30 yıl önce de öyleydi, hala değişen pek bir şey yok; yıllardır kendimi şu tartışmanın içinde bulurum, “evet, insan hakları, ekonomi, işsizlik, fakirlik birincil konularımız, peki ya ekolojiye ne zaman sıra gelecek?” Tartışma başlar, derinleştikçe de yalnızlaşırım. Bu hep böyle oldu. Muhabirliğe başladığım yıllarda, ismi “organik tarım” olmadan önce, bu yönde kendi tarlalarında temiz üretim yapan bir grup insanı konu yapmak istediğimde nasıl susturulup tiye alındıysam, şimdi de artık neredeyse banalleşen ve bu etiketle satılan pek çok gıdanın öyle olmadığı bir devirde hala bir başıma kalırım ekoloji tartışmalarında.
Küresel ısınma, susuzluk, kuraklık, çevre kirliliği gibi olgular hep başkalarının sorunu, bizimse hep daha önemli sorunlarımız olmuştur, olmaya da devam ediyor. Betonlaştıkça betonlaşan şehrimizin fiyakalı semtlerine fiyakalı geri dönüşüm konteynerleri yerleştiriyoruz ama sahillerimiz, otoyollarımız, sokaklarımız pet şişelerden geçilmiyor, ormanlarımız cılızlaşıyor. Hala sokağa çöpünü atmak, çevreyi kirletmek “ucuz”, temiz tutmak, korumak ise “pahalı” bir hadise.
Bir süre önce internette yayına giren, küresel ısınma ve çevre kirliliğiyle ilgili ilk dizi olma özelliğini taşıyan “Kanaga” ve o diziden doğan bir parçanın klibi, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan dünyanın halini gözümüze sokup bu konuya dikkat çekiyor. Sözlerini dizinin de baş kahramanı olan değerli oyuncu Mehmet Günsür ve rock müziğin has isimlerinden Hakan Kurşun’un yazdığı ve birlikte seslendirdikleri “What Eye See”, İngilizce ve Türkçe sözleriyle öfke kıvılcımları saçıyor. Klipte, “… Her yerde parçalanmış geleceğin izleri vardı/Asfalt insanım ben damarlarımda beton akar” gibi sözler eşliğinde doğanın katledilişini ve iklim değişikliğiyle ilgili yüz yüze olduğumuz tehlikenin boyutlarını görüyoruz.
Tam bir aile yapımı dizi
Önce henüz duymayanlar için biraz Kanaga’dan bahsetmek istiyorum. Mart’ta yayına giren internet dizisi Kanaga’nın başrolünde Mehmet Günsür var. Günsür dizide bilim insanı Mardin Tamay karakteriyle karşımıza çıkıyor. Aslına bakılırsa, tam bir aile yapımı dizi. Mehmet Günsür’ün annesi Sibel Günsür dizide de annesini canlandırıyor. Bu arada kızı Zeynep Günsur Yüceil tarafından kurulan Hareket Atölyesi'nde de yer alan Sibel Günsür, Kanaga'daki oyunculuğu ile Maverick Awards'da en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü aldı.
Aile yapımı dedim ya, Mehmet Günsur’un eşi ve üç çocuğunun annesi Caterina Mongio dizinin yönetmenlerinden ve dizinin yapımcısı olan, hepimizin ROXY’nin eski işletmecisi olarak da tanıdığı Kaan Yüceil ve Zeynep Günsür’ün Roma Film Akademisi'nde eğitim alan oyuncu ve müzisyen oğulları Yaz'ın annesini, Mardin'in de yakın dostu Mia karakterini canlandırıyor.
Kanaga’nın bir diğer yönetmeni de kısa filmleriyle de tanınan yine aileden bir isim. Kaan Yüceil’in kardeşi Tolga Yüceil. O da diğer aile fertleri gibi Kanaga'nın yapımını üstlenen NNACO'nun kurucu ortaklarından.
