Salih Ahmet Sak'ın yazdığı, Osman Ataseven'in yönettiği/oynadığı tek kişilik bir trajedi ve dram oyunu Altın Kafes, altın bir kafeste dünyaları fethederken vehimlerine esir olanlara yakılan bir ağıt niteliğinde. Bu tanıdık hikâye, gücün beraberinde getirdikleri ile hesaplaşmaya çalışan bir adamın kaygı dolu öyküsünü anlatıyor. "Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlaka yozlaştırır" teması etrafında şekillenen oyun, izleyiciyi derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor.
26 Şubat’ta İBB Habitat Sahne’de sahnelenecek olan Altın Kafes oyununun yaratıcıları Sak ve Ataseven, ilk repliğinden selamlamaya kadar ince ince işlenmiş oyunun bilinmeyenlerini T24’e anlattı.
TIKLAYIN | Şubat ayında kaçırılmaması gereken bütçe dostu tiyatro oyunları
- Altın Kafes oyununun fikri nasıl ortaya çıktı? Biraz oyunun yaratım aşamasından ve hikâyesinden bahsedebilir misiniz? Ayrıca nasıl bir araya geldiniz?
Salih Ahmet Sak: Tanışıklığımız lise yıllarına dayanıyor. Yaklaşık 15 yıllık bir dostluğumuz var. Ortak ilgi ve hassasiyetler taşımamız aslında bu dostluğu sürdüren en temel faktör diyebiliriz. Esasen bizim lise yıllarından bu yana aramızda tartıştığımız ve üzerine düşündüğümüz meseleler felsefe, sanat ve politikaya dairdi. Zaman geçtikçe ben bu meseleler üzerine yazarak düşünmeye başlarken, Osman aynı konuları sahnede sergilemek yoluna gitti. Bu ortak ilgilerimizi bir sanat yapıtına dönüştürme fikri her zaman vardı. 2023 baharında bu fikrimizi somutlaştırmak yolunda ilk adımları attık diyebiliriz. Ben o dönem Osman’la olan sohbetlerimde, özellikle yakın tarih okumalarımı çokça gündeme getiriyordum. Bundan sebep konuşmaların içeriği “Güç ve İktidar” kavramları etrafında şekillendi. Bu sohbetler sürdükçe adeta kendiliğinden bu kavramları merkezine alan bir tiyatro oyunu oluşturma fikri doğmuş oldu.
Tabii oyunun merkezindeki tema “Güç”. Bu mesele; kadim ama bir o kadar da güncel bir mesele aslında. Bundan sebep bu temanın kadim ile olan bağını kesmeden güncele sirayetine çalıştık. Bunu yaparken de; özellikle ülkemizdeki “Güç ve Güçlü” ile olan ilişkinin çarpıklığını merkeze aldık. Bu metnin ortaya çıkışındaki en temel motivasyon, güç ve güçlü üzerine tekrar tekrar düşünmemiz gerekliliğine olan inancımız. Yani esasen metnin temelindeki fikir, böylesi bir sorumluluk duygusunun da eseri diyebiliriz. Çünkü eğer biz güç ve güçlü ile olan ilişkimiz üzerine düşünmez, bu ilişkiyi düzeltemezsek; ülkemizde şahit olduğumuz gerek toplumsal gerek politik yozlaşmanın katlanarak süreceğini düşünüyoruz.
Oyunun hikâyesi esasen bir “düşüşün” hikâyesi diyebiliriz. Oyunun merkezinde benim de çok ilgimi çeken bir ironi mevcut aslında. Güç ve özgürlük arası bir gerilim de diyebiliriz buna. Güç, sahibine hiçbir zaman bedelsiz gelmiyor. Sahibini kendine yabancılaştırmakla kalmıyor; onun özgürlüğüne de mal oluyor. Hikâyemizin merkezindeki karakter de, elde ettiği gücün bedelini hazin bir düşüşle ödüyor. Güçlendikçe zayıflıyor, tahtı bir kafese dönüşüyor, adeta Ikarus gibi yükseldikçe kanatları yanıyor.
