Şu salgın günlerinde yoksullara sıcak yemek dağıtan aşevinin hesaplarını bloke etmek de nedir?
Belediyeye ait küçük bir aşevinin dağıttığı sıcak yemeğe ihtiyacı olanların yemeğini kesmek nasıl bir siyasettir, anlamak mümkün değil.
Antalya’nın Muratpaşa ilçesinin CHP’li Belediye Başkanı Ümit Uysal aşevinin hesaplarının hükümetin bir genelgesiyle kapatıldığını açıkladı. CHP Genel Başkanı Yardımcısı Veli Ağbaba da konuyu Meclis’e taşıyınca bu durum kamuoyuna yansıdı.
Hükümet daha önce de İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyeleri dahil olmak üzere CHP’li belediyelerin bağış kampanyalarını valilik izni olmadığı gerekçesiyle durdurmuştu. Hemen ardından da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan "Biz bize yeteriz Türkiyem" sloganıyla bağış kampanyası başlatmıştı.
Bu kararların siyasi anlamı, "bağış toplanacaksa ben toplarım, yardım yapılacaksa ben yaparım" demektir. Anlaşılıyor ki iktidar salgınla mücadele etmeye çalışan CHP’li belediyelere göz açtırmayacak.
AK Parti iktidarı yıllardır uyguladığı kutuplaştırıcı politikasından, ulusal düzeyde bir salgınla mücadelede bile vazgeçmiyor. AK Parti’nin bu politikasının her durumda siyasi başarı getirdiği ve getireceğinin bir garantisi yok. Belediye seçimlerinde AK Parti’nin bu politikası değil, CHP’nin kucaklayıcı, birleştirici, kavga etmeyen söylemi kazandı.
Salgın hastalık konusu da kutuplaştırmaya gelecek bir konu değil.
İktidarın, vatandaştan, CHP’li belediyelerin bağış kampanyalarının bloke edilmesi, aşevinin kaynağının kesilmesi gibi uygulamalar nedeniyle daha fazla destek göreceğini beklemesi gerçekçi bir yaklaşım değil. Aksine, belediye yardımlarının, aşevlerinin engellenmesi vatandaşın belleğinde iz bırakacaktır.
Kendi küçük, anlamı büyük adım
Covid-19 salgını can almaya devam ederken gelişmiş ülkeler çok büyük bütçeler ayırarak mücadeleyi sürdürüyorlar.
Türkiye, bu güçlü ülkeler gibi salgınla tıbbi mücadele ve yaratacağı ekonomik ve sosyal hasarı onaracak büyük bütçeler açıklayamadı. Sokağa çıkma yasağı da ilan edemedi. Başlangıçta hem evde kalma hem de ekonomik sorununu çözme işini vatandaşa bıraktı. Muhalefet partilerinden, meslek kuruluşlarından, sendikalardan gelen kuvvetli tepki üzerine gecikmeli de olsa 3 aylığına işçi çıkarma yasağını, ücretsiz izin halinde, işsizlik sigortasından günde 39 lira, ayda 1117 lira ödemeyi taahhüt etti ki, bu tutar evine gönderilen bir işçinin kısa çalışma ödeneğinden alacağı 1700 liralık maaştan çok daha düşük. Umarız düzenleme yasalaşırken bu eksiklik giderilir.
Bir aydır 100 milyar lira ayrıldı, ekonomik paketler hazırlanıyor, ulusal bağış toplanıyor tartışmaları içinde, gürültü çıkarmadan, kendi küçük anlamı büyük yardımlaşma uygulamaları ise yayılıyor.
Ankara’nın mahalle aralarında bakkalların, küçük marketlerin vitrinlerinde eğik bükük yazılarla duyurular asılıyor ve giderek yaygınlaşıyor: "Veresiye defteri kapanmıştır, kimsenin borcu yoktur."
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın başlattığı bir kampanyanın mütevazı ama çok anlamlı bir sonucu bu duyurular. Her mahallede maddi durumu görece iyi olan vatandaşlar Yavaş’ın çağrısıyla komşuların bakkala olan borçlarını kapatıyorlar. Kararnameler, kanunlar, genelgeler beklemeden, vatandaşın hayatına doğrudan dokunan, onu veresiye defterindeki borcundan, bakkalın, kasabın, manavın önünden geçmeden eve gitmenin yolunu aramaktan kurtaran, alkışlanacak bir yardımlaşma örneği.
İktidar CHP’li belediyelere yardım alanı ve bağış toplama olanağı bırakmamaya çalışırken, başkentin Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın başlattığı bu yardımlaşma, dayanışma çağrısının bütün Türkiye’ye yayılmasında çok büyük fayda var.
Maske sorunu
Hükümetin, "ben yapacağım" tutumuna girdiği bir diğer konu da maske dağıtma meselesi.
CHP’li belediyelerin vatandaşa bedava maske dağıtması üzerine, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ulusa seslenerek, devletin maske dağıtacağını, maskelerin parayla satışının yasaklandığını açıkladı.
Anlaşılıyor ki iktidar, bedava maske dağıtmayı da, eczane veya markette satılmasını yasaklayarak üzerine aldı ve CHP’li belediyelerin önüne geçmeyi amaçladı.
Maskelerin fahiş fiyatlarla satılması, karaborsaya düşmesi elbette kabul edilemez. Hükümetin vatandaşın maske ihtiyacını fırsatçılığa dönüştürenlerle mücadele etmesi görevidir. Eczanelerde salgın öncesine göre fiyatları çok yükselen maskelerin makul bir fiyatla temin edilmesini sağlamak da devletin görevidir. Ancak, maske satışını tümüyle yasaklamak sorunu çözmediği gibi maske bulunmasını daha da zorlaştırdı. Eczaneye girip maske sorduğunda, "satışı yasaklandı" yanıtı alıyor vatandaş. Marketlerin yanıtı da aynıydı. Devletin başvuru yapan vatandaşa PTT üzerinden maske ulaştırması da zaman alıyordu. Ulaşan 5 adet maske bir haftalık ihtiyacı karşılamadığı için, hemen bir başvuru daha yapmanız gerekiyor.
Nihayet hükümet, PTT ve satış yasağı kararının yanlışlığını geç de olsa gördü ve bu kez maskelerin eczanelerden dağıtılması kararı aldı. Yine 5 adet maske dağıtılacak ve her hafta eczaneye gitmek gerekecek...
İktidar CHP’li belediyeleri ve CHP’nin önerilerini takip ederken bile sürekli hatalı kararlar alıyor.
Siyasiler her konuşmalarında "siyaset yapılacak zaman değil" diyorlar ama uygulamaya bakıldığında her konuda siyaset yapıldığı günlerden geçtiğimiz de maalesef bir gerçek.