Geçtiğimiz haftalarda yayımlanan Kanaga dizisinin Soundtrack’lerinden “What Eye See”nin altında ise güçlü bir müzisyenin imzası var: Hakan Kurşun. Parçanın sözlerini Mehmet Günsür ile birlikte yazmışlar. Davulda eşsiz isim Volkan Öktem, elektro gitarda, Hakan Kurşun ile birlikte parçanın düzenlemesini yapan Hasan Meten bulunuyor. Klibin yönetmenliğini Tolga Yüceil, yapımını ise Kaan Yüceil üstlenmiş.
Dizinin müziği ve ilk klip “What Eye See”
Klipten başlayalım, oradan Kanaga ve çevre meselesine girelim. Klipte, diziden daha agresif bir ton seçilmiş gibi geldi bana.
Mehmet Günsür: Bu parça Kanaga’da, genç bir haktivist (hacker) grubun bir misyona hazırlandığı sırada çalıyor. Bir operasyona hazırlanıyorlar. Parçayı ilk orada duyuyoruz. Birkaç bölüm sonra görüyoruz ki hazırlandıkları operasyon çok büyük. Dünyanın belli başlı meydanlarında kurulan ekranlarda aynı anda bir video yayınlıyorlar. Dolayısıyla parçanın tonu biraz da o grubun enerjisiyle bütünleşti. Oradaki görüntülerin aynısını kullandık. Sözler o görüntülerin üzerine yazıldı, klip de o şekilde çekildi. Bir de bazen böyle agresif olmaya ihtiyaç var.
Yani ‘başka türlü anlamıyorsunuz’ der gibi..
Hakan Kurşun: Öfke var diyebiliriz. Agresyon bence o kadar yok ama öfke var. Yoksa agresyon içeren bir hamle yapmıyoruz davranış olarak. Zaten böyle bir iklimde bizim agresif olmamıza gerek yok. Çünkü ortaya koyduğumuz iş zaten eleştirinin kendisi. Oraya insanları çekiyor olmamız lazım. Dizi zaten neyin ne olduğunu anlatıyor..
Sadece görüntülerde değil, müzikte de duyuluyor o öfke. Rock zaten bir yönüyle de öfkeli değil midir?
Hakan Kurşun: O çalgıyla olan bir interaksiyon, bütün agresyonu çalgıya boşaltıyorsun.
İçeriğine ve sözlere gelecek olursak; ‘tehlike çanları çoktan çalıyor, uyanın artık’ diyorsunuz aslında.
Mehmet Günsür: İşin o kısmı uzun hikaye tabii. Temelde doğayı mahveden şey kapitalizm. Mahvetmemesi için de büyümeyi durdurmak lazım. Çoğaldığımız sürece de çok ütopik geliyor ve şu anda beceremediğimiz bir şey. İdeal durum ama o. Ama dikkat çekebiliriz, insanların zihinlerini açabiliriz. Tıpkı 16 yaşındaki Greta Thunberg’in yaptığı gibi. Onun agresyonu bana çok “Rock’n Roll” geliyor; çok “old school”. İklim değişikliğine dikkat çekmek için yaptığı eylemle kız kendini dünyaya duyurdu. İsveç’te başlattığı okul grevi dünyaya yayıldı. Biz çocuklarla İtalya’da yürüdük onun için. Çocuklara ‘okula gitmiyorsunuz bugün’ dedi ve gitmediler...
Hakan Kurşun: Bizim kuşağımız bir şey yapmalı asıl. Yapan biz olmalıyız, onlar sonra zaten yapacaklar.
Mehmet Günsür: Onlar zaten zorla yapacak…
Kaan Yüceil: Aslında benim çözümlediğim bir şey var. Bu mesele ve bizim bu diziyle yapmaya çalıştığımızı başka bir yere taşımak lazım. Daha popüler bir yere. Bir iş popüler olmadıkça dikkat çekmiyor ve kimse çevre için bir şey yapmayı aklına getirmiyor. Mesela Lenorda di Caprio’nun küresel ısınmanın ve iklim değişikliğinin dünyadaki etkilerini gösterdiği "Before the Flood" belgeseli gibi.
