Kerim Urun ve Gökhan Gürün (Fotoğraflar: Kozmopolitan Tiyatro)
Hayatla mücadele etmekten yorulmuş bir memurun, iş çıkışı Taksim'den Şişli'ye yürüdüğü lodoslu bir akşamda çıktığı spiritüel yolculuğun anlatıldığı Bay Samir, Alper Kurbaloğlu'nun kaleminden çıktı.
Kurbaloğlu'nun pandemi döneminde yazdığı ve dijital bir platformda sahnelenen Neme Lazım isimli kısa oyunun uzun versiyonu olan Bay Samir'e Kerim Urun hayat verirken, yardımcı roldeki 8 farklı karakteri ise Gökhan Gürün canlandırıyor.
Kozmopolitan Tiyatro’nun ilk oyunu olan Bay Samir, hayat yolculuğumuzda "kaybettiğimiz köşeleri ve dükkânları" bize tekrar hatırlatıyor. Bay Samir, yıllardır önünden geçtiği eski tuhafiye dükkânının yıkılmış olduğunu fark eder. Vitrinde yıllardır duran çirkin plastik manken 'Sabit Efendi' ise ortadan kaybolmuş ve Bay Samir’in anılarıyla birlikte huzurunun kırıntılarını da yanında götürmüştür. Bay Samir’in 'Sabit Efendi'yi bulmak için çıktığı spiritüel yolculuğu ise böylece başlar.
Oyunun yazarı Alper Kurbaloğlu ve oyuncuları Kerim Urun ile Gökhan Gürün; Bay Samir'in sahnelenme hikâyesini, hayatlarındaki 'Sabit Efendileri', kaçınılmaz değişimin yaşamlarına etkilerini ve gelecek sezonu T24'e anlattı.
- Bay Samir oyunun hikâyesinden konuşalım. Fikir nasıl doğdu ve ekip nasıl bir araya geldi?
Kerim Urun: Bu oyun aslında Alper Kurbaloğlu’nun Neme Lazım öyküsüdür ve Gökhan Gürün bu hikâyeyi pandemide kısa versiyonunu Neme Lazım ismiyle dijital platformda oynadı. Daha sonra yazardan ricamız ile uzun versiyonunu yazıp bizlere oynamamız için eserini teslim etti. Yoğun bir prova süreci ile de 2 Ocak’ta prömiyerini yaptık.
Gökhan Gürün: Aslında hikâyenin ilk kısa bir versiyonu vardı. Bu hikâyeyi uzatmasını Kerim ile beraber talep ettik. Alper’in yazım dilini seviyoruz. Bay Samir’in değişen ve dönüşen dünyaya direncini izlemek/yansıtmak bizi heyecanlandırdı. Dijital, tüketime dayalı bir dünyada Samir o dünya içerisinde yanlışlarıyla beraber hakiki. Bu hikâyeyi potansiyellerimiz doğrultusunda seyirciyle buluşturma motivasyonumuz ekiple beraber çok güçlendi. Ne kadar insana ulaşabilir bilmiyorum ama birilerine dokunmak, onları Samir ile tanıştırmak istiyoruz.
Hem oyunculuk hem de reji olarak bize karar verici olan, bizi yönlendiren Selin Köseoğlu ve Salih Usta. Hilal Polat oyunda en önemli iki dokunuşuyla, koşu bandı ile bize sonsuz bir rota ve Sabit Efendi’yi yaparak bize üçüncü bir oyuncu kapısı açtı. Oyunun gizli başrolünü yarattı.
Utku Kara oyunun zaman/saatler üzerine oturduğu düzlemde oyunun üzerine ışıklardan bir saat tasarımı yaptı. Oyunun içinde hem zamanımızı algılamamızı hem de sorgulamamızı sağladı. Barış Hamarat ve Oğuz Kont oyun içerisindeki canlı ses kullanmaktalar. Tasarımları o kadar iyi ki oyuncu olarak o atmosferi hem gerçekçi hem de distopik olarak bize yaşatıyorlar.
Bay Samir oyunun afişi
Oyunumuzun posteri bir ressamın elin çıktı. Rugül Serbest bizi kırmayıp oyun için tablo yaptı. Disiplinler arası bir çalışma fırsatı doğurdu. Aynı zamanda oyunda bize şarkılarını emanet eden iki müzisyen var. Mercan Dede ve Oğuz Kont teşekkürler. Reji asistanımız Derya Sönmez provalardan beri hep etrafımızda. Muhteşem oyun fotoğraflarımız Aydan Çınar ve Sanem Arslantürk.
