Fikret Bila

21 Nisan 2021

Devlet çiftlik gibi yönetilemez

Kamu ihale mevzuatına göre bakan ve eşinin ortak olduğu bir firma, Ticaret Bakanlığı'nın açtığı ihaleye katılamaz

Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan ve Hasan Pekcan'ın ortak olduğu Nanoksia Biyoteknoloji ve Karon Mühendislik firmalarının bakanlık bünyesindeki kurumlara toplam 9 milyon TL'lik dezenfektan sattığı öne sürülmüş ve bazı belgeler yayımlanmıştı. 

Oda Tv'nin haberinde yer alan iddiayı, CHP Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç, Bakan Pekcan'a sordu:

"Kendi bakanlığınıza kendi şirketinizden 9 milyon liralık dezenfektan sattınız mı satmadınız mı? Sattıysanız bu etik mi? İstifa etmeyi düşünüyor musunuz?" 

Bakan Pekcan, günlerdir suskun kaldıktan sonra, dün Bakanlıktan bir açıklama yapıldı. Açıklamada, Bakan ve eşinin ortak olduğu Nanoksia Biyoteknoloji firmasından 9 milyon liralık değil, 507 bin 880 liralık malzemenin ucuza ve usulüne uygun alındığı belirtildi.

Açıklamanın ilgili bölümü şöyle:

"Nitekim pandemi döneminde, Bakanlığımızca KDV hariç toplam 6.556.816,78 TL tutarında salgınla mücadeleye ilişkin maske, alkol bazlı dezenfektan, siperlik, eldiven gibi ürün tedariki yapılmışken,  KDV Hariç 507.880 TL'lik dezenfektan Nanoksia Biyoteknoloji firmasından ilgili mevzuatın emredici hükümleri çerçevesinde gerekli tüm ürün/fiyat araştırmaları yapılarak, piyasa fiyatlarından oldukça aşağıda, usulüne uygun bir biçimde gerçekleştirilmiştir."

Ticaret Bakanlığı'nın bu açıklaması Bakan'ın ortak olduğu firmadan alım yapılması işlemini yasaya ve etik kurallara uygun kılmaz.

Kamu ihale mevzuatına göre bakan ve eşinin ortak olduğu bir firma, Ticaret Bakanlığı'nın açtığı ihaleye katılamaz. Kanunda kimlerin kamu ihalesine giremeyeceğine ilişkin hüküm şu şekildedir:

"İhaleyi yapan idarenin ihale ile ilgili işlemlerini hazırlayan, yürüten, sonuçlandıran ve onaylayanların eşleri, üçüncü dereceye kadar kan ve ikinci dereceye kadar kayın hısımları, evlatlıkları ve evlat edinenler, sayılanların ortaklıkları ve şirketleri (bu kişilerin yönetim kurullarında bulunmadıkları veya sermayesinin yüzde 10'undan fazlasına sahip olmadıkları anonim şirketler hariç), ihale konusu işin danışmanlığını yapanlar da ihaleye katılamazlar."

Bu hüküm karşısında Bakan ve akrabalarının ortak olduğu şirketin ihaleye katılması mümkün değildir.

Önemli olan, firmaya ödenen paranın tutarı olmadığı gibi rakiplerinden daha ucuza gelmesi de durumu değiştirmez.

Bakan ve akrabaları, bakanlık ihalesine katılamazlar.

Çok daha küçük tutarlar için batı ülkelerinde başbakanlar, bakanlar istifa etmiş haklarında soruşturma açılmıştır. Bunun örnekleri Türkiye'de de mevcuttur. Babasının vefat ilanının bedeli, başında bulunduğu bakanlık tarafından ödendiği için SHP'li bakan Güler İleri görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı. Bunun başka örnekleri de vardır.

Bakanlar başta olmak üzere kamu yetkisi kullananlar kendilerine, eşlerine, akrabalarına, şirketlerine, aile şirketlerine menfaat sağlayamazlar. 

Demokratik ülkelerde devlet çiftlik gibi yönetilemez. Devleti yönetmenin kuralları vardır. Bu kuralları anayasa ve yasalar belirler. Hiçbir demokratik hukuk devletinde bakanlar, bakanlıklarına aile şirketlerinden alım yapamaz. Mal satamaz, ticari ilişkiye giremez.

Başta ABD olmak üzere bazı batı ülkelerinde özel sektörden bakan atamaları yapılır. Bunun nedeni, özel sektörün girişimciliği ve yaratıcılığını kamuya taşımak, devletin daha doğru, daha hızlı, daha yaratıcı kararlar almasını sağlamaktır. Ancak batı ülkelerinde bakanlık veya başka bir kamu görevine atanan iş insanlarının, şirketleriyle, işleriyle ilişkisi kesilir ve bu görevden ayrılana kadar bir daha da kurulamaz. Kendi şirketlerini kayırmaları, onlarla başında bulundukları kurumun iş yapması veya o şirket veya şirketlerin yararlanacağı kararlar alması söz konusu olamaz.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildikten sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da aynı yöntemi kullandı. İş insanlarını bakan yaptı. Ticaret Bakanlığı'na iş dünyasından Ruhsar Pekcan'ı atadı. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na turizm sektörünün büyük şirketlerinden birinin sahibi olan Mehmet Ersoy'u getirdi. Sağlık Bakanlığı'na hastane sahibi Fahrettin Koca atandı. Milli Eğitim Bakanlığı'na özel okul zinciri olan Ziya Selçuk getirildi.

Amaç bu isimlerin özel sektördeki deneyimlerinden, girişimciliklerinden yararlanmaktı. Bakanlıkların ve ilgili sektörlerin daha iyi yönetilmesiydi. Ticarette, kültürde, turizmde, sağlıkla, milli eğitimde ülkenin daha ileriye gitmesiydi.  

Ama öyle olmadı. 

Türkiye'nin cari açığı kapanmadı. İhracatı ithalatını geçemedi. Türkiye dış ticarette fazla veren ve döviz yaratan bir ülke haline gelmedi. Turizm gelirleri pandemiden önce de patlama yapmadı, pandemiden sonra dibe vurmuş durumda. Milli eğitim dini eğitime dönüştü. Çarşaflı, sarıklı tarikat mensupları derslere girmeye başladı. Tarikatlarla, cemaatlerle protokoller imzalandı. Sağlık alanında ise garantili dev hastaneler inşa etmek dışında bir faaliyet göze çarpmadı. Türkiye, salgınla mücadelede dünyanın en başarısız ülkeleri arasına girdi.

İş insanı bakanlar arasında başarılı sayılabilecek bir örnek yok.

Devleti şirket veya çiftlik gibi yönetmenin faturası da milletin sırtına yüklendi.


*Bu yazı yayına girdikten sonra gece yarısı kabinede yapılan revizyonla Ruhsar Pekcan Ticaret Bakanlığı'ndan alındı; Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı da ikiye bölündü.