Ondan önce Matt Damon’ın sunduğu, çevre uzmanı ve “Plan B” kitabının yazarı Lester Brown’ın yer aldığı bir belgesel vardı mesela. İklim değişikliğinin gerçekleri, kayıp medeniyetler ve siyasilerin başarısız politikalarının yol açtığı sorunlara işaret ediyordu. Bunlar önemli, yani öyle bilinen, sevilen ve tanınan insanların öncülüğünde yürütülen projeler daha fazla ses getiriyor. Ama asıl yapılması gereken bu konuları herkesin izlediği dizilerin, sinema filmlerinin içine sokmak. Russel Brand de çevre konusunu popülarize etme yolunda harekete geçen isimlerden mesela…
Haklısın, popüler olmadıkça, nişte kaldıkça insanlar harekete geçmeyecek.. Konunun aciliyetini insanlara anlatmak lazım. Ve Mehmet gibi popüler olan ve aynı zamanda sevilip sayılan insanların öne çıkıp böyle işlere ön ayak olması çok önemli. Müzik tarafından bakacak olursak belki de Bulutsuzluk Özlemi’nin çıkıp artık “Acil Ekoloji” diye bir şarkı bestelemesi lazım ama biz eskisinde takılıp kaldık hala.
Hakan Kurşun: Sinema ya da müzik farketmiyor, hepsi farkındalıkla ilgili. Güzel sanatlar yoluyla kendisini ifade etmeye çalışan herkes o farkındalıkla hareket etmeli. Bu konuyu dile getirmek istiyor olması, hissediyor olması, o ihtiyaçta olması ve ifade etmesi lazım. Yani zorla aşk olmaz. Bu bir, ikincisi otosansür devreye girmemeli. ‘Ben bu konuyu işlersem, beni afaroz ederler mi’ endişesi olmamalı. Şu an Türkiye’de birçok bağımsız müzik grubu, isimlerini hemen söyleyemesem de bu konuları çaktırmadan işliyorlar. Biraz interneti tarasak etsek, mutlaka buluruz ama seslerini yeterince duyuramıyorlar. Belki bizim bu çalışmamız bir kapı açacak. Bunu hep birlikte göreceğiz.
Mehmet Günsür: Sadece sanatta da değil, bütün insanların kafalarına bu bilinci yerleştirmek gerekir. Gündelik hayatın içine girmek zorunda çevreci yaklaşım. Politikacıların, belediyelerin, sokaktaki insanların, herkesin. Teşvik de lazım. Ne bileyim, kendi enerjini kendin üretiyorsan -güneş enerijisi gibi- fazlasını devlete satabilmelisin mesela. İtalya’da öyle, diyelim evinin önüne kuyu açıyorsun, suyun fazlasını devlete satabiliyorsun. Artık teknoloji de çok gelişti ve binlerce şekil var ve enerji üretimi çok daha ucuza maledilebiliyor.
Dikkat çekmek önemli. Alternatif enerjileri insanlara anlatmak önemli. Mesela Berlin’in tekno mabedi sayılan “Tresor”da bir Reggae grubu klip çekti. Alternatif enerjilere dikkat çekmek için mekana bir sürü bisiklet soktu ve insanlar orada pedal çevirdiler ve elektiriği bu şekilde ürettiler…
Mehmet Günsür: Kesinlikle böyle şeyler lazım. Durumun ciddiyetini göstermek şart. İnsanlar üzerlerinde bir baskı hissetmeli. Yoksa yol alınamaz. Yani 50 sene sonra artık hiçbir balığın kalmayacağını bilmeleri ve çözüm için kafa patlatmaları lazım.
Hakan Kurşun: Bazı iyi gelişmeler de var. Mesela artık internete girip hava kirliliği raporunu görebiliyoruz. Çevre Mühendisleri Odası hazırlıyor o raporları. Belki bütün bölgeleri kapsamıyor, içinde eksik veriler olabilir ama ölçmeye başlamışlar…
Mehmet Günsür: Mesela bir adım sonrası İstanbul’da ayda iki kere trafiğin limitlenmesi olabilir. Roma’da yapılıyor. Kirli hava seviyesi belirgin ölçüde yükselince belediye tek ve çift plakalı araçların dönüşümlü olarak trafiğe çıkması kararı aldı. Kısacası dünyaya iyi davranmak için süper güçlerin olmasına gerek yok. Dizinin hazırlıklarında eko mimarlarla tanıştık, arkeologlarla tanıştık, tarım ilaçlarına direnen çiftçilerle tanıştık. Hepsi dünyayı kurtarmaya soyunan insanlar.