Oyun Tanıtım videolarımızı Özgürcan Uzunyaşa. Işık kumanda Serhat Barış. Görünen yüzümüz sosyal medya yönetimi Handenaz Dönmez. Grafiklerimiz Doğa Karaca. Prova süreçlerinde bize alan açan Mast Atölye (Müfit Aytekin) var olsunlar. İlk temsile çıktığımız günden beri tüm ekibi yürüten Zeliha Gürsoy, enerjisi ve profesyonelliği ile bizi bir arada tutuyor. İki kişi çıktığımız oyunda arkamızda oldukça işini seven, sahip çıkan, çok başarılı bir ekip var.
Alper Kurbaloğlu: Bay Samir, Neme Lazım ismiyle dört sene önce yazdığım bir hikâyenin uyarlamasıdır. Hikâye ilk önce pandemi döneminde kısa versiyonuyla sahneye uyarlandı. O zamanlar tiyatro oyunları insanların bulunduğu yerden tiyatrodan mahrum kalmaması ve tiyatroyu yaşanabilir kılmak adına dijitalleştiriliyordu. Neme Lazım ise çok kısa bir şekilde oyunlaştırıldı ve kayda alınıp internetten sunuldu. Beğenildiğini gördük. Hikâyenin baş karakteri olan Bay Samir’in sıkışan bir dünyada sesini duyurmak istemesi evlerimize sıkıştığımız o zamanlarda tecrübemizin bir yansıması oldu. Bay Samir’in yani oyunun daha fazla anlatacağı şeyler olduğunu düşündük ve aynı hayali paylaşan arkadaşlarımızla bir araya geldik.
Alper Kurbaloğlu
- Bay Samir karakterinin gelişiminde nelere dikkat ettiniz ve Bay Samir sizin için kimdir?
Kerim Urun: Bay Samir bence herkestir. Yani hepimizin içinde bir Bay Samir’lik var olduğuna inanıyorum. Yani onun için plastik manken ise mevzubahis kimi insanda bir mendil, kimi insanda kapanan çay bahçesi ve sandalye kimi insan için ise bir tarak. Ve tabi ki çok çok gözlem yapıp araştırma süreci işin içerisinde var oldu. Okumak, izlemek, dinlemek…
- 2 kişisiniz ama sahnede toplam 8 karakter var. Birçok karakteri tek bir oyuncunun oynaması risk midir, kolaylık mıdır?
Kerim Urun: Yerine göre risk yerine göre kolaylıktır tabi ama eğer oynayan Gökhan Gürün ise kolaylıktır. (Gülüyor)
Gökhan Gürün: Benim oynadığım karakter sayısı 8, Sabit Efendiyi canlı seslendiriyorum. Şef, çiçekçi, polis, kahveci, sarhoş, büfeci ve satıcı. Tabii ki çok riskli ama bir o kadar da zevkli. Karakterleri karikatürize etmeden, daha samimi bir tutumla oynamaya çalışıyorum. Çünkü Bay Samir’i sona doğru taşıyan merdiven basamakları gibi. Ama rollerin birbirinden ayrılması bu yöntemle kolay değil. Doğru dengeyi ve ritmi tutturmak zor. Ama Kerim ile sahnedeki uyumumuzun iyi olduğunu düşünüyorum. İkimizde Bay Samir’in hikâyesini anlatma odağındayız. Gerisi seyircinin takdiri.
Kerim Urun ve Gökhan Gürün
- Sizin de kişisel yaşamlarınızda Sabit Efendi'ler var mı?
Kerim Urun: Bende çok var. Say say bitmez yani o derece ve hepimizde var olduğunu düşünüyorum.
Gökhan Gürün: Sabit Efendi benim/bizim için Bay Samir’in iç sesi ve hayatın yorgunluklarındaki sığınağı... Tabii ki benimde hayatın içinde durmak istediğim huzur bulduğum sığındığım alanlar var. Hatta çocukken oyunumuzun yazarı ile ortak alanımız vardı. Hatay/İskenderun’da bir sokak lambasının altı. Şimdiki alanım bana özel kalsın, deşifre olmasını istemem. (Gülüyor)
Alper Kurbaloğlu: Aslında birden fazla Sabit Efendi var. Sosyal yaşamımız -geçmişimiz- onlarla dolu. Hepsi bir dükkânda bir köşe başında, bir pencere arkasında konumlanmış. Akış içinde bize yol gösteriyor, selam veriyorlar. Kiminin her gün önünden geçiyoruz kimini de uzun süre görmüyor bir vakit sonra karşılaştığımızda “evet bu da vardı, ne güzel!” diyoruz. Onlar bizim için bir kılavuz ve gerçekçiliğimizin sabit kanıtları. Şüphe ve kuşkularımızı örtbas ediyorlar. Bu doğrultuda varlıkları bizi şekillendiren kalıpların, mutlak düşüncelerimizin sonucu. Tabi bazen o köşeleri ve dükkânları kaybediyoruz. Yolumuzu şaşırıyoruz. Sanırım bu Sabit Efendilerin içinde bir tanesi hakikati en çok temsil eden hangisiyse onun yokluğu bizi yıkıma götürüyor.
