Türkiye’deki 4 milyona yakın Suriyeli göçmenin yarattığı rahatsızlık ve tedirginlik yerel seçimlerde AK Parti aleyhine, muhalefet lehine oy olarak da yansıdı.
İstanbul’da yenilenen seçimlerde oy farkının daha açılmasından sonra, İçişleri Bakanlığı, İstanbul’da yaşayan ancak bu kente kayıtlı olmayan Suriyelilerin kayıtlı oldukları illere gönderileceklerini açıkladı.
Suriye iç savaşı nedeniyle 6,5 milyona yakın Suriyeli ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Türkiye en fazla Suriyeli sığınmacı kabul eden ülke oldu. Türkiye’den sonra Ürdün, Lübnan, Uganda gibi ülkeler geliyor.
Buna karşılık gelişmiş ülkeler kapılarını kapattılar. Eğitimli, nitelikli Suriyeliler arasından “seçme”ler yaparak az sayıda sığınmacı kabul ettiler. Avrupa ülkeleri, ABD ve Kanada böyle davrandı. Ayrıca Avrupa Birliği, sığınmacıların Türkiye’de kalması için maddi yardım ve Türkiye ile geri kabul anlaşması da yaptı. Avrupa’nın korkusu Türkiye’nin kapıları açması ve sığınmacıların Batı ülkelerine gitmesi. Avrupa kapıyı sıkı sıkı kapalı tutuyor.
ABD de öyle. Bırakın Suriyeli sığınmacı kabul etmeyi Trump, Meksika sınırına duvar ördürüyor. Asya’da ülkeleri işgal ederek ve iç savaş çıkararak insanların ülkelerinden kaçmalarına, çoluk-çocuk yollara dökülmelerine neden olan ABD ve onu destekleyen Avrupa ülkeleri.
Akdeniz bir göçmen mezarlığına döndü. Ama ne ABD ne Avrupa neden oldukları bu insanlık suçu ve dramı karşısında kılını kıpırdatmıyor.
Oysa küreselleşme, ulus devletleri yok edecek, sınırları kaldıracak, refah dünyanın her köşesine yayılacaktı. Yaşananlar ise tam tersine oldu. Ortaya çıkan insanlık dramı kazın ayağının hiç de öyle olmadığını gösterdi.
Afganistan, Irak, Suriye, Libya ve Afrika ülkelerinde insanları sığınmacı durumuna sokup, yollarda, denizlerde ölmelerine neden olan, emperyalizmin Soğuk Savaş döneminden sonra atağa kalktığı paylaşım savaşıdır.
Türkiye’nin sınır komşusu sığınmacılara kapısını açması insani açıdan doğru bir tutumdur. Yapılması gereken Suriyeli sığınmacılara insanca yaşayabilecekleri olanakları sağlamak ve plan çerçevesinde ülkelerine dönüşleri için uluslararası düzeyde çaba harcamak, barış için çalışmaktır.
Türkiye’de kurulan kampların kapasitesi 4 milyon sığınmacıyı barındırmak için yeterli değildir. Bu nedenle sığınmacılar çoğu büyük kentler olmak üzere çeşitli kentlerde yoğunlaştılar. Ancak, daha önceki yazımda konu ettiğim gibi Suriyelilerin yaşam koşullarına ilişkin CHP’nin Bilim Kurulu’nun hazırladığı rapordaki veriler içler acısıdır.
Bazı Suriyelilerin günlük yaşamda yarattıkları sorun, suç işleme, bulundukları mahallede huzuru bozan davranışları bir yana çoğunluğu zor şartlarda yaşam mücadelesi vermektedir. Sözünü ettiğim raporda yer aldığı gibi kadın ve çocukların koşulları çok daha ağırdır.
Bir diğer sorun, Suriyelilerin Kilis gibi Hatay gibi kentlerde giderek çoğunluk haline gelmeleridir. Durum, bu kentlerde demografik yapıyı değiştirecek, ekonomik ve sosyal yaşamı olumsuz etkileyecek, asayiş açısından da ileride tehdit oluşturacak boyutlara gelmiştir.
Hükümet bu sorunları çözemediği gibi bazı alanlarda sığınmacılara sağladığı “geçiş üstünlüğü, alt gelir grubunda yaşayan, iş bulmakta zorlanan Türk vatandaşlarına sağlanan olanakları daraltmakta ve bu da tepkiye neden olmaktadır.
Hükümetin politikaları bu sorunları çözmediği gibi ümmet anlayışı içinde Türkiye’ye yerleşmelerinde bir sakınca görmediğini ortaya koyuyor. Nüfus artış hızı yüksek olan Suriyeli sığınmacıların birkaç yıl içinde daha büyük bir kitle olacağı açıktır. Suriye’ye göç edenlerin büyük çoğunluğu Suriye’nin kuzeyinde yerleşik olan Sünni Araplardır. İçlerinde radikal İslam’a destek veren, radikal terör örgütlerinin kolayca yeşerdikleri ortamlardan gelenler de vardır.
Bu açıdan bakıldığında iktidarın birkaç yıl içinde sığınmacıların Türk vatandaşlığına geçmelerini kolaylaştırması, bu insanları AK Parti’nin yedek oy deposu gibi yetiştirme hesabı yaptığı yönündeki kuşku muhalefet cephesinde giderek öne çıkmaktadır.
Suriyeli sığınmacıların nüfusuna bakıldığında iktidarın 31 Mart yerel seçimlerinde ülke genelinde kaybettiği oyu telafi edecek bir seçmen desteği çıkarmasının mümkün olduğu söylenebilir.
Böyle bir hesap yapılıyorsa bu, Türkiye’nin sığınmacılara insani olarak değil siyasi hesapla kapıları açtığı eleştirilerini haklı çıkarır ki bu Türkiye’yi zor duruma sokar.
Sığınmacı sorunu, emperyalist ülkelerin yol açtığı ve sonra da sonuçlarını üstlenmediği insanlık suçunun doğurduğu bir sorundur. Türkiye de soruna bu gözle bakmalı, insani amaçla elinden gelen yardımı yaparken, gelişmiş ülkeleri zorlamalıdır. Türkiye de sığınmacı sorununa ulusal bir sorun gözüyle bakmalı, partiler üstü bir yaklaşımla, muhalefetin de desteğini alarak yardımcı olmalı ve nihai olarak mutlaka ülkelerine dönmelerini hedeflemelidir.