Salih Ahmet Sak
- Oyundaki “Bu sürüde, başındaki çobanın elinden kavalını alacak güç yok” repliği, mutlak gücün sarsılmaz olduğu anlamına mı geliyor, yoksa bu güç bir yanılsama mı?
Salih Ahmet: Bu replik aslında metni yazma motivasyonu olarak bahsettiğimiz “güç ve güçlü ile olan ilişkinin çarpıklığı” meselesiyle ilgili. Elbette bu güç sarsılmaz değil. Ancak toplumların denetleyemediği her iktidar, bu sözü söyleyecek derece yozlaşır. Tabii bu yozlaşma tek taraflı değil. Toplumlar iradelerini devrettikleri yöneticilerden hesap sormaz, yöneticiler de hesap sorulmayacağından emin olursa bu cümleyi söyleyecek kadar sarsılmaz bir güce sahip oldukları yanılsamasına düşmüş olurlar. Aslında düşüş de böyle başlar.
- Oyunu hem yönetiyor hem de oynuyorsunuz, bu iddialı bir karar. Çünkü kendi kendini yönetmek bazen insanı körleştirebiliyor. Bu kararı alma sebebiniz neydi?
Osman Ataseven: Salih bana yazdığı sahneleri gönderdikçe oyun adeta kafamda canlanmaya başlamıştı. Metni okudukça aklıma gelen sahneleme ve reji fikirlerini de not almaya başladım. Oyun tamamlanıp son halini aldığında aslında benim kafamda tamamen oynanmıştı diyebiliriz. Salih’in metni yazarken kullandığı dil, benim hep hayalini kurduğum modern bir meddah gösterisine çok uygundu. Hatta ben bunu paylaşana kadar Salih’in bu oyunu tek kişilik yapacağımızdan haberi dahi yoktu.
Tiyatro ekibimizi kurarken tam anlamıyla kendimizi her alanda geliştirebileceğimiz bir üretim alanı oluşturmayı amaçladık. Bu sebeple kendi fikirlerimizi kendi tarzımızı ortaya koyup sektörde kolay kolay elde edemeyeceğimiz bir hareket serbestisi ve gelişim fırsatı oluşturmayı hedefledik. Tabii ki bir oyunu özellikle de tek kişilik bir oyunu yönetip oynamak zor bir karar. Ancak ekibi kurduğumuz arkadaşlarıma özellikle yardımcı yönetmenimize olan güvenim beni bu zor kararı almakta cesaretlendirdi. Ekip arkadaşlarımızın çekinmeden yaptıkları eleştiriler, yönlendirmeler ve defalarca aldığımız provalar oyunu sürekli geliştirmemizi sağladı ve kendimize körleşmemizi engelledi diyebiliriz.
Osman Ataseven | Altın Kafes oyunundan
- Yönetmen olarak oyunculuğunuza ne gibi eleştiriler getirirsiniz?
Osman: Bir yönetmen olarak oyuncu Osman Ataseven hakkında gönül rahatlığıyla işine aşık ve her daim gelişime açık bir oyuncu olduğunu ayrıca bu tutkusunu elinden geldiğince sahneye yansıttığını söyleyebilirim. Ama kendisini bir tiyatro sahnesinde izleme fırsatı yakalayamadığım için bütün eleştirileri seyircimize bırakmayı tercih ederim (Gülüyor).
- Oyun "Devri istibdatta söz söylemek memnu idi" ifadesi ile başlıyor. Günümüz konjonktüründe içinde bulunduğumuz toplumu eleştiren veya politik tiyatro yapıldığında sansür ve otosansüre dair neler söylersiniz?
Salih Ahmet: Sadece tiyatroda değil; sosyal medya dahil bütün mecralarda büyük bir sansür ve otosansür olduğu aşikar. Tabii bunun birçok sebebi var; en önemlisi de hukukun muktedirlerce adeta bir sopa gibi kullanılıyor olması. Bunun yanında; toplumca büyük bir “linç” kültürü ile de zehirlenmiş bulunuyoruz. Aykırı fikirler politik engeli aşarsa dahi; toplumun şeytanlaştırmasından da çoğu zaman kurtulamıyor. Bu “linç” kültürü de sosyal medya ile hayatımıza girmiş gibi görünse de aslında; politikanın bu sert ikliminin bir çıktısı. Eğer aykırı ve eleştirel fikirler politik ve toplumsal korkularla baskılanmaya devam ederse; güçlü daha güçleniyor, toplumsal ilerleme de şüphesiz sekteye uğruyor.
