PKK yöneticisi Duran Kalkan, önceki gün yayınlanan söyleşisinde, kendilerinin üçüncü taraf olduğunu söyleyerek, toplum ve demokrasi tarafında olduklarını belirtiyor. Tahlil baştan yanlış, çünkü bu de facto durumda üçüncü taraf yok. İki taraf var: bir yanda AKP hükümeti, diğer yanda halk var. Űçüncü taraf olmak, bertaraf olmaktır. Toplum tarafında olmak, açıkça hükümetin -tüm dünyada canlı izlendiği üzere- polis şiddetine ve anti demokratik uygulamalarına karşı etkin tavır almaktır. Ne şiş yansın, ne kebap tavrı bir yere götürmez.
Ayrıca bazı Kürtlerin seslendirdiği, “Bu göstericiler, Roboski’de ne yaptılar, Kürt sorununda duyarsız kaldılar.” gibi olayı rövanşçı bir tavırla ele almak, süreçten kopmak demektir. Sosyalist ve demokrat insanlar Roboski’de de vardılar, Gezi Parkı direnişinde de varlar. Toplumsal patlamalarda, uyanışlarda rövanşçı tavır, sadece onu uygulayana kaybettirir. Ȍnemli olan rövanşçı olarak değil, demokratik hak ve özgürlükler açısından olayı değerlendirmektir.
BDP ise olayın başlangıcında tavır alamadı.Çünkü olayın bu kadar büyüyeceğini öngöremedi. Kendi açılarından barış sürecini öncelikli olarak düşündüler. Selahattin Demirtaş, hatta “bizim tabanımız ırkçılarla aynı yerde olmaz.” dedi. Fakat orada önce partiden bağımsız Kürtler zaten vardı, daha sonra BDP flamaları ile partililer direnişe katılmaya başladılar. BDP, kendi kitlesinin gerisinde kaldı ve süreci iyi tahlil edemedi. Gezi Parkı direnişinden önce birincil gündem maddesi Kürt barışı idi. Bir anda direniş büyüyünce dünyanın gözü buraya çevrildi ve Kürt sorunu ikinci planda kaldı. BDP biraz bunun sıkıntısını yaşadı. Hükümetin süreçteki tavırlarından dolayı teşekkür ettiği iki parti vardı: BDP ve MHP.
Denilebilir ki, BDP direnişin içinde idi, ancak bu doğru değil; direnişin içinde olan BDP’li Kürtler vardı. BDP’nin direnişe destek vermesi yalnızca İstanbul’da eyleme katılması değildir. Amed’de her zaman olduğu gibi demokratik ve barışçıl olarak, yüzbinlerce Kürt insanının katıldığı bir miting organize etmesiydi. Bunu yapmadı, ama bölgede kendiliğinden küçük çaplı gösteriler oldu.
Hatta bu olayın barış sürecini zedeleyeceğini düşündüler. Baştan yanlış tahlil yaptılar. Sırrı Süreyya Ȍnder bireysel olarak bu işin içine girdi ve İmralı görüşünde hükümet tarafından adı çizildi. BDP buna da razı oldu. Çünkü barış sürecinin başından itibaren adım atan tek taraf BDP oldu, hükümet hiçbir somut adım atmadı. Ve daha sonra iş büyüyünce, hükümeti biraz eleştirmeye başladılar. Aynı MHP gibi, önce hareketi PKK’nin yönlendirdiğini söyleyen Bahçeli, daha sonra halkın orada olduğunu söylemek zorunda kaldı.
Peki direnen halkın içinde ergenekoncular, ırkçılar,milliyetçiler, islâmcılar... yok mu? Onlar da var. Ancak sosyalistler, Kürtler, Aleviler, Kemalistler, anarşistler, türbanlılar, Greenpeace ve demokrat insanlar, emek örgütleri, sivil toplum örgütleri hatta bir kısım AKP’li de var. İçinde herkesin olduğu bir hareket, halk hareketidir. Halkların sağcısı solcusu olmaz. Ȍnce bunu tespit etmek lazım. Bu hareketi hangi grup ortaya çıkardı ve yönlendiriyor? Hiçbir grup bu halk hareketini yönlendiremiyor şu an, çünkü kendiliğinden bir anda ortaya çıkmıştır. Halk hareketlerinin doğası budur.
Deneyimli gazeteci ve Kürt sorununun barışçıl çözümü için en çok çaba harcayanlardan birisi olan Hasan Cemal, T24’teki son yazısında Başbakan’a sesleniyor ve şöyle diyor: “Eğer Türkiye’ye bu eşiği aşırtabilirseniz, fırtınalı sulardan uzaklaşır, yelkenlerimizi yine normalleşme ve barış rüzgârlarıyla doldururuz.”
Ne yazık ki ben bu kadar iyimser degilim. Gezi direnişinden önce, belki barış için yüzde beş bir umut vardı. Ancak bundan sonra bu hükümetle Kürt barışının gerçekleşmesini beklemek hayal kurmaktır. Gerçek dünyadan uzaklaşmaktır. Buradan Kürtlerin savaşmasını istiyorum sonucu çıkmasın. Kürtler ne yapacaklarını en iyi kendileri bilirler. Ancak politik tavırlar da eleştirilmeye açıktır. İçinde yaşadığımız konjonktürde bence silahsız olarak da, demokratik kitlesel mücadeleyi yürütülebilir; bunun örneklerini de verdiler şimdiye dek. İşte bunun başka bir örneği şu an Türkiye’de görünüyor. Çünkü bu eylemler, diğerlerinden çok farklıdır ve iz bırakmıştır tarihe.
Herkesin birlikte, omuz omuza direndiği Gezi Parkı eylemi şunu öğretmiştir: Gerçek barış, halklar arasında yapılandır. Bundan sonra barış halklar arasında olacaktır.