"Gitmek ölmektir biraz biraz / Varmak varmamaktır asla."
Bu satırlar, Meksikalı yazar Valeria Luiselli'nin Meksika'dan ABD'ye giriş yapan göçmen çocukların hikâyelerini anlattığı Bana Sonunu Söyle adlı kitabındaki Göçmen Duası'ndan[1]. Her yıl Meksika sınırından kaçak olarak geçip ABD'ye girmeye çalışan, çoğu Orta Amerikalı on binlerce göçmen, henüz yollardayken öğreniyor bu duayı. Sınırın öteki tarafında onları bekleyen bir Amerikan rüyası yok, bunun farkındalar. Ölümle eşanlamlı hale gelen o sınırdan geçmeyi başarsalar bile yaşamaya değer bir hayatları olabilecek mi, emin değiller. Tek arzuları, şiddetten, uyuşturucu çetelerinin zulmünden, taciz ve tecavüzden, baskılardan, zorla çalıştırılmaktan, kölelik koşullarından kurtulmak, ya da Luiselli'nin dediği gibi "içine doğdukları kâbustan uyanmak."
Resmi verilere göre her gün 7 bin 500 göçmen, gerekli belgeleri olmadan ABD-Meksika sınırını geçmeye çalışıyor. Bu da yılda 2,7 milyondan fazla düzensiz göçmen demek. 2017'de bu sayının 500 bin olduğunu düşünürsek düzensiz göçün son yıllarda ne kadar hızlı arttığını görebiliriz.
Çoğu Orta Amerika ülkelerinden, özellikle de Kuzey Üçgeni olarak anılan Guatemala, Honduras ve El Salvador'dan gelen göçmenleri ABD'ye yönelten nedenlerin başında şiddet ve yoksulluk geliyor. Son dönemde iklim değişikliği ve doğal afetlerin de önemli bir itici neden olarak öne çıktığını eklemek gerek. Orta Amerika'dan ABD'ye yönelik göç aslında yeni bir olgu değil, ancak 1980'lerden itibaren hızlı bir artış söz konusu. Bugün ise düzensiz göçteki artış öngörülemez boyutta görüldüğünden "göç" kavramı "kriz" sözcüğünden ayrı düşünülemiyor.[2]
Göçmen konvoyları
Göçün kriz olarak algılanmasında, 2017'den 2021'e kadar ABD Başkanlığı yapan Donald Trump'ın göçmen karşıtı söylem ve politikalarının payı büyük. Bu dönemde göç yeni bir şekle bürünmüş, 2018'de binlerce göçmenin Honduras'tan kafile halinde yola çıkmasıyla göçmenlerin sorunları daha görünür hale gelmişti. Ancak Trump gibi otoriter popülist bir lider için konvoylar, göçmenleri hedef göstermek konusunda eşsiz bir fırsat sundu.[3] "Bakın, akın akın geliyorlar, ülkemizi işgal edecekler" algısı yaratan Trump, göçmenleri ABD-Meksika sınırına asker yığmakla tehdit etti. Trump'a göre Orta Amerika'dan gelen göçmenlerin arasında "Ortadoğulu teröristler" vardı ve konvoylar Demokratlar tarafından (Demokratlara oy versinler diye) finanse ediliyordu. Trump, böylelikle meseleyi bir "güvenlik sorunu" haline getirmiş, çözüm olarak da sınıra duvar örmeyi önermişti.
Göçmen konvoyları, 2017-2018'den bu yana devam ediyor. Özellikle kadınlar ve çocuklar için kafile halinde yola çıkmak daha güvenli çünkü uyuşturucu kaçakçılarıyla aynı rotayı kullanmak zorunda olan göçmenler yol boyunca gasp, kaçırılma, zorla çalıştırılma, çete üyesi olmaya zorlanma, tecavüz, yaralanma ve ölüm riskiyle karşı karşıyalar. ABD'ye ulaşmak için Meksika'dan geçen kadınların ve kız çocuklarının yüzde 80'i tecavüze uğruyor. 2006-2017 yılları arasında yaklaşık 120 bin göçmenin Meksika'dan geçerken kaybolduğu tahmin ediliyor.[4] Her gün, her hafta istatistiklere yenileri ekleniyor, açılan toplu mezarlarda kaçırılan göçmenlerin işkence görmüş bedenlerine ulaşılıyor. Üstelik göç yolunu güvenle tamamlamak için coyote adı verilen göçmen kaçakçılarına binlerce dolar ödeseler bile göçmenler tüm bu tehlikelerden kurtulamıyorlar.