İktidar sahipleri popülist bir tavırla güya “ifade hürriyeti” sözünü ağızlarına pelesenk ederek savunurken işlerine gelmeyen bir ifadeyle karşılaştıklarında çoğu zaman sözü söyleyeni söylediğine pişman ediyorlar. (Soruda bir mısrasını alıntıladığınız ve bizim de oyunu mısralarıyla açtığımız Şair Eşref de şiirinin devamında bu durumu gayet edebi bir şekilde ifade etmiş) İşte bu durumun bir sonucu olarak ortaya çıkan ve esas korkutucu, yıkıcı olan şey de otosansür aslında. Çünkü otosansür her zaman bilinçli yapılmıyor, adeta ister istemez yapılan insanı kendine dahi yabancılaştıran bir süreç bu. Sanatın “özgürleştirici” işlevi de adeta gayriiradi bir şekilde yok oluyor. Esasen bu durum, sanatın bizatihi kendisini, hikâyeyi bizi biz yapan her şeyi öldürüyor. Hiç şüphesiz bu tablo kabul edilemez.
Tabii bu iklimden tiyatro da nasibini fazlasıyla aldı. Bağımsız tiyatrolar birer birer kapanırken; sanatı araçsallaştırıp belirli çıkar çevrelerinin propaganda aleti haline gelen bazı “sanatçıların” da önleri açılıyor ve bu esasen adil bir rekabeti de imkânsız hale getiriyor. Ancak karamsarlığa da hiç gerek yok.
Biz “tiyatro2bir” olarak hiçbir zaman sözümüzü esirgemeden üretmeye ve sanatımızı yaşatmaya elimizden geldiğince devam edeceğiz.
Osman Ataseven | Altın Kafes oyunundan
- Ayrıca tek kişilik oyunlarda görmeye alışkın olmadığımız bir selamlamayla salondan ayrıldık. Opera ve bale gibi kalabalık temsillerde provalarda selamlama da çalışılır. Görünen o ki siz de buna çalışmışsınız. Bu fikir nasıl ortaya çıktı?
Osman: Sadece selam değil, oyunu sergileyiş tarzımızın da alışılagelmiş tek kişilik oyunlardan ayrıştığını söyleyebiliriz. Oyunun ritmini her zaman yüksek tutmaya çalıştık. Bu sebeple karakterleri ayrı ayrı keskinleştirdiğimiz bir anlatım tarzımız var. Bu anlatım tarzımızı finalde nasıl taçlandırabiliriz diye düşünürken, son provalarda yardımcı yönetmenimiz Nahid Abbaszade böyle bir selamlama fikri buldu. Fikir söylenir söylenmez bütün ekip çok heyecanlanıp; selamı bu şekilde tasarladık. Seyircide de olumlu anlamda büyük bir karşılık buldu. Bundan dolayı mutluyuz.
- Söyleşi için hazırlanırken Altın Kafes’e dair bazı eleştiriler de okudum. Oyun üzerine en ilginç veya beklenmedik eleştiri ne oldu? Seyirciden gelen olumsuz eleştiriler sizi nasıl etkiliyor?
Osman: Özellikle “ilginç” veya “beklenmedik” bir örnek aklıma gelmese de; çoğu zaman seyircinin dikkatinden kaçacağını düşündüğümüz birçok küçük detayın (bu küçük bir hata da olabilir, özellikle düşünüp tasarladığımız bir detay da olabilir) oyun sonrasında fark edildiğini görmek bizi hem şaşırtıyor hem de sevindiriyor. Bizler yapılan her bir eleştirinin çok kıymetli olduğunu düşünüyor, eleştirileri olumlu olumsuz diye ayırmaksızın aldığımız geri dönüşlerden her zaman ders çıkarmaya çalışıyoruz.