Erol Anar

22 Şubat 2012

Latin Amerika’da iktidar sorunsalı

İktidar kavramı, içerisinde bir çıkmazı da barındırır. İktidarı sönümlendirmeyi değil de, güçlendirmeyi tercih ederseniz ortaya bürokratik...

 

“Hiçbir şey göründüğü gibi değilse,

herşeye izin verilmiştir”

Hasan Sabbah  

Tarihte devletin sönümlenmesi yönünde çalışan ve Engels’in saptadığı gibi kurumsal ordunun bulunmayışı, mahallelerin kendi kendini yönetmesi gibi etkenlerle devlet olmayan kısa sürmüş bir tarihi kesit idi, Paris Komünü. Komünistler, sosyalistler, anarşistler ve daha birçok siyasal kesitten insanlar birlikte mücadele etmişlerdi. Oysa daha sonraki devrimlerden sonra, sistem devleti ya da iktidarı sönümlendiren değil, tam tersine güçlendiren bir eksende gelişti.

 

Reel sosyalizmin yenilgisini getiren en büyük etkenlerden birisi de bu idi.  Paris Komününde, yine günümüzde bile hâlâ uygulanmayan “seçilenleri geri çağırma hakkı” vardı.

İktidar kavramı, içerisinde bir çıkmazı da barındırır. İktidarı sönümlendirmeyi değil de, güçlendirmeyi tercih  ederseniz ortaya bürokratik, hantal bir devlet yapılanması çıkar. İktidarın büyüsü o denli etkilidir ki, bir göreve seçilenler iki kez, üç kez veya yasaların izin verdiği yere kadar seçilmeye çalışıyorlar. Türkiye’de partilere, sendikalara, derneklere baktığımızda bu tabloyu açıkça görebiliriz. Otuz yıl bir sendikada ya da dernekte başkanlık, yöneticilik yapmış insanlar vardır.

Doğrusu, yöneticilik görevini bir dönem ile sınırlamaktır. Eğer kişiye endeksli bir parti ya da sendika, dernek değilse, aşağıdan gelen kişi görevi devralır. Başkanlık yapan kişi de farklı görevlerde üyeliğini sürdürebilir. Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez ömür boyu devlet başkanı olmak istemektedir. Fakat neden partide ikinci bir insan çıkmamakta, hep aynı kişi başkan olmak istemektedir? İşte bu noktada iktidar kavramının büyüsünü görebiliriz.  Yine Brezilya eski Devlet Başkanı Lula iki kez başkan seçildikten sonra, Brezilya yasaları üç kez peşpeşe aday olmaya izin vermediği için üçüncü kez aday olamadı. Gelecek seçimlerde tekrar aday olacağı söyleniyor. Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales iki kez seçildi.  Arjantin Devlet Başkanı Peronist Cristina Kirchner iki kez başkan seçildi, eşi Néstor Kirchner de başkandı. Kapitalist dünyada da durum farklı değil. Bush iki kez seçilmişti. Şimdi Obama ikinci kez başkanlığa aday oluyor. Sarkozy yine öyle.

Türkiye sosyalist hareketlerinde oldum olası bir Latin Amerika hayranlığı vardır. Fakat Latin Amerika sol hareketlerinin son otuz yıl içinde değişime ugradığı gözden kaçırılmaktadır. Nostaljik bir bakış açısıyla olayların arka yüzü görülmeden yorumlar yapılmaktadır. Yalnızca, otuz yıl önce okuduğumuz kitaplarla, bugünkü Latin Amerika analiz edilemez. Latin Amerika sol hareketlerinin olumlu ve olumsuz yanlarını objektif olarak görmeden ve eleştirmeden onları anlamak da olası değildir.

Bir kez Türkiye’yi ziyaret ederken, gazeteci Ece Tremelkuran’ın bir haftalık Brezilya ziyaretinden sonra, Lula hükümetini değerlendiren röportajını televizyonda izlemiştim.  Temelkuran, yalnızca bir hafta kaldığı Brezilya’ya ilişkin analizler yapıyor, örneğin Topraksız Köylüler Hareketi’nin (Movimento dos Trabalhadores Rurais Sem Terra = MST) toprak işgali eylemlerine, hükümetin oraya çok geç polis ya da asker göndererek bir nevi göz yumduğunu söylüyordu. MST, Lula’yı seçim kampanyasında desteklemiş ve üyeleri ona oy  vermişti. Ancak istediklerini bulamadılar ve hükümete daha mesafeli ve eleştirel bir açıdan yaklaşmaya başladılar. Lula hükümetinin onlara yaklaşımında önceki hükümetlerden pek farkı yoktu. Bu yüzden başkent Brasilia’ya büyük bir protesto yürüyüşü düzenlediler, hatta orada polis ve askerle çatıştılar.

Latin Amerika da son yıllarda solun yükselişinden söz ediliyor. Eski gerilla ya da militan olan  olan  devlet başkanları göreve geliyorlar: Brezilya, Venezuela, Bolivya, Uruguay.  Ekvator Devlet Başkanı Rafael Correa ise, Chavez hayranı olmasına karşın neo-liberal politikalar izlemekten çekinmiyor. Kendisini hıristiyan solcu ve hümanist, 21. yüzyıl sosyalisti olarak tanımlıyor.

Ancak Latin Amerika ülkelerindeki sol yükselişin ardından, kitlelerde genel bir hayal kırıklığından da söz edilebilir. Örneğin benim eşim ilk döneminde Lula’ya oy verdi. Lula o dönemde emeklilik yaşının yükseltilmesine karşı çıkmıştı, ancak göreve gelince emeklilik yaşını yükseltti. Lula ikinci kez aday oldugunda, bu kez eşim ona oy vermedi. 

Brezilya İşçi Partisi (Partido dos Trabalhadores=PT) leninistlerin, troçkistlerin, Gramschi yanlılarının, topraksız köylülerin, katolik sosyalist rahiplerin, yerlilerin, sendikaların desteğiyle kurulmuş iktidara gelmiş bir parti. Örneğin Brezilya’nın bir önceki Devlet Başkanı Lula, insanlara yiyecek yardım paketi verilmesi ve az miktarda para yardımı sistemini getirdi. Lula döneminde iş olanakları bir önceki döneme göre arttı, işsizlik azaldı.  Şimdiki Devlet Başkanı Dilma da aynı politikaların izinden gidiyor. Ancak bunun yanısıra neo-liberal politikaların bir sonucu olarak  gelir dağılımındaki eşitsizlikler, toplumsal sınıflar arasındaki uçurum azalmadı.