Bir atamanın yasaya uygun olması her zaman isabetli bir atama olduğunu göstermez.
Son örneğini Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü'ne Prof. Dr. Melih Bulu'nun atanmasında gördük. Boğaziçi Üniversitesi'nde öğretim üyelerinin çok büyük bir çoğunluğu ve öğrenciler bu atamayı kabullenmediler. O kadar ki, yeni Rektör Bulu, atanmasının üzerinden bir aydan fazla geçmesine karşın, üniversitede bir yönetim oluşturamadı. Öğretim üyeleri, Bulu'yla çalışmak istemediler. Rektör yardımcılığı, danışmanlık ve diğer görevleri üstlenmek istemediler. Bulu'nun önerilerini geri çevirdiler. Ayrıca, cübbelerini giyip öğlen saatlerinde rektörlük binasının önündeki alana gelerek rektörlüğe arkalarını dönüyorlar ve protesto eylemlerini sürdürüyorlar.
Boğaziçi Üniversitesi'nin öğrencileri de protesto eylemlerini, atamanın yapıldığı günden bu yana sürdürüyorlar. Rektör Bulu'nun, öğrencilerin bu direncini kırmak için yaptığı açıklamalar ve öğrencilerle görüşmesi de sonuç vermedi. "Beni tanıdıkça sevecekler, ben Metalica dinleyen biriyim" gibi yaklaşımları da rektör olarak kabullenilmesini sağlamadı. Öğrencilerin üniversite binasında yaptıkları oturma eylemi dün polisin sert müdahalesiyle dağıtıldı. Polis öğrencilere orantısız güç kullandı.
Öğretim üyelerinin büyük çoğunluğunun birlikte çalışmak istemediği, her gün arkalarını döndükleri, öğrencilerinin her gün protesto ettikleri biri nasıl rektörlük yapacak? Bu görevi sürdürmeyi nasıl içine sindirecek? Vicdanı rahatsız olmadan üniversiteyi nasıl yönetecek? İstenmediği bir yerde nasıl verimli olacak? Rektörlük görevini polis desteğiyle, devlet zoruyla mı yürütecek?
Fotoğraf: İsmail Yeniçeri (T24)
Bu sorulara olumlu yanıt vermek mümkün değil. Kuşkusuz Bulu da üniversitede gördüğü tepkiden, karşılaştığı tablodan memnun değildir. Sorunun en kolay çözümü, istenmediği bu üniversitede rektörlük görevinden istifa etmesidir. Böyle bir karar üniversitede gerginliği ortadan kaldırır.
Rektör Bulu istifa ederek üniversitedeki sorunu çözmeyi aklından geçiriyor mu bilmiyoruz. Geçirse bile bunu uygulayabilir mi bu da tartışmalı. Çünkü Bulu'yu o göreve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan atadı. İstifa tek taraflı bir tasarruf olmasına karşın, Erdoğan'ın yönetim anlayışında pek yeri yok. Atadığı birinin istifası değil ancak kendisi uygun görürse görevden affı söz konusu olabiliyor. Son örneğini, Berat Albayrak'ın istifa sürecinde gördük. Bu nedenle Bulu'nun, Erdoğan'dan talimat almadıkça, görevden affedilmedikçe, istese bile istifa etmesi çok zordur. Erdoğan, Bulu'nun istifa etmesini kendisi için bir geri adım olarak görürse istifaya izin vermeyecektir.
Bu nedenlerle, Boğaziçi Üniversitesi'ndeki rektörlük sorununun kısa sürede çözülmesi pek mümkün görünmüyor.
Güçlü olan olasılık, Bulu'nun, polis desteğiyle, devlet zoruyla rektörlük görevine devam etmesidir. Bugüne kadar istifa etmediğine göre, Bulu'nun devlet gücüyle rektörlüğü sürdürmeye çalışacağı tahmin edilebilir.
Üniversiteler, hükümete bağlı klasik devlet daireleri değildir. Bilimsel bağımsızlığı ve idari özerkliği olan kurumlardır. Bu nedenle yönetimlerini kendilerinin oluşturması gerekir. Öğretim üyelerinin akademik kariyerleri bilim kurulları tarafından değerlendirilmeli, rektörler ise üniversiteler tarafından seçilmelidir.
Böyle olması gerekirken Türkiye'de üniversiteler de iktidarın yöneteceği, rektörlerin siyasi otoriteye biat edecekleri kurumlar olarak görülüyor. Rektör atamaları da liyakat değil sadakat ölçüsüyle yapılıyor. Son dönemde atanan rektörlerin 20'si AK Parti eski milletvekili, belediye başkanı veya milletvekili adayı. Elbette içlerinde bu görevi yürütecek liyakata sahip olanlar da vardır ancak bu atamaların ortak noktası partili olmalarıdır. Atanmalarının nedeni, bilimsel ve idari kapasitelerinden çok siyasi otoriteye bağlı kalacaklarına olan güvendir.
İktidarların çalışacakları bürokratları seçmeleri doğaldır. İktidar değiştiğinde özellikle üst düzey bürokratların değişmesi normal bir uygulamadır. Ancak bu her kurum için geçerli değildir. Anayasaya göre bağımsız veya özerk olması gereken kurumlar bu uygulamanın dışındadır.
Örneğin demokrasinin dayandığı güçler ayrılığına göre yargının bağımsız olması gerekir. Bu nedenle yargıç bağımsızlığında olduğu gibi yargı organlarının yönetimlerinin da bağımsız olmaları gerekir. Atama usullerinde yasama ve yürütme organı yetki kullansa bile bu atamalarda liyakatin esas alınması ve atamadan sonra da atanan kişinin siyasi otoriteye bağlı olmaması gerekir.
Bir diğer örnek merkez bankalarıdır. Merkez bankalarının da bağımsız şekilde yönetilmeleri gerekir. Türkiye, 2001 krizini Merkez Bankası'nı bağımsızlaştırarak aşmıştır. Ancak AK Parti iktidarı Merkez Bankası'nın bağımsızlığını ortadan kaldırmıştır. Cumhurbaşkanı, "talimatlarımı dinlemiyor" diye Merkez Bankası Başkanı'nı görevden almış, yerine yenisini atamıştır. Ancak kısa bir süre sonra, bütün talimatları dinleyen yeni Merkez Bankası Başkanı'nı da görevden alınmıştır.
Üniversiteler de bilimsel bağımsızlığı, idari özerkliği olması gereken kurumlardır. Rektörlerin atamayla değil seçimle göreve gelmeleri gerekir. Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de bu yöntem uygulanmıştır. Bu sisteme dönülmesi gerekir.
Rektörlük devlet zoruyla yapılacak bir görev değildir.