Fatih Türkmenoğlu

18 Aralık 2022

Bir Karadeniz senfonisi (II) | Accelerando agitato

Trabzon'un menemeni diyebileceğimiz kuymak sofraları şenlendiredursun, aklım ve gözüm doyasıya yiyemediğim Merkez Pekünlü Pide'de kaldı. Sahipleri olan genç çift acayip içten, sevimli, hizmet odaklıydı. Pideler sanat eseriydi. Ama benim karnım çok toktu! Bir daha sefere diyeyim

Dağlardan Denizlere Trabzon gezimiz, adeta bir senfoni tadında devam etti. Gittikçe hızlanan bir tempoda, ki "accelerando" dedim. Ama aynı zamanda da tez ve canlı, o da "agitato".

"Bir dağ oteline gidiyoruz" dedi Akif Budak, nam-ı diğer Çok Gezen Gurme. Akif'i aşağıda anlatacağım size biraz; bu gezinin mimarlarından. Peki dedik, arabalara dolduk ve şehri aşağıda bıraktık.

Bir Trabzon aşığı Trabzonlu

Çok Gezen Gurme, aslında yıllardır uzaktan tanıştığım, ama hiç arkadaş olmadığım bir meslektaşımdı. Bu gezide kaynaştık; önce arkadaş, sonra dost olduk.

Yiyen ve gezen bir adam kötü olabilir mi, sorarım size? Akif, ekstra neşeli, eğlenceli bir adam. Mavi gözlerinden sarı ışık saçıyor. Sesiyle insanı iyileştiriyor. Olduğu her ortamı ısıtıyor. Özel bir adam yani.

Güle söyleye yolları aştık. Dağa çıktık, otelimize geldik.

"Akif Abi, burası ne böyle" dedim. Ağzım biraz eğilmiş, bacağım seğirmiş olabilir.
"Dur seni tesisin sahibi Atilla Ataman'la tanıştırayım" dedi. Atilla Bey'le tanıştım ve o anda Foleya Mountain Resort'ta gönlümü bıraktım.

160 dönüm arazi içindeki dev tesis

Trabzon Havaalanı'na 90 km mesafedeyiz şu anda. Bambaşka bir iklimde, hatta sanki bambaşka bir kıtadayız. Şehir o kadar uzak, doğa o kadar güzel ki. Hem kendimize hem etrafımızdakilere yakınız. İyiyiz, güzeliz, mutluyuz…

Burası eski adı Fol olan Kalın Çam Köyü. Tonya sınırlarında. Atilla Ataman, bu köyden çıkmış bir mühendis.

Bu arazi A tipi mesire alanı olarak planlanmış. Üç yıl müşteri çıkmamış. Dönemin valisi, Atilla Bey'e alması için ısrar etmiş. Macera başlamış…

İnşaat 5 sene sürmüş. Açılış, 2019 yılında, Cumhurbaşkanımız tarafından yapılmış. Şu anda 54 ayrı binada 82 oda, 25 şale var. 30 oda daha eklenmesi planlanıyor. Yazın her zaman dolu, kışın ise sadece hafta sonları. Kanımca yakında bu söylemler değişecek. Well-being kürleri, seminerler, şirket toplantıları gibi etkinliklerle, doluluk oranı arttırılacak.

İnanılmaz güzel bir doğa, yürüyüş parkurları, çocuk kulübü, zipline ile çok farklı bir tatil deneyimi yaşanıyor burada. Tek kelimeyle bayıldım!

61 yaşında bir delikanlı

Atilla Bey, burayı Yap-İşlet-Devret modeliyle, 29 yıllığına "kiralamış" aslında. Bütün bu masrafı da, sahibi olmadığı bir yere yapmış. 2500 tane ilave ağaç dikilmiş. 160 dönüm olan arazi, tel örgüyle çevrilmiş. Her yere kameralar yerleştirilmiş ve aydınlatılmış. Yatırımın geri dönmesi, bir ömre taşlar, dağlar çatlasa, yine sığmaz. Hangimiz neye sahibiz, günün sonunda gidilen yer neresidir, bunlar da başka mevzular…
Neyse, günümüzün en büyük lüksü temiz hava, temiz doğa, iyi yemek; onlar da burada fazlasıyla mevcut.

Geçen yaz iki kişilik bir oda ve kahvaltı fiyatı, gecelik 4000 TL imiş. Şimdi kış sezonu fiyatlar daha düşük. Ama geceliği 1000 dolar olan saunalı, jakuzili bir villa da var tesis bünyesinde. Hani ufuk çizginizi ortalamalarda tutmayın diye belirtiverdim.

Atilla Ataman, "hep helal ve yasalı birleştirerek yaşadım" diyor. 61 yaşında, genç enerjili, çok gerçek bir adam. "Bu bölgede yaşayan hayvanlardan helallik aldım. Biraz ötede evim var, orada tilki besliyorum" diye anlatıyor. Burnumun direği sızlıyor, ama belli etmiyorum.
Çaylar, kahveler; sohbet yine günlere sığmıyor.

Çay, ille de çay

Amaç Trabzon'un turizm gelirini arttırmak. Bizim gezimizin, deneyimlerimizin ve anlatmamızın sebebi de bu.

30 yıllık gazeteci, gezi televizyoncusu olarak, kitle turizmini hiç sevmem. Ülkelere, şehirlere pek az katkısı olur. Daha çok götürür hatta. Cahil, nerede olduğunu anlamayan, kültürüne değer vermeyen turist, gelmese daha iyidir.

