Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın başkanlık sistemindeki ısrarı Türkiye'yi sorunlar yumağına çevirdiği gibi AK Parti'yi de MHP lideri Devlet Bahçeli'nin sınırlarını çizdiği dar bir alana sıkıştırdı.
Bu alan o kadar daraldı ki, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin, Bülent Arınç'ın sözlerini "ahmaklık" olarak nitelemesinden sonra, 40 yıllık siyaset yoldaşlığına karşın, Arınç'ı da feda etmek zorunda kaldı. Bir gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan'la konuşacağını, "istifasını sunacağnı, ancak kal derse ona uyacağını" açıklayan Arınç, dün, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliğinden istifa etmek zorunda kaldı.
Son gelişmeler gösterdi ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve AK Parti'nin, Bahçeli'nin onay vermediği hiçbir politikayı yaşama geçirme şansı yok. AK Parti'yi siyasette sınırlayan sadece iktidarın politikalarını MHP'nin belirlemesi ile sınırlı değil, aynı zamanda hangi siyasetçiyle ilgili hangi tutumu alacağını da yine Bahçeli belirliyor.
Bunun en sıcak örneğini hukuk reformu vaadi ile Bülent Arınç olayında gördük.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül tarafından açıklanan insan hakları temelli eylem planını esas alan hukuk reformu söylemi, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Bülent Arınç'ın, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş'ın serbest bırakılmasına kadar uzanacak yargı kararlarında değişim isteği, Bahçeli'nin sert çıkışıyla havada kaldı.
İnsan hakları, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, tutuksuz yargılamanın esas olmasını uygulamaya geçirecek hukuk reformu beklenirken, İçişleri Bakanlığı'nın Ekrem İmamoğlu hakkında afiş soruşturması açması, deprem ve benzeri felaketlerde belediye başkanları ve muhtarların değil sadece valilerin konuşabileceği yolundaki genelge, Alaattin Çakıcı'nın, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu tehdit etmesi; bütün bunlara Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın itiraz etmemesi, "bu ne perhiz bu ne lahana turşusu" dedirtti.
Gelişmeler bununla da sınırlı kalmadı.
MHP'den Arınç'ın açıklamalarına sert tepkiler gelirken, konuşmadan üç gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan da Arınç'ı sert bir dille eleştirdi, fitnecilikle suçladı. MHP'den yana tavır koydu.
Bahçeli ise dünkü grup konuşmasında Arınç'a çok yüklendi. Arınç'a ilişkin şu ağır ifadeleri kullandı:
"Siyaset eskisi bir şahsın Kavala ile Demirtaş'a güzellemeler yapması çarpıklıktır, ahmaklıktır. Bu, suçluyu övmektir. Sayın Arınç aslına mı çekiyorsun, nesline mi dönüyorsun? Sen Devran'ı bırak da Mehmet'lere bak."
Bahçeli, "benim dava arkadaşımdır" diyerek Alaattin Çakıcı'ya dün de sahip çıktı.
Ancak, Erdoğan, Arınç'a sahip çıkamadı, "dava arkadaşım" demedi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ekonomik krizi ve dış politikadaki yalnızlığı aşabilmek için önce ekonomi yönetimini feda ederek ardından da hukuk reformu yaparak hem ABD hem de AB'yle yakınlaşmaya yöneldi.
Ekonomiye yabancı yatırımcı çekmek, döviz kurunu frenlemek için hukuk reformuyla, demokrasi seferberliğiyle, faiz artırımıyla eski politikaların yanlışlığını kabul ederek pozisyon almaya başladı.
Ancak Bahçeli'nin Çakıcı ve Arınç çıkışı hukuk reformuna bağlanan umutları kırdığı gibi ekonomide yapılan yönetim ve politika değişikliği de beklenen sonucu vermedi. Yeni Merkez Bankası Başkanı ve yeni Hazine ve Maliye Bakanı'nın faiz artırımı, doları bir hafta frenleyebildi. Dolar yeniden 8 liraya doğru yükselmeye başladı. Merkez Bankası'nın 128 milyar lira olduğu ifade edilen döviz rezervinin eritilmesi, dış borç yükü, döviz kurunun yine fırlaması kaynaksız kalan iktidarı bu konuda dar bir alana sıkıştırdı. Hukuk reformu bir yana Bahçeli'nin adeta Arınç'ın gönderilmesini isteyen baskısı, iktidarı siyaset konusunda da dar bir alana hapsetti.
Şu artık iyice ortaya çıktı ki, Cumhur İttifakı'nda ipler Bahçeli'nin elinde. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti MHP'ye bağımlı. Erdoğan'ın yüzde 50 artı 1'e MHP'siz yaklaşması olanaksız.
İktidarın Türkiye'yi sürüklediği sorunlar yumağı için MHP desteğiyle dahi Cumhur İttifakı yüzde 50'yi bulamıyor. Erdoğan'ın, MHP dışında, Cumhur İttifakı'na yeni takviyeler bulması şart. Bu amaçla İyi Parti üzerinden Millet İttifakı'nın dağılması girişimleri sonuç vermedi. Millet İttifakı dağılmadı. Bu koşullarda Erdoğan'ın ve AK Parti'nin MHP ile ortaklığı bozmayı göze alması mümkün değil.
Bahçeli de bu gerçeği biliyor ve gücünü oradan alıyor.
Erdoğan'ın, MHP'yle siyaset yapabileceği alan Bahçeli tarafından belirlenmiş durumda. Bunun dışına çıkması MHP desteğini kaybetmesi anlamına geliyor.
Hapsedildiği alanda ise Türkiye'nin sorunlarına ilişkin politika üretme konusunda hareket yeteneği ve gücü sınırlı.
Anlaşıldı ki, hukuk reformu vaadiyle siyasette özgürlükçü bir alana kaymaya çalışan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK parti bunu yapamayacak.
Bahçeli'nin Cumhur İttifakı'nı oturttuğu güvenlikçi alandan çıkamayacak.
Seçimlere yine bütün muhalefeti PKK'lı ve FETÖ'cü olmakla suçlayarak, halkı kutuplaştırarak, devlet gücünü kullanıp muhalefeti baskılamaya çalışarak, vatan hainliğiyle, ihanetle suçlayarak beka söylemiyle gidecek.