Orta Amerika'dan ABD'ye yönelen göçmenlerin Meksika üzerindeki rotaları
Peki nasıl oluyor da göçmenler bu tehlikeli yolculuğu göze alabiliyorlar?
Aslında bu sorunun kendisi bile insanları zorla yerinden eden koşullar hakkında çok şey söylüyor. Guatemala, Honduras ve El Salvador'dan oluşan Kuzey Üçgeni, dünyada cinayet oranlarının en yüksek olduğu bölgelerden biri. Özellikle 2000'lerden bu yana mara adı verilen sokak çetelerinin yol açtığı kriminal şiddet, gündelik hayatın sıradan bir parçası haline gelmiş durumda. Göçmenlerin göç yolunda karşılaştıkları şiddet de evlerinde maruz kaldıklarından farklı değil. Ne var ki transit ülke Meksika'yı aşıp hedef ülke ABD'nin sınırlarına ulaştıklarında da şiddet bitmiyor.
Uluslararası Göç Örgütü'nün (IOM) verilerine göre, ABD-Meksika sınırında her yıl daha fazla insan hayatını kaybediyor. 2021'de en az 650 göçmen sınırı geçmeye çalışırken hayatını kaybetti. Bu, 2014'ten bu yana sınırdaki en yüksek ölüm sayısıydı. Yine IOM verilerine göre, 2014'ten bu yana Orta Amerika'dan Kuzey Amerika'ya göç ederken hayatını kaybedenlerin sayısı 5 bin 755. Özellikle sınırda gerçekleşen ölümlerin çoğu, haritada pembe ve yeşille işaretli alanlarda görüleceği gibi, çölü aşmaya çalışan göçmenlerin güneşte uzun süre kalmasından ve susuzluktan kaynaklanıyor. Mavi ile işaretli alanlar ise sınırdaki ölümlerin bir diğer önemli nedeninin boğulma, havasız kalma olduğunu gösteriyor. Geçtiğimiz günlerde ABD'nin Teksas eyaletindeki büyük şehirlerden San Antonio sınırlarında, Meksika sınırına 250 km mesafedeki bir kamyonun kasasında, ABD'ye yasadışı yollardan girmeye çalışan ve uzun süre havasız kalan 50 düzensiz göçmeninin cesedinin bulunduğunu da hatırlatalım.
Göçmenlerin ölüm nedenleri: Susuzluk, boğulma, güneşe maruz kalma, hastalık, öldürülme, trafik kazası, diğer, bilinmeyen.
"Meksika'da kal!"
Trump'ın göç politikalarından biri de resmi adı "Göçmen Koruma protokolü" olan ancak daha çok "Remain in Mexico" (Meksika'da Kal) adıyla bilinen programdı. Buna göre sığınma başvurusu yapanlar dosyaları incelenirken Meksika'da bekletiliyordu. Barınma olanağına sahip olmayan ve Meksika'nın kuzey sınırında, Tijuana kentindeki geçici kamplarda tehlikeli koşullarda bekletilen binlerce göçmen bu süreçte uyuşturucu kartellerinin hedefi haline geldi.
Joe Biden, bu uygulamayı kaldırma sözü vermiş ve göreve başladığı Ocak 2021'de imzaladığı kararname ile programı askıya almıştı. Ancak Cumhuriyetçilerin yönetimindeki Teksas ve Missouri eyaletlerinde açılan davaların ardından alt mahkemeler programın yeniden uygulamaya konulması kararını aldı. Biden yönetimi de buna uyarak Aralık 2021'de "Meksika'da Kal"ı yeniden uygulamaya koydu. Geçtiğimiz günlerde, 30 Haziran 2022'de ABD Yüksek Mahkemesi, Biden yönetiminin "Meksika'da Kal" programına son verme yetkisi olduğuna karar verdi. Böylelikle programın kaldırılmasının önü açılmış oldu. Bunun özellikle tıpkı Türkiye gibi transit ülke olan Meksika açısından önemi büyük. Zira ABD'ye geçişin zorlaştırılması, transit göçmenlerin Meksika'da kalma ihtimalini artırıyor. Günümüzde mültecilerin yüzde 84'ü Türkiye ve Meksika gibi gelişmekte olan, toplumsal eşitsizliğin yüksek olduğu ülkelerde bulunuyor.