Foleya Mountain Resort gibi yerlerse, tam tersine, en istenen kitleyi çeker: Parası bol, değişik deneyimlere açık, dünyaya saygılı gezginler. Hedeflenen bu olmalı. Değişik deneyimler, yerel lezzetler, gerçek kahkahalar. İnsan unutur da, yürek gerçeği unutmaz…
Offf, bu topraklar neler gördü, neler.

Eski kaynaklarda Trabzon çevresinde üzüm bağları ve zeytin ağaçlarının da olduğu belirtiliyor. Hatta üzüm bağları öyle uçsuz bucaksız, şarap üretimi o kadar çok ki, Kanuni meşhur şarap kanununu, Trabzon'u baz alarak çıkartmış.
Şimdi üzüm ve zeytin yok.
Ama çay var.

Mayıs ayı çayı en iyisi

Şölen Çay'ın tesislerinde horon gösterisiyle karşılandık. Sahibi bizzat karşıladı daha doğrusu. Çay ikram etti ve çok önemli bilgiler verdi.

Sizlerle paylaşayım, çaylarınıza sohbet, sofralarınıza bereket, muhabbetinize nezaket eklensin. Çayınız da, neşeniz de artsın, eksilmesin!

Allah Allah, bugün böyle durumlar var bende de.
Hadi hayırlısı!
Efendim şöyle; çay hasatı mayıs ayında başlıyor, ekim ayına kadar devam ediyor. İlk hasat çay, mayıs çayı, en lezzetli olanı. Beyaz çay, bitkinin en tepesinden toplanan küçücük bir bölüm demek. Bu yüzden çok pahalı.

Bizim Karadeniz çaylarında zirai ilaçlama yapılmıyor. Ayrıca bizim denleme yöntemimiz, dünyanın tartışmasız en güzel renkli, en lezzetli çayını sofralarımıza taşıyor. Bir detay daha, demliğe önce sıcak su sonra çay eklerseniz, sonuç daha leziz oluyor. Denedim, bizzat durumu yaşadım.

Uzungöl'de Dursun Ali İnan Müzesi muhteşem

Uzungöl, bir doğa harikasının acımasızca, gaddarca katletildiği yer. 90'ların başındaki halini hatırlıyorum. Şimdiki Kumburgazvari haline pek bakamıyorum. Tepeden birkaç noktadan güzel, o kadar.
Bir de Dursun Ali İnan Müzesi.

Dursun Bey, Uzungöllü. Oteli var. Meraklı, ilgili, çalışkan, toplamayı ve biriktirmeyi seven bir beyefendi. Bir sanatçı ve sanatsever.

Çok anlatmak istiyorum, ama ileride ayrı bir yazı yaparım. Şimdilik çok özel bir müze olduğunu, yurt dışında ve ülkemizde ziyaret ettiğim birçok müzeden daha ilginç olduğunu söyleyeyim sadece. Yolunuz düşerse, mutlaka gidin ve Dursun Bey'le tanışın diyerek de bu paragrafı bağlayayım.

Pekünlü Pide'de aklım kaldı

Trabzon'un menemeni diyebileceğimiz kuymak sofraları şenlendiredursun, aklım ve gözüm doyasıya yiyemediğim Merkez Pekünlü Pide'de kaldı. Sahipleri olan genç çift acayip içten, sevimli, hizmet odaklıydı. Pideler sanat eseriydi. Ama benim karnım çok toktu!
Bir daha sefere diyeyim.

Yazıyı da güzel Karadeniz türkülerini çağrıştıran küçük bir fıkrayla sonlandırayım:

Trabzonlu lokantada et sipariş etmiş. Maalesef et sert. Şefe serzenişte bulunmuş. Olmamış, bu et çok sert demiş.

Aşçıdan cevap hızlı ve net:

Dişim kesmeyyi demeysun, etim sert diyesun!

Fatih Türkmenoğlu kimdir?

Fatih Türkmenoğlu İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra New York Üniversitesi'nde 'işletme diploması' programını bitirdi.
University of Michigan'da bir yıl 'konuk gazeteci' olarak seminerler verdi. Northwestern Üniversitesi'nde Ortadoğu bölümünde araştırma yaptı. Kent Üniversitesi'nde 'klinik psikoloji' yüksek lisansı yaptı. Çeşitli terapi eğitimleri aldı, almaya da devam ediyor.

Gazeteciliğe 1995 yılında Sabah grubunda başladı. Sabah ve Yeni Yüzyıl gazeteleri ile Aktüel, Esquire, Cosmopolitan dergilerinde gezi, izlenim yazıları yazdı, çok sayıda röportaj yaptı.

Kuruluş döneminde ilk özel haber kanalı olarak yayına başlayan NTV'ye geçti. Beş yıl çalıştığı kurumda hazırlayıp sunduğu programlarla ödüller kazandı. İzleyen dönemde geçtiği CNN Türk televizyonunda 13 yıl boyunca gezi programları ve belgeseller hazırladı ve sundu.

Milliyet, Cumhuriyet ve Hürriyet Seyahat için yıllarca yazı yazdı. CNN International televizyonu için Türkiye'den uzun süre haber yaptı.

"Her Perşembe Saat 4'te", "Hayat Gezince Güzel", "Türkiye'de Görülmesi Gereken 101 Yer", "Amerikan Rüyası Tabirleri", "Üç Kuruş Fazla Olsun Kırmızı Olsun" adlarıyla beş kitabı yayımlandı.

Moderatör, sunucu olarak da çalışan, şirket yöneticileri ve bürokratlara sunum teknikleri ve medya ile ilişkiler konularında danışmanlık yapan ve TedX konuşmacısı olan Türkmenoğlu, uzman klinik psikolog olarak da danışan kabul ediyor.

ABD ve Türkiye'de yaşıyor. Evli ve iki kız çocuk babası.