Alanya Tropikal Meyve Festivali nedeniyle, bu çok sevdiğim ilçeye bir kez daha gittim. "Avokado güzeli seçilmezsen bu kapıdan bir daha giremezsin" diyerek yolcu etti beni ev halkı. O halde ben de ülkemizin ilk tropikal meyve festivalinin ilk "Avokado Güzeli" sıfatını kendime vererek, tacımı gururla takıyorum. Gözyaşları içinde de dünyaya barış dolu günler diliyorum…
Genelde böyle festivallerde çalışırım ben. Üç gün üç gece sunuculuk, moderatörlük, üstüne de bir yazı çıkarırım.
Şimdi, sadece basın kontenjanından davetli olarak Alanya'daydım. Üç gün boyunca Haydarpasha Otel'de konakladım. Bir iki konferans, tropikal meyve bahçeleri gezmece falan; e sıkıldım. Gezi yazarıyım, hayatım yollarda geçer. Ama gelin görün ki ben tatil adamı değilim. Güneşlenemem. Yatıp saatler geçiremem.
Neyse ki artık Avokado Güzeli'yim. Your avocado is the best avocado!
Yıldızlar geçidi
Antalya'dan Alanya'ya gelmek öyle uzun sürer, öyle sıkılırım ki…
Çok şükür artık Gazipaşa Havaalanı açıldı. Alanya'ya sadece 50 kilometre uzakta. Yoksa Antalya 155 kilometre; git git bitmez.
Ama bir dakika, seyahati anlatmaya en baştan başlayayım…
İstanbul Havaalanı'na gittim, CIP salonuna girdim. Doğan Kitap Genel Yayın Yönetmeni Cem Erciyes'e rastladım. Çok severim, sohbet hep çok derin olur.
O sırada Kubat'ı gördüm, konsere gidiyormuş. Kahve içelim dedik, haftaya konuşacağız. Kubat'ın uçağı yolcu almaya başladı. Gülseren Budayıcıoğlu geldi. Onlar giderken de Nebil Özgentürk ve Metin Uca...
Ben Metin ve Nebil'in masasına geçtim. Bir baktım Can Bonomo hemen yanımızda. Hiç tanışmamıştık, onu çok sevdiğimi söyledim.
Gelenler bitmiyordu. Selami Şahin de konsere gidiyormuş, evanesiyle girdi içeri. Derken Yılmaz Morgül'ü gördük. Metin ve Nebil Abi'yle hatıra fotoğrafı çekelim derken, sayımız arttı. Geriye de bu kare kaldı…
Sohbet süperdi. Uzun süredir görmediğim herkesle karşılaştım. İlle de uçmak zorunda değilim, muhabbetin dibi CIP'de. Bundan böyle cuma günlerini havalimanında geçirmeye karar verdim…
Alanya, ülkemizin en güzel ilçesi
Türkiye'de en çok yerleşik yabancının yaşadığı ilçe. Rusça televizyon kanalı, Almanca gazete vardı. Neredeyse yirmi yıl önce hem de... Şimdi yerleşik yabancıların bir kısmı iş yeri sahibi oldu. Lokanta, cafe işletenler, ticaret yapanlar var.
Bu çok kültürlülüğü seviyorum. Hâlâ yeni sayılır gerçi, kentin dokularına teneffüs edememiş. Ama böyle giderse, sanırım otuz, kırk yıl sonra, gerçek bir kozmopolit şehir olur burası.
"Şehir" diyorum, artık o zamana kadar olsun bari!
Annem beslenme çantama hep ananas koyardı
Yok yahu, yirmi yaşımda New York'ta gördüm ananası da, suşiyi de.
Bazı tropik meyveleri de. Bizim çocukluğumuzun en tropik, en egzotik meyvesi, muzdu. Tabii en pahalı olanı da. Şimdi avokado BİM'de satılıyor. Beş yaşındaki çocuk annesinden kivi, ananas istiyor. O derece bir vizyon genişlemesi söz konusu yani.
Eskiden buralar hep dutluktu
On beş sene falan evvel, CNN Türk'te Sahil Günlüğü yaparken, iki hafta kadar Alanya'da kalmıştık. Tam on bölüm program çekmiştim. Acayip zevkliydi.
