Libya’ya asker gönderilmesini öngören tezkere Meclis’ten 184’e karşı 325 oyla geçti.
Tezkere, Cumhurbaşkanı’na geniş yetkiler çerçevesinde Libya’ya asker gönderme yetkisi verdi. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hangi unsurlarının, ne zaman, hangi sayıda ve ne görevle Libya’ya gönderileceğine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan karar verecek.
Türkiye, Libya’ya, Birleşmiş Milletler veya NATO kararı veya talebiyle değil, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile ikili ilişkiler çerçevesinde asker gönderecek.
Libya Ulusal Hükümeti çok sağlam ve geniş bir zemine basmıyor. Birleşmiş Milletler tarafından tanınıyor ancak General Hafter güçleri tarafından Trablus’ta kuşatılmış durumda. Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin Türk askerinden beklentisi Hafter güçlerine karşı koruma kalkanı oluşturması, Hafter’in Trablus’a girmesini önlemesi.
Libya hem diplomatik hem askeri açıdan sorunlu bir alan.
Diplomatik açıdan sorunlu çünkü, Türkiye’yi destekleyen ikinci bir ülke yok. Hafter’in arkasında Mısır, Suudi Arabistan, Wagner şirketi üzerinden dolaylı olarak Rusya var.
İngiltere, Fransa, İtalya da Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin başındaki Sarraj’a mesafeli, Hafter’e daha yakın duruyorlar. Sarraj’ı hem askeri hem siyasi olarak Türkiye’den başka destekleyen bir ülke bulunmuyor. Türkiye Doğu Akdeniz’de olduğu gibi Libya sorununda da tek başına kalmış durumda.
Libya askeri açıdan da sorunlu çünkü, Hafter’in güçleri Trablus’un etrafını kuşatmış durumda. Türkiye’nin Trablus havaalanı dahil bölgedeki askeri hareketliliği sırasında rahat olacağı güvenli bir bölge oluşmuş değil
Tek taraflı politika
Türkiye’nin Ortadoğu’da ve Doğu Akdeniz’de yalnız kalmasının nedeni, tarafsız değil tek taraflı bir dış politika izlemesi.
İdeolojik yaklaşımla hareket eden Türkiye, Suriye’de Esad, Mısır’da Sisi yönetimini tanımıyor. Mısır’da Sisi’ye karşı Mursi taraftarlarını, Suriye’de Esad’a karşı İslamcı tonu ağır basan muhalifleri destekliyor. Bu tutumu Libya için de geçerli. Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni desteklemesinde bu hükümetle imzalanan deniz yetki alanlarının sınırlandırılması mutabakatının yanı sıra, Sarraj’ın siyasal İslamcı niteliğinin de payı var.
Türkiye’nin uluslararası sorunlar karşısında geleneksel tarafsız dış politikayı terk edip, taraflı politikaya yönelmesi yalnızlaşmasının başlıca nedeni.
Oysa Türkiye, Suriye’de Esad yönetimini yok saymayıp diplomatik kanalı etkili şekilde kullanmış olsaydı Suriye’nin kuzeyinde PKK-PYD-YPG etkinliğini daha kolay kırabilir, askeri harekâtlarını daha kolay yapabilirdi.
Keza Mısır’da Sisi’ye karşı çok sert bir tutum almak yerine, diplomatik esneklik gösterebilseydi, Mısır-Güney Kıbrıs-Yunanistan arasında kurulan Doğu Akdeniz ittifakını önleyebilirdi. Aynı durum, İsrail için de geçerli. Türkiye çok taraflı bir politika ile İsrail-Güney Kıbrıs-Yunanistan ittifakını da önleyebilirdi. Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile yaptığı deniz yetki alanlarını sınırlama anlaşmasını bu ülkelerle de yapabilir ve Akdeniz kıyılarına sıkışmış bir konuma gelmezdi.
Şimdi bu sıkışmışlığı aşmak için Libya gibi çok riskli bir alana asker göndermek dışında bir hareket alanı görünmüyor.
Ev sahibi olabilirdi
Türkiye, Libya iç savaşında tarafsız kalabilseydi, bugün Almanya yerine Libya Zirvesi’nin ev sahibi olabilirdi. Libya ile olan tarihi bağları dikkate alındığında, bu zirve siyasi çözüm üretilmesi için Berlin yerine Ankara veya İstanbul’da yapılabilirdi.
Almanya, Fransa, İtalya ve hatta Rusya, Libya sorununda Hafter’e yakın durmakla birlikte Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin başındaki Sarraj ile de diplomatik teması sürdürdüler. Kapıları kapatmadılar. Türkiye de sahadaki reel koşullara bakarak böyle bir yol izleyebilirdi. Ancak Ankara tek taraflı bir tutum almayı yeğledi.
Hâlâ mümkün
Türkiye’nin Libya’ya asker gönderme kararı almış olmasına karşın diplomatik yolları ön plana çıkarması da hâlâ mümkün. Hafter’le de temas kurabilir ve taraflar arasında bir ateşkes sağlanması için çaba gösterebilir.
Ankara’nın bir ideoloji içinde hareket ederek karşısındaki cepheyi genişletmek yerine Libya’nın birliğini sağlamak yönünde işlev üstlenmeye yönelmesi daha doğru bir yol olur.
Yanlıştan dönmek için geç değildir.
Türkiye, Atatürk’ten devraldığı geleneksel tarafsızlık politikasına dönmeli ve çözüm üreten bir ülke olmalıdır.