Hikayemiz de bu. Kanaga sitesinde ekstralara girersen, orada bir sürü röportaj vidomuz da var insanların dünyaya faydalı olabilecek şeylerle yaptıklarıyla ilgili…
Cömertlik projeleri bunlar. Kendini adamanı gerektiren non-profit işler… Tekrar müziğe dönecek olursak, bir sürü müzik festivali oluyor. O festivaller çevre hareketinin bir parçası neden olmasın ya da olmuyor?
Hakan Kurşun: Kesinlike. Barışarock vardı eskiden. Orada çıkıyorduk ve bir şeyler söylüyorduk ama o da kalmadı şu anda.. Biz teokratik bir iklimde yaşıyoruz. Dolayısıyla böyle bir iklimde bizim bu aydınlık isteyen yaklaşımımız çok da olumlu karşılanmıyor.
Mehmet Günsür: Evet ve farkındalık için, işin içine paranın da girmesi gerekiyor. Biraz o büyük abilerin de bu oyuna dahil olması lazım…
“Politically correctness” diye bir şey var ya, yerine “ecologically correctness”i koymak lazım belki de.
Mehmet Günsür: Aynen. Bir şey yaparken, bir şey ortaya koyarken hemen ‘evet ama çevreye nasıl bir faydası olacak’ sorusu gelmeli girişimcilerin aklına...
Peki, bu parçadan sonra yeni bir parça geliyor yakında. O da aynı tavırda olacak sanırım..
Mehmet Günsür:: Evet, o da yine Kanaga’da kullandığımız ve Hakan’ın çok sevdiğimiz 90’lardan bir şarkısı. “Uyanma Vakti Geldi” ismi. Aynı konseptte devam edecek.
Peki bu dizi hep böyle parçaları doğuracak mı bundan sonra?
Mehmet Günsür: Bu dizi inşallah pek çok şeyi doğuracak. Ama tabii ki müzik hepimizin sevdiği ve içinde olduğu da bir şey..
Kaan Yüceil: Aslında şunu da söylemeliyiz. Büyük bir insan kitlesi bize bu dizinin ikinci sezonu olacak mı diye de soruyor. Biz de baktık, tabii ki çok zor. Büyük bir kaynak bulup, bunu internette yayınlayalım dersek bunun ikinci sezonu çekilebilir. Ama onun dışında uzun metraj bir film de olabilir bundan sonra. Yani bir ve ikiyi birleştirerek..
Mehmet, kendi perspektifinden baktığında, Kanaga’da senin varlığın dizinin daha çok duyulmasını sağlamış olmalı. Senin burada yaptıkların sinema ve dizi dünyasındaki başka oyunculara da sirayet edebilir mi sence?
Mehmet Günsür: Edebilir çünkü Kanaga’yı seyreden oyuncu arkadaşlarıma da dokundu bu proje. Bakalım bunun etkilerini de göreceğiz bence. Konuştuğum bir sürü insan çok beğendi ve kafaca kendilerini ait hissettiler. Bir sürü sanat yönetmeni şu bu olsun, ‘abi ikinci sezonda ne kadar destek isterseniz varız’ dediler.
Çok da iyi olur. Çünkü bağımsız bir proje ve kendi imkanlarıyla ortaya çıkmış bir iş. Çevre bilinci olan ve duyarlı olan insanlar gerek ikinci sezonda gerekse uzun metrajda destek olurlarsa gücünü artıracaktır mutlaka.
Mehmet Günsür: Kesinlikle, zaten bu işin içinde yer almak isteyen, karşılıksız destek vermek isteyen insanlar var. Kanaga’nın ikinci sezonu bütün dünyaya yayılacak. Çünkü biz dünyayı kurtaran insanların hikayesini anlatıyoruz ve ‘yalnız değiliz’ kısmını ikinci sezonda göreceğiz. Güney Amerika, Afrika ve Asya işin içine girecek. Aralarında yabancıların da olduğu karakterler çoğalacak ve proje boyutlanacak...