Paraguaylılar, bugün sandık başındalar. 7 milyon nüfuslu Güney Amerika ülkesinde 4,7 milyon kayıtlı seçmen, devlet başkanının yanı sıra kongre üyelerini ve yerel yöneticileri de seçecek. Bu seçimin önemi, Brezilya'daki 2022 seçimlerinde vurgulandığı gibi "cehennemin kapılarını kapatma" ve otoriter döneme son verme potansiyelinden kaynaklΩanıyor.
Paraguay, bölge genelindeki "pembe dalga"ya katılabilecek mi yoksa sağcı Colorado Partisi'nin 1950'lilerden bu yana süregelen tahakkümü devam mı edecek? Bu sorunun yanıtını (seçim tek turlu olduğu için) bugün öğreneceğiz. Ancak en baştan belirtmek gerekir ki hem ulusal hem de bölgesel ve küresel dinamikler, iktidar değişikliğinden yana güçlü bir eğilime işaret ediyor.
Paraguay ve "ikinci pembe dalga"
Latin Amerika'da 2000'li yılların başında yükselen sol dalga, "pembe dalga" olarak anılıyordu. Ancak solcu hükümetlerin peş peşe iktidara geldiği bu süreçte sağcıların da gücünü koruduğunun anlaşılması uzun sürmedi. Pembe dalganın sekteye uğradığı ilk ülke Honduras oldu. 2009'da anayasayı değiştirmek isteyen solcu lider Manuel Zelaya askerî darbe ile devrildi.
Bunu 2012'de Paraguay'ın solcu lideri Fernando Lugo'nun azledilmesi izledi. Eski bir rahip olan ve kilise taban cemaatlerinde Marksist fikirlerle şekillenen Kurtuluş Teolojisi'ni benimseyen Lugo, 2008 seçimlerinde iktidara gelerek 61 yıllık Colorado Partisi yönetimine son vermişti. Ancak Lugo'nun toprak reformu girişimi darbeyle sonuçlandı ve bu süreç, bölge genelinde muhafazakâr siyasal elitlerin solcu liderleri yasal ve anayasal mekanizmalarla iktidardan düşürdükleri bir "yumuşak darbe" (soft coup) döneminin başlangıcı oldu. 2016'da Brezilya'da Dilma Rousseff'in ve 2022'de Peru'da Pedro Castillo'nun azledilmesi de benzer yasal darbe örnekleriydi.
Diğer yandan 2010'dan itibaren soldan gelen meydan okumaya karşı siyaset sahnesinde sağcılar da kendini göstermeye başladı. Şili'de Sebastián Piñera (2010-14, 2018-22), Arjantin'de Mauricio Macri (2015-19) ve Brezilya'da Jair Bolsonaro (2018-22) iktidarlarıyla Latin Amerika sağı yükselişe geçti. Ancak bu dönem uzun sürmedi. 2019'dan itibaren sağcı hükümetlerin neoliberal politikalarına karşı gelişen kitlesel protestolar, solcuları yeniden iktidara taşıdı.
Ne var ki solcular, çok geniş koalisyonlarla, sağcı hükümetlere yönelik tepkiyi mobilize ederek ve olabildiğince merkeze yaklaşarak iktidara dönebildiler. Bu yüzden "ikinci pembe dalga", sol bir dalgadan ziyade iktidar karşıtı (anti-incumbent) dalga ya da ilerici (progressive) dalga olarak tanımlanıyor.
Bölgede solun yeniden yükselmesinin önünde engel oluşturabilecek ciddi zorluklar var. Bunların başında ekonomik kriz, toplumsal kutuplaşma ve şiddet geliyor. İkinci pembe dalganın liderlerinin işi bu açıdan çok zor. Ancak ilkinden çok daha kapsamlı ve kapsayıcı olan ikinci pembe dalga, yeni bir kalkınma modeli ve yeni örgütlenme biçimlerinin gelişmesi için zemin oluşturabilirse sol siyasete önemli bir alan açılacaktır.
Paraguay seçimlerinin de bu açıdan bölge siyasetinin geleceğine dair önemli sonuçları olacağı aşikâr. 30 Nisan seçimleri, Colorado Partisi'nin hakimiyetini sarsarak Latin Amerika'nın yerinden etmesi en güç iktidarlarından birine son verebilir. Dahası, 2012'de Lugo'yu deviren darbenin ardından, solcular nihayet iktidara geri dönebilirler.
Coloradismo: Bir devrin sonuna doğru?
Paraguay'ın Colorado Partisi, genellikle Meksika'nın Kurumsal Devrimci Partisi (PRI) ile karşılaştırılıyor. PRI, 1929'dan 2000'e kadar tam 71 yıl kesintisiz iktidarda kalırken Colorado Partisi 76 yılda sadece bir kez seçim kaybetti. 2008 seçimlerinin galibi Lugo'nun devrilmesinin ardından ülkenin hâkim siyasal ideolojisi olan Coloradismo, tahakkümüne kaldığı yerden devam etti.