"Meksika'da Kal" programı sona erse bile göçe neden olan yapısal sorunlarla ilgilenmek yerine sınırları daha korunaklı hale getirmeye odaklanan ABD politikaları değişmedikçe mevcut durum da değişmeyecektir. Covid pandemisinin ardından yetkililere hızla sınır dışı etme yetkisi veren 42. Maddenin yürürlüğe konulduğu Mart 2020'den bu yana 1,8 milyondan fazla göçmen sınır dışı edildi. Oysa geçmiş deneyimlerden çıkarılması gereken en önemli derslerden biri, topluca sınır dışı etme uygulamasının daha çok şiddete yol açarak uzun vadede düzensiz göçün artmasına neden olduğudur. Tıpkı 1996'da ABD'de çıkan göçmen yasasıyla suça karışmış göçmenlerin sınır dışı edilmesi, böylelikle Los Angeles'ta faaliyet gösteren çetelerin Orta Amerika'ya taşınması ve bu çetelerin şiddeti artırarak 2000'lerde ABD'ye göçü tetiklemesi gibi.
ABD'nin göçmen politikalarının yetersizliği son olarak 6-10 Haziran 2002'de Amerikan Devletleri Örgütü'nün (OAS) düzenlediği, Los Angeles'ta toplanan 9. Amerika Devleti Zirvesi'nde kendini gösterdi. Zirvenin sonunda imzalanan Göç ve Koruma Üzerine Los Angeles Deklarasyonu'na göre, ABD 2023 ve 2024'te Latin Amerika'dan 20 bin mülteci almayı kabul etti. Yani ABD'nin iki yılda alacağı Latin Amerikalı mülteci sayısı, ABD-Meksika sınırından sadece üç gün boyunca girmeye çalışanların sayısından daha az. Üstelik ABD'nin Ukrayna'dan alacağı göçmen sayısı bunun beş katı, 100 bin iken. Zirve devam ederken Meksika'dan yola çıkan bir göçmen konvoyu da zirveyi protesto etmek ve toplantının yapıldığı Los Angeles'a yürümek amacıyla yola çıktı. Yaklaşık 6 bin kişilik konvoyda yer alan 35 yaşındaki Kolombiyalı göçmen Robinson Reyes, "Çocuklarımız için bir gelecek istiyoruz. Meksika'yı sorunsuz geçmek istiyoruz" diye konuştu.
"ABD'ye neden geldin?"
ABD sınırına geldiklerinde göçmenlere verilen sorgu formunun ilk sorusu, "ABD'ye neden geldin?" oluyor. Sınırdaki göçmen çocuklar için tercümanlık yapan Meksikalı yazar Valeria Luiselli, bu soruyu yüzlerce çocuğa yönelttikten sonra ABD'de yaşayan bir Meksikalı olarak kendisine de yöneltiyor ve cevabı bilmediğini düşünüyor. İnsanları yerinden eden sorunların o kadar karmaşık nedenleri, o kadar derin tarihsel kökleri var ki bu basit sorunun o kadar basit bir yanıtı yok. Luiselli, bir seferinde küçük bir kıza "Buraya neden geldin?" diye sorduğunda kızın cevabı şöyle oluyor:
"Çünkü varmak istedim."
[1] Valeria Luiselli, Bana Sonunu Söyle, çev. Seda Ersavcı, Siren Yayınları, İstanbul, s. 78.
[2] Elif Tuba Doğan, "Orta Amerika'dan Kuzeye Göçün Arka Planı ve Güncel Göç Krizi", Esra Akgemci ve Kazım Ateş (der.) Dünyanın Ters Köşesi Latin Amerika: Tarih, Toplum, Kültür içinde, İletişim, İstanbul, s. 349.
[3] Elif Tuba Doğan, "Orta Amerika'dan Kuzeye Göçün Arka Planı ve Güncel Göç Krizi", s. 355.
[4] Valeria Luiselli, Bana Sonunu Söyle, s. 25.
Esra Akgemci kimdir? Esra Akgemci, Lisans eğitimini Hacettepe İktisat (İngilizce), yüksek lisans ve doktora eğitimini Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde tamamladı. ABD, Meksika, Şili ve Brezilya’da lisansüstü araştırmalarda bulundu. Kâzım Ateş ile birlikte Dünyanın Ters Köşesi Latin Amerika: Tarih, Toplum, Kültür (İletişim, 2020) adlı kitabı derledi. Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde doktor öğretim üyesi. ODTÜ Latin ve Kuzey Amerika Çalışmaları programında yüksek lisans dersleri veriyor. |