9. Çocuk Psikanalizi Günleri çerçevesinde 24 Mart 2012’de gerçekleşen bir panelde konuşmacıydım. “Bağımlılık ve Ekran” başlıklı panelde Burak Doğangün ve Defne Tamar Gürol ile birlikte bağımlılık meseleleri üzerine konuştuk. Tanışmaktan onur duyduğum değerli kişilerdi kendileri ve son tahlilde kavga edecek birşey de yoktu, farklı açılardan birbirini tamamlayan konuşmalar yaptık. Dışarıdan bir konuşmacı olarak psikanalitik teori üzerinde söyleyebileceğim birşey olmadığını önceden de belirtmiştim, konuşmaya da bunu belirterek başladım. Disiplin dışı konuşmacı kategorisinden davet edilmiştim. Disiplin dışı dikkatimi çeken bir husus da bu kadar katılımcının ve güzel konuların olduğu bir panelin web dünyasına yansımasının sınırlılığı... O kadar alışmışım ki izleyicilerin ve bizzat konuşmacıların internete aktarım yapmasına burada ne yapacağımı şaşırdım, ben de cebimi kapadım ortama uydum (!). Panelle ilgili bir tane fotoğraf bile çekildiğini görmedim. O kadar kapalı kutuyduk yani...
Internet bağımlılığı söylemini duyduğum zaman iki temel soru geliyor aklıma. Birincisi bu söylemi kim, kimler, hangi kurumlar kuruyor. Bu soruya verilecek cevap söylemin yapıbozumuna epeyce katkıda bulunuyor zaten. Bağımlılık iddialarında bulunanlar “dijital yerliler” değiller, başta aileler olmak üzere yeni medya devriminin olumsuz olarak etkilediği tüm çevreler bu bağımlılık iddialarına sarılıyor. Yalnız, asosyal, obsesif bağımlı imajlarını hayal edenlerin çoğunun tasvir ettikleri kitleyi gerçekten tanıdıklarını göremiyorum. Bir de yalnızca internet bağımlılığında değil genel olarak “ahlaki panik” yaratmak için hazır bekleyen otoritelerimiz var. Dinamik bir sosyal ortamı gördüğü anda olan sorunları kat kat büyüterek toplumda ahlaki panik havası yaratma eğilimi bu ülkede zaten sık görülen bir durum. Toplumsal hareketliliği kontrol etme/şekillendirme araçlarından biri olan ahlaki panik durumu -en geniş anlamıyla- otorilerce pekiştirilen bir medya iletişim aracı. İnternet bağlamında da bu tekrar karşımıza çıkıyor... Son olarak büyüyen bir sektörden de bahsetmek gerek. Panel sırasında duyduklarımdan anladığım kadarıyla “tedavi” amaçlı klinikler vb hızla artıyor. Ne yazık ki önümüzdeki dönemlerde çocuklarından şüphelenip onları klinik bir müdahale tabi tutacak aileler artacak, bunlara dayanan bir ticari sektör de büyüyecek.
İkinci soru ise “internet”ten ne kastetildiği. Bütün bu internet bağımlılığı iddialarında internet sanki tekil bir varlıkmış gibi hayal ediliyor. Oysa internet artık medyaların anası olarak aynı anda farklı deneyimleri sunan bir mecra ve homojen bir araç olarak düşünülmesi imkansız. İnternetin hayatımıza girdiği ilk günlerden bugünlere bile ne kadar dönüşüm geçirdiğini zaten sık sık dile getiriyoruz. Daha özelde “ekran”dan ne anladığımız bile iphone, ipad’den sonra değişmedi mi? Daha da genel olarak yeni medya düzeni o kadar imkan sunuyor ki bize, orada geçirdiğimiz süreler tekil bir işle uğraştığımız anlamına gelmiyor..
Burada mesele klinik düzeylere erişmiş bir sorunu yok saymak değil. Böyle bir ihtimali reddedemem, ancak sorun kurgulanırken bu sorunun ne kadar merkezi olduğunu sorguluyorum. Bağımlılık meselesi yeni medya düzeninin kenarlarında bir yerlerde konuşlandığında dikkate alınması gereken bir mesele ama bu düzenin tam da merkezine konmak istendiğinde söylemi yayanlara şüpheyle bakmak gerekiyor. Michel Foucault’un gözlemlediği modern sorun alanlarının ortaya çıkışına benzer bir sorunsallaştırma kurgulanıyor. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Tonguç Sezen ve Diğdem Sezen ile yaptığımız Sosyalkafa sohbetinde (1. ve 2. kısım), ABD’de bilgisayar vb oyunları üzerine yayınlanan her dokuz makaleden yedisinin şiddet ya da bağımlılığı sorunsallaştırdıklarından bahsediyorlardı. Bu makalelerin sonunda “bilgisayar oyunları” bağımlı yapmaz sonucu çıkarılsa bile söylemin bu eksenden kurulmasıdır asıl mesele...
Türkiye siber aleminden haberler
* Ekşi Sözlük ifadeye çağrılan yazarlara yönelik bilgilendirme bir bilgilendirme yaptı.
* İlk yazımda bahsettiğim Dijital Kültürler dersinde “hashtag”imiz daha aktif hale geliyor, umut ettiğim gibi. Ayrıca geçen hafta bir çevrimiçi vize gerçekleştirdik. Ders notlarını buradan takip edebilirsiniz.
* Kullanıcı ve geliştiricilerinin gözünden Türkiye kaynaklı Pardus işletim sistemiyle ilgili eleştirileri buradan okuyabilirsiniz. A. Murat Eren derledi...
* Hamza Şamlıoğlu Twitter’da Trend Topic Çakallıkları başlıklı iki yazdı (1 ve 2). Bir göz atmakta fayda olabilir.
* Yurttaş gazeteciliği sertifika programında tanıştığım Mehmet Sinan Egemen öğrendiklerini uygulamaya dökmek istemiş (!) ve ortaya çok güzel nevruz yazısı çıkmış: Diyarbakır Gezisi, İnsanları ve Newroz