Demokrasiyi sandıktan ibaret gören Başbakan, sık sık “değişim isteyen sandıkta oy kullanır.” diyor. Bir Brezilya duvarındaki anarşist yazıda şöyle diyor: “Se votar mudasse algo coisa, seria prohibido = Eğer oy vermek birşey değiştirseydi, yasaklanırdı.” Bu da işin ayrı bir boyutu.
Hep ne kadar oy aldıklarını söylüyorlar övünerek. Sanki bu oylar cepte ve her zaman garanti imiş gibi. Ayrıca, ne kadar oy alırsanız alın, ifade ve gösteri özgürlüğünü kullanan insanlara böyle davranamazsınız. Dün Egemen Bağış da sandığı gösterdi ve değişim isteyenin sandıkta bunu yapması gerektiğini ifade etti.
Neden sürekli demokrasiyi oy vermekten ibaret olarak görüyorlar? Çünkü demokrasinin diğer alanlarında başarısızlar: ifade özgürlüğü yok, gazeteciler hapiste, işçiler açlıkla boğuşuyor, işsizlik artıyor, öğrencilere en sert şekilde davranılıyor. Kürtlere ve Alevilere yine demokrasi sınırları dışında davranılıyor sürekli olarak. Max Stirner, “Devlet kendi şiddetine hukuk, bireyin şiddetine suç adını verir." diyor
Çünkü, galip çıktıkları yer sadece sandık, o da şimdilik. Sandıktan ibaret bir demokrasinin, bir diktatörlükten hiçbir farkı yoktur. Düşünce, ifade ve gösteri özgürlüğünün olmadığı bir rejim, demokrasi değildir. Eğer sokaklardaki halkı “bir avuç terörist çapulcu” ya da onlar tarafından yönlendirilen bir güç olarak görürseniz, onu artık yönetemezsiniz. Değil yüzde 50, yüzde 70 oy alsanız da bu böyledir. Beş yıl uyu, sonra oy ver, yeniden uyu. Değiştirmek mi istiyorsun, uyu, beş yıl sonra uyandırırlar seni oy vermek için. Bu koyun demokrasisidir, ancak koyunlar buna itaat eder.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, ABD’nin göstericilere şiddet uygulanmaması yolundaki çağrısına, “Türkiye 2. sınıf demokrasi değildir.” diye yanıt verdi. Davutoğlu’na katılıyorum, çünkü dünyada verdiği görüntü itibarıyla Türkiye 5. sınıf bir demokrasidir.
İnternet çağında yaşıyoruz. Dünya eski dünya değil, küreselleşen sadece sermaye olmadı. Aynı zamanda ezilenler ve onların haklarını savunan insanlar da küreselleşti. Bugün Gezi Parkı’nda sallanan yaprağın hışırtısı dünyanın öbür ucunda işitiliyor.
Kendini “dünya lideri” sanıyordu, ama denildiği gibi karizma çizildi. Artık ne Arap dünyasında bir yerleri olabilir, ne de dünyanın diğer yerlerinde. “Dünya lideri” öyle bir hale düştü ki, dünya ile kavga ediyor. ABD’ye, o kapısında bekledikleri AB’ye, uluslararası medyaya, uluslararası insan hakları örgütlerine çatıyor, onlara da ayar vermek istiyor. Güçlerini çok abartıyorlar. Çok kibirliler, en küçük eleştiriye hemen karşı çıkıyorlar.
Başbakan için “sandık dışı demek”, demokrasi dışı demek anlamına geliyor, yani demokrasi yalnızca oy vermekten ibaret. Toplantı ve gösteri özgürlüğü, muhalefet özgürlüğü yok bu anlayışa göre. Bunca muhalefete rağmen yine halka meydan okuyor ve projeden vazgeçmeyeceğini söylüyor.
Bir zamanlar Tayyip Erdoğan, bir çiftçiye “ananı da al git!” demişti. Şimdi halk ona, “sandığını da al git!” diyor. Eğer gitmezlerse sonları Thatcher’a, Blair’a, bir zamanlar güçlü olan diğer liderlere benzer. Çünkü halka karşı hep kazanamazsın.