Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu!

Yargıtay 10 Kasım 2023 tarihli basın açıklamasıyla kendini Anayasaya karşı savunmak zorunda kaldı. Bu açıklamanın adına “kamuoyunu doğru bilgilendirme” dedi.  

Yüksek yargı kurumlarının saygınlığını zedeleyen, eleştiri sınırlarını aşan bu basın açıklamasını sadece üzüntüyle karşılamanın ötesinde böyle bir tutum ve zihniyet yargının güvenirliliğini zedelemekte ve endişe yaratmaktadır.

Şimdilik; nokta…

Yargıtay, bu değildir.