Gerek PRI gerekse Colorado Partisi, kongredeki güçleri ve medyadaki ağırlıkları ile rakiplerini kolaylıkla oyun dışı bırakarak otoriter rejimler kurdular. PRI, 1988'e kadar tek parti rejimi altında ülkeyi yönetirken rekabetçi seçimlere geçildikten sonra da seçim süreçlerini manipüle ederek iktidarda kalmayı başardı.
Paraguay'da ise Colorado Partisi yönetiminin 35 yılı diktatörlük altında geçti. Alfredo Stroessner'in ABD destekli diktatörlüğünde (1954-89) temel slogan "Barış ve İlerleme" idi. Ancak Güney Amerika'nın en uzun süren diktatörlüğü boyunca ne barış ne de ilerleme söz konusu oldu. Stroessner diktatörlüğünün ardından da otoriter yapı çözülmedi, Colorado Partisi'nin oluşturduğu klientalist ağlarla iktidara yakın kesimlere yönelik kayırmacılık devam etti, toplumsal kontrol mekanizmalarıyla işçi sınıfları baskı altında tutuldu.
Bugün 2 milyondan fazla üyesi olan Colorado Partisi içinde birbiriyle çatışan iki temel fraksiyon var. Birincisi, hâlihazırda devlet başkanı olan Mario Abdo Benítez'in başını çektiği, Coloradismo'nun daha devletçi ve geleneksel kanadını temsil eden Colorado Añeteté hareketi. Diğeri ise eski devlet başkanı Horacio Cartes'in kurduğu Honor Colorado hareketi. Bu iki fraksiyon arasındaki farklılığın ideolojik olmadığını, en temelinde çıkar ve güç çatışmasına dayandığını belirtmek gerek.
Parti içindeki iki kanadın da üst düzey yöneticilerine ilişkin yolsuzluk iddiaları, çıkar çatışmasının boyutlarına ilişkin ipuçları veriyor. Geçen sene şubat ayında Abdo'nun İçişleri Bakanı, Cartes'in para aklama ve sigara kaçaklığı (ülkedeki en yaygın yasadışı faaliyet) ile ilgili bağlantılarını ortaya çıkarmıştı.
Temmuzda ise diğer fraksiyondan bir hamle geldi. Abdo'nun başkan yardımcısı Hugo Velázquez hakkında iddialar ortaya atıldı. Seçimin favorilerinden olan Velázquez, böylece elenmiş oldu. Bugün hem Velázquez hem de Cartes, "sistemik yolsuzluktan" dolayı ABD'nin yaptırım listesinde bulunuyor.
İki eski bakanın seçim yarışı
Coloradismo'nun içindeki bölünmeler ve ağır yolsuzluk iddiaları, muhalefetin elini güçlendirmiş durumda. Anayasada başkanın görev süresi beş yıl ile sınırlı olduğu için Devlet Başkanı Abdo tekrar aday olamıyor. Colorado Partisi'nin adayı, Cartes döneminde maliye bakanlığı yapmış olan ekonomist Santiago Peña. Ön seçimleri kazanarak aday olan Peña'nın arkasında birleşmiş ve koordineli bir parti desteğinden bahsetmek çok zor.
Başkanlık seçimlerinde 13 aday yarışacak ancak sonucu iki lider arasındaki rekabet belirleyecek. Peña'nın rakibi, merkez parti konumunda olan, ülkenin en büyük ikinci partisi Otantik Radikal Liberal Parti (Partido Liberal Radical Auténtico/PLRA) adayı Efraín Alegre.
"Yeni Bir Paraguay için Ulusal Koalisyon" çatısı altında birleşen 23 muhalefet partisinin desteklediği Alegre, solcu Lugo hükümetinde bayındırlık ve iletişim bakanlığı yapmış bir avukat. Abdo'nun yüzde 46,5 oy ile başkanlık koltuğuna oturduğu 2018 seçimlerinde Alegre oyların yüzde 42,7'sini almış ve iktidara çok yaklaşmıştı.
Santiago Peña ve Efraín Alegre
Sloganı "Mafya ya da Vatan" olan Alegre, anketlere göre önde görünüyor, hatta bazı anketlerde Alegre ile Peña arasındaki fark 15-16 puana çıkıyor. Ancak uzmanlar anketlere güvenilemeyeceğini, seçimlerin gerçekten rekabetçi olmadığını ve son ana kadar her şeyin olabileceğini söylüyorlar.
