Ersan Şen

15 Eylül 2013

Nereye gidiyoruz?

Türkiye Cumhuriyeti coğrafyasının her zamankinden fazla sakinliğe, huzura, birliğe ve beraberliğe ihtiyacının olduğu tartışmasızdır...

 

Türkiye Cumhuriyeti coğrafyasının her zamankinden fazla sakinliğe, huzura, birliğe ve beraberliğe ihtiyacının olduğu tartışmasızdır. Ancak yakın gelecekte, içte ve dışta bu iyiliğe ulaşmanın kolay olmadığı görülmektedir.

Uluslararası ilişkileri yönlendiren her ülkeler, yakın veya uzak bölge farkı gözetmeksizin her yerde çıkarlarını korumaya yönelik her türlü çabayı göstermeye devam etmektedir. Uluslararası toplumun süjeleri, iyi olmak gerektiğinde iyi ve sert olmak gerektiğinde de ilişkileri koparmadan diplomatik alanda veya fiilen her türlü müdahale yöntemlerini geliştirebilmektedirler. Yadırgamamak ve kimseyi de ikiyüzlülükle suçlamamak gerekir. Çünkü uluslararası ilişkilerde bu işin kuralı, kendi ülkenin menfaatlerini herkesin üstünde tutmak ve diplomatik davranmak olarak kabul edilmektedir. Sert söz ve eylemlerin yarar getirmediği, en azından uluslararası ilişkileri domine etmeyen ülke ve toplumlar için belirsizlik, tehlike ve zarara sebebiyet verebileceği bir gerçektir. Hoş bir tanımlama olmasa da buna oyunun kuralı denilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin güneydoğusunda, şimdilik Suriye sınırı yangın yeri ve yakın gelecekte de Irak’a ve İran’a uzanabilecek, sınır komşuluğu ilişkilerimizi tehlikeye sokabilecek işaretlerin varlığı görülebilmektedir.

Ülkeler için en önemli sorunlar; düşman komşu ülke ile yaşamak, iç düzensizlik, huzursuzluk, hukuk düzeninin herkesi ve her yeri kapsayacak şekilde uygulanabilme kabiliyetini yitirmeye başlaması ve kamu kudreti kullanıcısı olan devletin etkinliğinin tartışılması aşamasına geçilmesidir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin uzun Suriye sınırının tehlikelerle dolu olduğunu, sınır güvenliğinin azalıp, vatandaşların can ve mal güvenliği endişesinin yaşandığı ortadadır. Hele yakın gelecekte parçalanmış Suriye’nin hiç de hoş bir emsal olmayacağı, insan hak ve hürriyetlerine yönelik ihlallerin bugün parçalanmış Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de durmayıp, aksine giderek artacağı kuşkusuzdur. Yabancı ülkelerin, Suriye, Irak, Mısır veya diğer yerlerde insan hak ve hürriyetlerine yönelik ihlalleri çok umursamadıkları, en azından sırf bu duyarlılıkla hareket etmedikleri, önce çıkarlarını gözetip pozisyon aldıkları nettir.

Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti’nin komşu ülkeleri ile diplomatik ilişkilerini gözden geçirme ve tamir etmeye başlama vaktinin geldiği ortadadır. Çünkü zor şartlarda ve gergin ortamda yaşamak, yalnız başına müdahale edemeyip sonuca gidemediğinizde, diplomatik ilişkiden yoksun ve tehlikeye açık ayakta kalmak zorluk içermektedir. Hele parçalanmış, gücünü yitirmiş, yayılmacı güçlerin müdahalesine açık komşu ülkelerin bu durumu, bölge için kaçınılmaz tehlikeleri beraberinde getirmektedir. Parçalanmışlığın emsal olması ve kaos ortamının yayılması, Türkiye Cumhuriyeti’ni de o parçalanmış bölgesel yapıların içine çekmeye başlayacaktır. Kim ne derse desin gidişat bunu göstermekte, birçok yanlışlık ve olmaması gerekenler olağanmış gibi önümüze koyulabilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin şeffaf bir şekilde vatandaşlarına anlatması gereken Suriye sorunu, Hatay’ın ve sınırlarımızın güvenliği ve her an bir iç karışıklığın yaşanma ihtimalinin sürdüğü ve “çözüm süreci” adı ile şimdilik askıda olan meseleye dair politika ihtiyacı bulunmaktadır. Elbette bu politika, ülkenin birliğini ve bütünlüğünü öngörmeli, üniter yapısından ve hukuk düzeninden taviz vermemelidir. Ancak ülke insanında bazı tereddütler ve geleceğe dair kaygılar olduğu görülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin savaşa gireceği, devamında iç karışıklık yaşanacağı, zamana yayılacak egemenlik kaybı veya toprak bütünlüğümüzün sorgulanması aşamasına geçilebileceği düşünülmektedir.

Kamu kudreti zayıflığı ve egemen güç olan halkın temsilcisi devlete karşı eşit güç gibi davranan bir yapılanmanın kabulü mümkün değildir. “Siz ne deseniz de olan olacak, başlangıçta üniter yapıya farklı bir model geliştirilip, ardından da uygun zamanda Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı önce bölgesel özerlik ve sonrasında bağımsızlık ilanı gelecek!” türünden düşüncelerin kabulü mümkün değildir. Herkes istediğini düşünmekte özgür olsa da, ülke yararlarını zedelemeye yönelik hiçbir plana izin verilemez. Bu yönde ileri sürülen talepleri, masum görmek, insan hak ve hürriyetleri kapsamında değerlendirmek mümkün değildir.  Hele kendi coğrafyasında ve topraklarında Türkiye Cumhuriyeti’ni sürekli tehdit edip, “çözüm süreci” adı ile bilinen program kapsamında sınırsız ve ne olduğu bilinmeyen taleplerinin yerine getirilmemesine karşı terör eylemlerinin yeniden başlayabileceğini söylemek, barışla, düzenle ve demokrasi ile bağdaştırılamaz, iyiniyetli görülemez, sadece hukuksuzluğa ve düzensizliğe hizmet eder. Yakın zamanda gösterilecek bir cüretle, Türkiye Cumhuriyeti polisi, askeri ve bayrağı da reddedilebilir. Bu tip kabulü mümkün olamayacak talep ve eylemlere izin verilemez.

Şu an özellikle Irak ve Suriye sınırlarımızda belirsizliğin ve güvensizliğin devam ettiği, birilerinin de bu durumdan ülke yararlarına aykırı sonuçlar elde etme niyetinde olduğu görülebilmektedir.

Esas olan ülke içi ve dışı arasında fark gözetilmeksizin, Türkiye Cumhuriyeti ilke ve esasları ile Türk Milleti’nin menfaatlerinin korunmasıdır. İşte bu noktada birey ve toplum, ülkenin geleceği ile ilgili endişe taşımamak için, akan kanın durması ve barışın sağlanması amacıyla başlatılan “çözüm süreci” adlı çalışmanın ayrıntılarını öğrenmek istiyor. Bu süreç nereye kadar devam edecek ve maliyeti ne olacak, yetkili makamların ve temsilcilerin samimi şekilde somut açıklamalar yapmaları gerekiyor.