Fikret Bila

07 Şubat 2020

İlker Başbuğ neyi kastetti?

Hatırlamak gerekir ki İlker Başbuğ, o zaman cemaat olarak anılan FETÖ’ye karşı kamuoyuna açık şekilde ilk sert çıkışı yapan Genelkurmay Başkanı’dır

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, asker kişilerin askeri mahalde işledikleri suçtan dolayı sivil mahkemelerde yargılanmasını düzenleyen 26 Haziran 2009 tarihinde Meclis’ten geçen yasa değişikliğini işaret ederek, bu önergeyi getirenlerin araştırılmasını istemesi tartışma yarattı.

Başbuğ, bu sözlerini "FETÖ’nün siyasi ayağı yok dersek gerceği inkâr olur" diyerek bağlamıştı.

Başbuğ’un bu sözlerine en sert tepki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu, boru göstermeye benzemez. Parlamentonun hukuku boru ile sindirilemez. Bundan yaklaşık 11 yıl önce tüm partilerin desteği ile çıkarılan bir düzenlemenin üzerine FETÖ gölgesi düşürülmeye çalışılması en hafif tabiriyle Meclis’e saygısızlıktır" diye konuştu. Cumhurbaşkanı, AK Parti milletvekillerinden Başbuğ’a karşı dava açmalarını istedi. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik de milletvekillerinin bugün suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladı.

FETÖ nasıl yararlandı?

Şunu belirtmek gerekir ki iktidarın Türkiye’nin demokratikleşmesi, sivilleştirilmesi ve askeri vesayetten kurtulması amacıyla yaptığı yasal ve anayasal düzenlemelerden FETÖ, kendi amaçlarına ulaşmak, özellikle de Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) geniş çaplı bir tasfiye yapmak için yararlandı.

Başbuğ’un dikkat çektiği; askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasını düzenleyen yasal değişiklikten sonra FETÖ’cü oldukları sonradan tescil edilen hâkim ve savcılar harekete geçtiler. TSK’ya karşı yürütülen tasfiye hareketinin ilk adımı olan Dursun Çicek ve Kayseri’de soruşturma yürüten subayların sivil mahkemelerce tutuklanması gerçekleşti.

Bu düzenlemeden yaklaşık bir yıl sonra, 12 Eylül 2010 tarihinde referandumda kabul edilen Anayasa değişikliğinden sonra da başta Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu olmak üzere Yargıtay ve Danıştay’a üye yapılan FETÖ’cü yargı mensuplarıyla yüksek yargı da bu örgütün kontrolüne girdi.

Sonrası malum…

Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk gibi davalarla TSK’da çok geniş çaplı bir tasfiye gerçekleştirildi.

Cumhuriyet değerlerine bağlı generaller ve amiraller ve diğer subayların orduyla ilişikleri kesildi veya emekliye sevk edildiler. Bu komutanlardan boşalan yerlere de 15 Temmuz kanlı darbe girişimini yapan FETÖ’cü generaller getirildi.

Bu süreçte 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Genelkurmay Başkanı Erdelhun’un tutuklanmasından sonra tarihte ikinci kez tutuklanan Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ oldu. Genelkurmay Başkanı Başbuğ "terörist" olmakla suçlandı ve 2 yıl 2 ay cezaevinde kaldı.

Başbuğ'un yaptığı çıkış

Hatırlamak gerekir ki İlker Başbuğ, o zaman cemaat olarak anılan FETÖ’ye karşı kamuoyuna açık şekilde ilk sert çıkışı yapan Genelkurmay Başkanı’dır.

Başbuğ, 14 Nisan 2009 tarihinde, Harp Akademileri’nde yaptığı konuşmada cemaat ve tarikatlara dikkati çekmiş ve "Kendilerinin güçlü bir konuma geldiğine inanan bazı din eksenli cemaatlerin hedeflerine ulaşmada kendileri için en büyük engel olarak Türk Silahlı Kuvvetleri'ni gördüklerini, her fırsattan istifade ederek Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine faaliyetlerde bulunduklarını, bu yapılanlara karşı hukuk devleti kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin tepkisiz ve etkisiz kalacağının düşünülmesinin ise büyük yanılgı olduğunu" söylemişti.

Başbuğ bu çıkışından sonra FETÖ’nün öncelikli hedefi haline geldi ve süreç, tutuklanıp cezaevinde iki yıl kalmasına kadar uzandı.

Madalya verilmedi

İlker Başbuğ’un görev yaptığı süre içinde iktidarla yıldızının barıştığı pek söylenemez. Zaman zaman yaptığı değerlendirmeler, "askerin siyasete karışması" olarak nitelendirildi. Harp Akademileri’nde konuşması da öyle…

Hükümet, Başbuğ’un açıklamalarından ve tutumundan duyduğu rahatsızlığı bütün genelkurmay başkanlarına verilen Devlet Üstün Hizmet Madalyası’nı vermeyerek gösterdi.

Kendisine madalya verilmemesini nasıl karşıladığını bir kokteylde Başbuğ’a sormuştum.

"Benim için madalya önemli değil, umursamıyorum, milletin takdirine bırakıyorum" yanıtı vermişti.

Hükümet Başbuğ’u Genelkurmay Başkanlığı’ndan madalya vermeyerek uğurlamıştı.

Erdoğan'ın üzüntüsü

Genelkurmay Başkanı’nın daha sonra "terörist" olduğu suçlamasıyla tutuklanması Türkiye'de olduğu kadar uluslararası camiada da şaşkınlıkla karşılanmıştı.

Başbuğ, bu kararı yine "milletin takdirine bırakıyorum" diyerek karşılamış ve cezaevine girmişti.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da sonradan Başbuğ’un tutuklanmasını yanlış bulduğunu ve üzüldüğünü açıklamıştı.

17-25 Aralık olayları ardından 15 Temmuz darbe girişiminden sonradır ki, FETÖ’nün ne olduğu anlaşıldı. Birçok kişinin yaşamını yitirmesine, intiharlara neden olan davaların kumpas olduğu ortaya çıktı ve sanıklar beraat etti.

Sorun ve hedef ortak

FETÖ’nün ABD destekli uluslararası bir örgüt olduğu ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ele geçirmeyi hedeflediği, bu amaçla kanlı bir darbe girişiminde de bulunduğu sır değil.

Üzerinde düşünülmesi gereken nokta ise FETÖ’nün sadece İlker Başbuğ ve generalleri hedef almadığı aynı zamanda hükümeti devirmeyi hedeflediğidir.

Bu açıdan bakıldığında FETÖ için İlker Başbuğ da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da demokrasi de cumhuriyet de hedeftir.

Bu gerçek, Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün kurumlarının, geçmiş ve mevcut yetkililerinin FETÖ ile mücadelede dayanışma içinde olmalarını gerektirir. Bir terör örgütü olarak FETÖ bütün Türkiye’nin sorunudur.

Bu nedenle geçmişte anayasal ve yasal düzenlemelerden FETÖ’nün yararlandığına dikkati çeken ve bu düzenlemeleri partiye veya milletvekillerine tavsiye edenlerin ortaya çıkarılmasını isteyen Başbuğ’un, Gazi Meclis’i hedef aldığını öne sürmek abartılı bir yorum olur.

İktidarla İlker Başbuğ’un davalık hale gelmesi herkesten önce FETÖ’yü sevindirir.