Kerim Urun, ‘Sabit Efendi’ ve Gökhan Gürün
- Oyunda kullandığınız koşu bandıyla anlatmak istediğinizi çok iyi anlıyoruz ama oyuncuya ter döktürmeyecek başka bir metafor kullanılamaz mıydı? Bu konuda Kerim Bey'in yorumunu da merak ediyorum, tahminen kilo verip sahneden iniyordur?
Kerim Urun: Başka bir metafor tabi ki olabilirdi ama bu konuda kesin kararı dekor ve kostüm tasarımcımız oyunun konusu ve anlatım biçimine uygun olarak Hilal Polat verdi ve Hilal bir şeye bu dediyse olay bitmiştir. O kadar kilo vermiyorum ama çok yoruluyorum diyebilirim. (Gülüyor)
Kerim Urun
- Herakleitos'a atfedilen bir söz vardır: "Değişim dışında kalıcı hiçbir şey yoktur.” Bay Samir'in yolculuğu içindeki değişim kaçınılmaz değil mi? Dünya konjonktüründe bunun önüne geçmek mümkün mü?
Kerim Urun: Sizin de dediğiniz gibi Herakleitos’un bu sözünü ben “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” diye biliyordum ve evet değişim ile ilgili son noktayı koyan bir cümle. Sadece Bay Samir özelinde değil hepimizin ve her şeyin özelinde değişime uğramamak, değişmemek mümkün değil. Çünkü zaman akıp gidiyor ve maddi manevi isteseniz de istemeseniz de değişiyoruz değişiyorlar. (Gülüyor) Önüne geçmek mümkün değil hele ki böyle bir dünya sistemi üzerinde.
Gökhan Gürün: Kapitalizm olduğu sürece mümkün olduğunu düşünmüyorum. Hızla değişen ve dönüşen dünyaya bir serzenişte bulunmak istedik. Sadece hayatın içinde hepimizin küçük gördüğü bir detayın, sonuçlarını hatırlatmak istedik. Bay Samir’in yolculuğunda tabii ki kaçınılmaz ama o dükkân kapanmaya bilirdi. O zaman o yola çıkmazdı.
Alper Kurbaloğlu: Sanırım “Değişim dışında kalıcı hiçbir şey yoktur” sözü 20. ve 21. yüzyıl için sarsılmaz bir gerçek. Şu an bulunduğumuz zaman ve dünyada bu katı gerçek yıkıcı bir hal almış durumda. Günümüz toplumunun bir bireyi olan Bay Samir’in ise bu yıkımdan etkilenmemesi mümkün değildi. Dünya konjonktüründe bunun önüne geçmek esasen mümkün olsa da pratikte çok zor. Yine de bireyin gücüne inanan biriyim. Sistemi çeviren devasa çarkların ufak bir kıymıkla işlemez hale gelebileceğini düşünmekteyim. Tabi yeni kurulacak bir sistem Bay Samir’in kuşlarını, çimenlerini yani özlediği dünyayı geri getirir mi? Sanırım bizim kuşağımız bunu cevabını veremeyecek.
Kerim Urun ve ‘Sabit Efendi’
- Yavaş yavaş sezonun sonuna doğru gelirken bu soruyu da sormadan geçmeyeyim. Yaz arasında veya yeni sezonda içinde olacağınız işlerden de bahseder misiniz? Bizi neler bekliyor?
Kerim Urun: Yeni sezon için kesin bir şey yok ama yaz aralığında halihazırda üç sezondur oynadığım Youtube dizisi olan Nemlizade’nin dördüncü sezonunu çekip eylül ayında yayına gireceğiz.
Gökhan Gürün: Şu an için önceliğimiz Bay Samir’i seyirciyle buluşturmak ve bunu sadece İstanbul ile kısıtlamamak. 2 Ocak’ta ilk temsili yaptık. İleriye yönelik planlar yapmak için erken ama üzerinde çalıştığımız yeni metinlerimiz var. Ama önce o veya bu şekilde bir kural dayatmamız yok. Ekip ortak karar vererek ilerliyoruz.