O zamanlar televizyonculuk, gezi programcılığı piyasası tertemiz. Şimdiki gibi çakallar sofrası değil. Bu işi yapan üç, bilemediniz beş kişiyiz. "Burada çekim yaparız, şu kadar alırız" falan gibi hesaplar yok masada. Bizim bütün masraflarımızı kanal karşılıyor. Ne belediyeden para alınmış ne iş adamlarından. Kimseye borçlu değiliz. Kimseyi ekrana çıkartmak zorunda değiliz. Son derece özgür, sonuna kadar gazeteci ve dibine kadar mutluyuz. Program benim, ben de "gezi programı olsa da önce haber" mantığıyla, hep en olmadık yerlerde ve zamanlardayım.
İşin tutması, yıllarca sürmesi de işte tam bu yüzden. Öyle gerçek, öyle ters köşe geziyorum ki… Alanya'da, henüz yeni başlayan tropik meyve bahçelerini gezip ekrana taşıyorum. Burada yeni denenmeye başlayan yamaç paraşütü yapıyorum. Lokantasını açan Alman'la röportaj yapıyorum, yaylalarda günlerce dolaşıyorum; bana ilginç gelen herşeyi ekrana taşıyorum…
Nostalji kazanına düştüm yine! Sanırsınız Sunset Bulvarı, "I'm ready for my close-up" repliği gelecek şimdi!
Tarlalar, meyveler, iklimler
Aslında yirmi sene öncesinin girişimci hayalleri, ne kadar da ileriyi gören bir düşünceymiş. Yıllar evvel küçük seralarda filizlenen ilk ağaçlat, bu kadar ileriye taşıyacakmış kenti. Hedef daha da büyük: bir milyar dolarlık yatırım.
Bugün hepimiz, her meyveyi tanıyoruz. Tropik meyveler yurt içi piyasada çok sevildi, ama ihracat geliri de hiç fena değil. Çarkıfelek, mango, avokado, papaya, pasiflora, ejder meyvesi de denen pitaya… Tarlalar dört bir yana yayılmış. Üstüne üstlük bu meyveler muz gibi, diğer bildik meyveler gibi, fazla su da istemiyor. Zahmetsizce büyüyor, olgunlaşıyorlar.
Avokado, tropik meyvelerin kralı
Ülkemizdeki avokado üretiminin yüzde 80'i, Alanya'da. Üstelik başka ülkelere de ihraç edilerek döviz girdisi sağlanıyor. İklim son derece uygun. Toprak çok verimli. Kazanç da iyi olunca, çiftçinin yüzü de gülüyor.
Üretimi görmek, tarım alanlarını ziyaret etmek, insana ne kadar iyi geliyor. Hayatın garantisi, devamlılığı sağlanmış gibi bir his.
Çok uzattım bu hafta. Hadi kısaca bir özet yapıp toparlayayım: Bolca tropik meyve tüketin; lezzetli, yararlı ve yerel üretim.
Bir de Alanya'da yaz, kasım sonuna kadar sonuna kadar devam ediyor; deniz de hava da şahaneydi.
Ve de final olarak, Elif Korkmazel ve Zahide Yetiş'in yanında, kendi kendimi Avokado Güzeli ilan ettim. Bir tek avokado bile getirmedim, ama hayal kırıklığımı gören ev halkı bana acıyıp unvanımı bu muhteşem photoshop harikası fotografla tescil etti. Erkek olmak, evli olmak, yaşın geçmiş olması gibi kriterleri kabul etmiyorum. Önemli olan iç güzelliği ayrıca. Bu global ve önyargısız yeni dünyada, tacımı alkışlayan herkesi de saygıyla selamlıyorum…
Fatih Türkmenoğlu kimdir? "Her Perşembe Saat 4'te", "Hayat Gezince Güzel", "Türkiye'de Görülmesi Gereken 101 Yer", "Amerikan Rüyası Tabirleri", "Üç Kuruş Fazla Olsun Kırmızı Olsun" adlarıyla beş kitabı yayımlandı. ABD ve Türkiye'de yaşıyor. Evli ve iki kız çocuk babası. |