Son dört başkanı asker cumhuriyet. İktidarın orduyu, ordunun iktidarı büyüttüğü, Nil ile beraber turizm akan yaşam damarlarında, firavunlar diyarı, medeniyetin beşiği; Mısır.
Ve yıllar yılı gücün halkı olmuş Mısır’lı,
halkın gücünü istiyor, o vakit darbe iniyor.
Demokrasi yemiyor darbeyi, yiyemez, henüz yok ki.
Belki ümidi var meydanda, ama onlar ki ümidin katili, ikiye bölünüyor meydan.
***
Başa saralım hikayeyi.
Mısır, kırk dokuz yıl, hükümet, ordu, polis el ele!
Ordu hükümet çok zengin, Mısır’lı perişanken.
Ekmek teknesi bir turizm var onu da terör bombalıyor.
Polis sebepsizce ya da gerekçelerle, camide, okulda, sokakta, birilerini toplamaya başlıyor habire, hakikat hak getire.
Olayların keskin başlangıcı 6 Haziran 2010.
Khaled Mohammed Said isimli gencin polis tarafından korkunç şekilde dövülerek öldürülmesi, bir de ağzına uyuşturucu doldurularak bu insanlık dışı şiddetin meşrulaştırılmaya çalışılması, halkı çileden çıkarıyor, sosyal medya harekete geçiyor.
Bir rüzgar esiyor aylar sonra, nerden estiği meçhul, Facebook diyorlar.
25 Ocak 2011, devrim başlıyor, halk meydanlarda. Adeta sivil darbe Mübarek’i düşürüyor.
Ertesi gün iletişim kesiliyor ülkede.
Amaç istihbarata takılan Müslüman Kardeşler ve Hamas iletişimini koparmak. Devrim iletişimini engellemek de diyorlar. Belki ikincisi, belki ikisi de dogrudur.
Sonraki gün Mursi ve kardeşleri tutuklanıyor. Suç, Hamas birliklerini Mısır sınırını geçmeye davet etmek.
An be an istihbarata rağmen, ertesi gün iki yüz silahlı birlik yine de geçiyor sınırı.
Bir gün sonra, 28 Ocak,
Atlarla develerle, baltalı kardeşler dalıyor Tahrir’e.
Ordu çıkageliyor çarçabuk asayiş berkemal olsun diye. Öylesine korkmuş o halk, alkışlamasın da ne yapsın?
Zafer kutlanıyor Tahrir Meydanı’nda, ordu ve halk el ele!
Kırk üç hapishanenin on birinin kapıları kırılıyor aynı akşam. Mursi ve kardeşleri kaçıyor, pek çok İslami cihad lideri de.
O gece El Cezire’de belirinceye kadar, henüz dünya tanımıyor Mursi’yi,
“Şimdi, ne yapacağımızı konuşalım” diyor cezaevinin avlusundan, Gazye numaralı 3G telefonundan, konumu ve otuz üç kardeşinin ismini verirken, iletişim kesik ülkede.
Ciğer, kediye emanet
Sokağa dökülmüs tek bir yürek ve üzerine atlı develi baltalar salınmış devrim.
Devrimi deviren bir asker, devrimcileri binekli gerilladan kurtarırken, Cumhur’un on binlerce devrimcisi tutuklu aynı asker tarafından,
Mursi özgür, cumhura reis oluncaya kadar.
***
Seçimler yapılıp halkı teslim edene kadar bekliyor ordu, o günlerde dünya devrime alkış tutuyor, darbenin esamesi okunmuyor.
Haftalarca sürüyor seçimlerin ilk turu.
On üç aday arasından Mursi ve Ahmet Şefik sıyrılıncaya kadar.
Ahmet Şefik. Havacılık Dairesi Başkanı, Mübarek’in eski özel pilotu.
Mursi’nin geçmişini ise az önce anlattım size.
Polis ve asker her şeyi bilse de halk büsbütün habersiz.
Nasıl aday olduğu meçhul olduğu gibi, seçim sonrası da gün yüzüne çıkmıyor bu gerçek.
İkinci tur seçimler yapılıyor, sandığa giden seçmen halkın yüzde kırk ikisi.
Bugüne kadar bildiğinden başka bir şey için devrim yapmış olan halk, kırk ikinin yirmi ikisiyle bilmediğini seçiyor; Mursi geliyor.
Sisi’yi de ordunun başına o geçiriyor.
Sisi, Adli Mansur’u atıyor Yüksek Anayasa Mahkemesi’nin başına.
Liberaller ve kilise temsilcileri yüz üyeli yasama meclisinden çekildikleri gibi, yeni anayasayı düzenlemek İslamcılara kalıyor ve yasamanın ana maddesinin İslam şeriatı olacağına dair ilk madde beliriyor.
Sivil değilse askeri, askeri değilse İslami ama ille de inecek darbe Mısır’a. Aylar geçiyor protestolar eşliğinde. Peki devrim nerede?
Yemin töreninin yıldönümünde, bir daha esiyor rüzgar; ‘Mursi git’ diye.
Hikayeye göre beş genç, düşünüp taşınıp sokağa çıkıyorlar, imza toplamaya. Hatta içleriden biri Türkiye benim, Çin senin ülke ülke gezebiliyor ve bir hafta sonunda onbinlere ulaşıyor kampanya.
Cesaret bulan gençler basın açıklaması yapıyor ve meydana çağırıyor halkı.
“Tamarud” önce isimleri, artık kullanmak istemiyorlar, halk da onlara katıldığı için, şimdi “İsyan” diyorlar.
Ordu durumu ciddiye alıyor ve hemen gençleri toplantıya davet ediyor;
Sisi, Baradey, Papa ve ve Tamarud’lu toplantının sonunda halkın iradesine amade oluyor ordu ve şimdi yine asayişi beklemede.
El ele, elden ele
İlk zamanlar ordu hükümet, hükümet de orduydu.
Hükümet ordu ve polis el ele.
Şimdi ikiye bölünmüş olan meydan, zaferi birlikte kazandı o zaman.
Hükümet düşünce eller değişti; ordu polis ve halk el ele.
Mursi cumhura başkan olunca, Kardeşleri ayırdı. Geri kalanı ordu’ya sarıldı.
Şimdi halkın yarısının eliden Müslüman Kardeşler, geri kalanınkinden ordu tutuyor.
Gerçekten de samimi mi? Bilmiyorum, doğrusu keşke diyorum.
Ama ilk devrimde beraber ya iki meydan, iki düşman da öyle gibi.
Çünkü devrimin ilk üç günü diyor ki; ordu, hükümet, Müslüman Kardeşler ve Mursi, el ele.
***
Yirmi iki gün Mısır’dayım, dinledikçe, halkın azmini ve inancını gördükçe, yüreğim el vermiyor buna cunta demeye, sivil gücü de o denli büyük çünkü darbenin. Halk ölesiye inanıyor kendisine;
“Eğer işler istediğimiz gibi gitmezse, yerimizde oturmayız, ertesi gün sokaklara çıkarız, Sisi’nin evinin önüne.” diyor, herkes.
Mısır'da darbe kesin, ama darbeci belli değil.
Darbe yanlısı derken hangi yanlıyı kastediyoruz? Askeri darbe yanlısı halkı mı, sivil darbe yanlısı orduyu mu, burası henüz sisli.
İkisinin ötesinde, şeriat darbesinin ayak sesleri besbelli.
Neticede, ilk devrimde bir olan halk yedi darbeyi, geri kalan her şey şüpheli.