Son dönemde bazı yatırımcıları, savcıları ve belediye başkanlarını hedef alan suikastlar ve geçen sene eylül ayında Yüksek Seçim Kurulu'nda çıkan yangın, seçim süreciyle ilgili kaygıların artmasına yol açtı. Ülkedeki elektronik oy kullanma makinelerinin üçte birinin imha olduğu yangınla ilgili sabotaj iddiaları araştırılsa da sorumlular ortaya çıkmadı.
Alegre'nin seçim vaatleri arasında ülkedeki en temel sorunlar olan şiddet, yolsuzluk ve yoksullukla mücadele yer alıyor. Paraguay'da yoksulluk, eşitsizlik ve kayıt dışı ekonomi oranları diğer bölge ülkelerine göre daha yüksek. 2021'de ülkedeki kişi başı gelir 5,400 dolar. Bu rakam, bölge ortalaması olan 8,340 doların epey altında. Yoksulluk oranı ise yüzde 27 ile yine bölgedeki en yüksek oranlar arasında. Başlıca ihracat kalemi soya fasulyesi olan ülkede geçen sene yaşanan kıtlık ve enflasyon yoksulluğu iyice artırdı.
Kırsal nüfusun yoğun olduğu Paraguay'da feodalizmin izleri tamamen silinmiş değil, toprak dağılımı eşitsizliği çok yüksek. Üstelik ülkenin büyük kesiminde güvenilir bir toprak kayıt sisteminin olmaması insanların kandırılmasına yol açıyor. Lugo'nun toprak reformu da her şeyden önce toprak mülkiyeti ile ilgili yasal düzenleme yapmayı hedefliyordu.
Seçilirse bölgedeki solcu liderlerle iş birliği yapacağını söyleyen Alegre, halihazırda senatör olan Lugo'yu da bu sürece dâhil edecek. "Ulusal Koalisyonu"u destekleyen Paraguaylı solcular, 2012'de Lugo'nun azil sürecine katılmış olan Alegre'ye tepkili olsalar da şimdilik ortak düşman olan Colorado Partisi'ne yoğunlaşmayı tercih ediyorlar. Alegre iktidarının sol açısından nasıl bir potansiyel doğuracağı bu açıdan merak konusu.
Tayvan mı Çin mi?
Dış politika meselelerinin, seçim sürecinde belirleyici unsur olarak öne çıkması sık rastlanan bir durum değildir. Paraguay'da ise Tayvan ile ilişkiler merkezi bir mesele olarak dikkat çekiyor. Öyle ki seçimde sadece iki adayın değil Tayvan ile Çin'in yarıştığını söyleyebiliriz.
Colorado Partisi'nin anti-komünist duruşundan dolayı Tayvan'a bağlılık, Paraguay dış politikasının önemli bir bileşeni. Paraguay, 1957'den beri Tayvan'ın en sıkı müttefikleri arasında yer alıyor. Tayvan'ın bölgede başka müttefikleri de vardı fakat son dönemde Çin'in Latin Amerika'daki varlığını artırmasıyla birlikte ticari ve diplomatik ilişkiler Tayvan'dan Çin'e kaymaya başladı.
2007'de Kosta Rika'nın dış politikasını Taipei'den Beijing'e çevirmesiyle Çin, bölgede Tayvan'a karşı ilk zaferini kazandı. Son beş yılda Tayvan, bölgedeki beş müttefikini kaybetti: Panama, El Salvador, Dominik Cumhuriyeti, Nikaragua ve Honduras. Geriye Paraguay ve Guatemala'nın yanı sıra birkaç Karayip ülkesi kaldı.
Covid-19 pandemisi, Tayvan yanlısı politikanın sonuçlarını ortaya koymuştu. Çin yönetimi aşı tedarikinde yakın diplomatik ilişki içinde olduğu ülkelere öncelik tanımış, çoğu Latin Amerika ülkesi Çin aşısına kavuşurken Paraguaylılar beklemişti. Tayvan, Paraguay'a Covaxin aşısı göndermesi için Hindistan ile görüştüyse de kalite kontrol sürecinde sözleşme iptal edilmişti.
Tayvan ile ilişkileri, iç politika açısından bu kadar öncelikli yapan temel unsur ise ekonomisi endüstriyel tarıma dayanan Paraguay'ın Çin pazarından mahrum kalmasıydı. Latin Amerika'nın diğer tarım ülkeleri Çin'e ihracat yaparak ekonomilerini büyütürken, Paraguay küresel ekonomik konjonktürden ve yüksek emtia fiyatlarından aynı şekilde yararlanamadı.
Bugün bölgedeki kuraklığın yanı sıra Ukrayna Savaşı'nın ardından artan enflasyonist baskı, Çin ile ilişkilerin geliştirilmesi yönünde önemli bir etken oluşturuyor. Paraguay'ın bölgede Çin yerine Tayvan'ı tanıyan tek MERCOSUR (Güney Ortak Pazarı) üyesi ülke olması, yeni ticaret ağlarının kurulmasının önünde de önemli bir engel. Bu engelin kalkması ve Çin pazarının açılmasıyla Paraguay'ın ihracat gelirlerinin ve yatırımlarının önemli ölçüde artacağı öngörülüyor.
