27 Mayıs’ın 60. yıldönümü ve Yassıada’nın yeniden düzenlendikten sonra "Özgürlük ve Demokrasi Adası" olarak açılması vesilesiyle "CHP’nin darbeciliği" iddiası yeniden gündeme taşındı.
İktidar sözcüleri kısa bir süre önce CHP’li yöneticiler Özgür Özel ve Canan Kaftancıoğlu’nun birer cümlesinden zorlayarak çıkardıkları "CHP darbe istiyor, darbe tehlikesi var", "darbeci CHP" söylemini 27 Mayıs nedeniyle yeniden dolaşıma soktular.
Bu yaklaşım, iktidarın, hükümeti, demokrasiyi, dini, ülke ve ulus bütünlüğünü tehdit altında göstererek ürettiği mağduriyet ve kaygı siyasetinin bir örneğini oluşturuyor. Bu yapay tehditler üzerine inşa edilen "bekamız tehlikede" propagandası, toplum ve seçmenin, tercihini gündemdeki gerçek sorunlar yerine üretilmiş sorunlara göre yapmasını hedefliyor.
İktidar, toplum ve seçmende oluşturmaya çalıştığı kaygıların ve korkuların yarattığı gerilim ortamı vesilesiyle çoğunluğun desteğini sağlamak için iki yöntem kullanıyor. Birincisi; muhalefeti demokrasiye, dine ve bayrağa karşı gösterip savunma konumunda bırakmak, ikincisi; güvenlik-yargı mekanizmasını harekete geçirmek. Bu yolla muhalifler üzerinde de bir kaygı yaratmak.
Son dönemde ekonomik sorunların ağırlaşması, döviz fiyatlarının fırlaması, işsizliğin artması, kapanan işyerlerinin çoğalması karşısında "bu ezan susmayacak, bu bayrak inmeyecek" sloganının sık sık tekrarlanması da genel kaygı politikasının araçlarından biri olarak görülüyor.
CHP'nin çizgisi
Tek parti dönemi, İkinci Dünya Savaşı, demokrasiye geçişin ilk yılları gibi 60-70-80 yıl öncesine bakarak, bugün CHP’yi "darbeci" ilân etmek Deniz Baykal’ın deyimiyle "tarihten husumet çıkarma" gayretidir. Darbecilikle suçlanan İsmet İnönü, Atatürk’le birlikte kurdukları cumhuriyeti, demokrasiye ulaştıran, sandıkta kaybedince Çankaya Köşkü’nü, Celal Bayar’a teslim edip, muhalefet lideri olarak siyasete devam eden tarihi bir kişiliktir.
Kendisinden sonra Bülent Ecevit’in CHP’nin başına geçmesi nedeni ise 12 Mart 1971 darbesine karşı aldığı açık tutumdur. Partinin, 12 Mart muhtırasından sonra kurulacak hükümete başbakan ve bakan vermesini protesto ederek Genel Sekreterlik görevinden istifa eden Bülent Ecevit, bu tutumu nedeniyle CHP’nin yeni lideri olmuştur.
Ecevit, darbelere karşı bu açık ve sert tutumunu 12 Eylül 1980’de de göstermiş ve hakkında en çok dava açılan, en sık cezaevine gönderilen lider olmuştur. Mahkemelerde demokrasi için yaptığı tarihi savunmalar ciltler oluşturacak binlerce sayfayı bulmuştur.
SHP’nin liderliğini üstlenen Erdal İnönü katıksız bir sosyal demokrattır. Ecevit gibi İskandinav ülkelerindeki sosyal demokrat anlayışı özümsemiş, her sorunun çözümünü katılımcı, çoğulcu demokraside aramış bir liderdir.
Ecevit’ten sonra CHP’nin liderliğini üstlenen Deniz Baykal da 12 Eylül’ün mağdurları arasındadır ve siyasi yasaklar döneminde demokrasi için en çok mücadele eden liderlerden biri olmuştur. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a şiir okuduğu için konulan siyasi yasak, Baykal’ın katkısıyla kaldırılmıştır.
CHP’nin bugünkü lideri Kemal Kılıçdaroğlu, demokrasi konusunda Ecevit’in 1972’de belirlediği çizgiden hiç ayrılmamış, her zaman özgürlüklerin genişletilmesinden yana tutum almış, ülkenin birçok sorununun uzlaşarak, demokratik mekanizmalar içinde çözülmesini savunmuş ve çözüme katkıda bulunmuştur.
Kılıçdaroğlu’nun bugün savunduğu ve önerdiği şey 12 Eylül’den kalma anayasa yerine tümüyle yeniden demokratik, çağdaş bir anayasa yapılması ve başta parlamento olmak üzere demokrasinin dayanaklarının güçlendirilmesidir.
CHP'nin yanıtı
İktidarın mağduriyet, kaygı, korku, ülkenin bekasına, ezanına, bayrağına, demokrasisine yönelmiş bir tehdit varmış gibi yarattığı gündeme ve suçlamalara karşı CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun verdiği yanıt gerçek gündem üzerinden siyaset yapmak oldu.
CHP yanıtını, yönettiği belediyelerin salgının yarattığı tıbbi, ekonomik ve sosyal sorunlarla karşı ürettiği çözümlerle verdi.
Doğru da yaptı...