Alegre, Tayvan yerine Çin'i tanıyacağını söyleyerek önemli destek kazandı. Zira Paraguay'ın tarım ve hayvancılık sektörleri de Çin ile ilişkilerin geliştirilmesini istiyor. Alegre'ye göre, bütün Paraguaylılar için faydalı bir ilişkinin reddedilmesi kabul edilemez, özellikle de yeni yatırımlara ihtiyaç varken.
Diğer yandan Peña, Paraguay için "Washington, Kudüs ve Taipei arasındaki jeopolitik üçgenin önemini" vurguluyor. Yine de Çin ile görüşülebileceğini belirten Peña, bu konuda Devlet Başkanı Abdo kadar geleneksel değil. Diktatör Stroessner'in özel sekreterinin oğlu olan Abdo'nun Tayvan'a olan bağlılığı, esasında babasının dönemine dayanıyor.
Paraguay seçimlerinde öne çıkan Tayvan-Çin rekabetinin, son dönemde bölge siyasetindeki en temel dinamiklerden biri olan ABD-Çin rekabetinin bir uzantısı olduğunu da vurgulamak gerek.
Itaipu Barajı ve enerji meselesi
Paraguay'ın yeni devlet başkanını bekleyen bir diğer önemli mesele ise Itaipu Barajı'nda üretilen enerji ile ilgili olarak Brezilya ile müzakere yürütmek olacak.
Paraguay ve Brezilya arasındaki Paraná Nehri üzerinde bulunan ortak hidroelektrik santral, Çin'deki Üç Boğaz Barajı'nın ardından dünyanın en çok enerji üreten ikinci barajı olma özelliği taşıyor.
1973'te iki ülkenin diktatörleri (Stroessner ve Médici) tarafından imzalanan Itaipú Anlaşması'na göre, barajda üretilen enerjiden iki ülke eşit yararlanamıyor. Enerjinin yüzde 50'sini alması gereken Paraguay bunun sadece yüzde 5'ini kullanıyor ve yüzde 45'ni Brezilya'ya belirli bir fiyattan satmak zorunda kalıyor. Bunun nedeni, barajın maliyetini Brezilya'nın üstlenmiş olması ve Paraguay'ın Brezilya'ya borçlanması. Yıllık maliyeti 2 milyar dolar olan borçlanma, ülkedeki eşitsizliği ve yoksulluğu artıran nedenler arasında.
50 yıl geçerli olan Itaipú Anlaşması'nın süresi bu yıl doluyor. Ağustos 2023 itibariyle anlaşmanın doğurduğu finansal yükümlülükler sona erecek ve iki ülkenin de üçüncü taraflara enerji satmasına imkân veren yeni bir müzakere sürecine girilecek. Paraguay, kullanmadığı elektriği serbest piyasada satabilirse yeni bir kamu kaynağına kavuşacak.
Paraguaylılar, ülkelerinin dezavantajına olan anlaşmanın değiştirilmesini ve Brezilya ile daha sıkı pazarlık edilmesini istiyorlar. İki aday da Paraguaylıların hak ettiği anlaşmaya kavuşacağını söylüyor ama detay vermiyor.
Lugo, bu anlaşmayı değiştirmek için Lula da Silva hükümetiyle müzakerelere başlamış, 2011'de Brezilya Kongresi, Paraguay'dan aldığı enerji için üç kat fazlasını ödemeyi kabul etmişti. Dolayısıyla Alegre'nin seçilmesi ve Lugo'yu yeniden müzakere sürecine dahil etmesi, Lula ile olumlu ilişkiler kurulmasını sağlayabilir.
Bütün bu zorlu meseleler gösteriyor ki Paraguaylıları bugün sandıkta ülkelerinin geleceği ve belki de yeni bir milat bekliyor. Elbette salt iktidar değişikliğinin ülkedeki yapısal sorunları çözmesi beklenmiyor, yine de "cehennemin kapıları"nı kapatmanın zamanı gelmiş gibi görünüyor.
Esra Akgemci kimdir? Esra Akgemci, Lisans eğitimini Hacettepe İktisat (İngilizce), yüksek lisans ve doktora eğitimini Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde tamamladı. ABD, Meksika, Şili ve Brezilya’da lisansüstü araştırmalarda bulundu. Kâzım Ateş ile birlikte Dünyanın Ters Köşesi Latin Amerika: Tarih, Toplum, Kültür (İletişim, 2020) adlı kitabı derledi. Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde doktor öğretim üyesi. ODTÜ Latin ve Kuzey Amerika Çalışmaları programında yüksek lisans dersleri veriyor. |