Erdoğan Sağlam

17 Şubat 2021

KDV tevkifatının kapsamı genişletildi, bazı işlemlerde tevkifat oranı artırıldı

KDV'yi tevkifat uygulaması ile doğrudan alıcıdan tahsil edeceksek vergi incelemesine ne gerek var?

Hazine ve Maliye Bakanlığının vergi gelirlerini artırmak için hiç durmadan çalıştığını, yeni kaynak arayışı içinde olduğunu bir süredir yazıyorum.

Bu konuda dün önemli bir adım atıldı, KDV tevkifatının kapsamı ve bazı işlemlerde oranı artırıldı. Bu değişiklik hazineye çok ciddi bir nakit girişi sağlayacaktır.

Vatandaşın doğrudan hissetmeyeceği, özellikle hizmet işletmelerini etkileyecek bu değişiklikleri açıklamaya geçmeden önce KDV'de tevkifat uygulamasını kısaca açıklamak isterim.

Normalde KDV'yi mal veya hizmeti satan vergi mükellefi hesaplayarak alıcıdan tahsil eder. Kendi ödediği KDV'yi düştükten sonra da kalanı vergi dairesine öder. Bu işleyişte KDV'nin hazineye intikali belli bir gecikme ile olur. Mükellefin bilerek KDV'yi geç intikal ettirmesi veya intikal ettirmemesi söz konusu olabilir. Örneğin mükellef naylon fatura kullanarak ödemesi gereken vergiyi ödemeyebilir. Bu durum vergi incelemesi ile tespit edilmediği sürece verginin hazineye intikali sağlanamaz.

İşte bu gecikme ve risk sebebiyle KDV Kanunumuz Bakanlığa, vergi alacağının emniyet altına alınması amacıyla, vergiye tabi işlemlere taraf olanları verginin ödenmesinden sorumlu tutma yetkisi vermiştir (KDV Kanunu 9/1).

TDK, tevkifat sözcüğü için ilk sırada" para konusunda kesintiler", ikinci sırada ise "tutuklamalar" karşılığını kullanmıştır.

Tevkifat, Arapça "vakf" sözcüğünden türemiştir ve "alıkoyma, tutma, durdurma" anlamına gelir, vakf'tan türetilen tevkif'in çoğuludur. Uygulamada aynı anlamda kullanılan "stopaj" sözcüğü ise Fransızcadan dilimize girmiştir.

KDV terminolojisi ile KDV tevkifatını tanımlayacak olursak, KDV tevkifatı uygulaması, teslim veya hizmet bedeli üzerinden hesaplanan verginin, teslim veya hizmeti yapanlar tarafından değil, alıcılar tarafından vergi sorumlusu sıfatıyla kısmen veya tamamen vergi dairesine beyan edilip ödenmesidir.

Yani tevkifat (kesinti) kapsamına alınan işlemlerde KDV, kısmen veya tamamen satıcıya ödenmeyerek alıcı tarafından doğrudan vergi dairesine ödenir. Böylece KDV bir an önce hazineye intikal etmiş olur. Satıcının mağdur olmaması için kesinti oranının KDV yüklenimlerinin üzerinde yük olmayacak şekilde belirlenmesi önemlidir. Kesinti oranı yüksek belirlenirse satıcı yüklendiği KDV kadar KDV tahsil edemez ve iade talep etmek zorunda kalır.

Ne değişti?

Dün yayımlanan 35 no.lu KDV Tebliği ile özetle şu değişiklikler yapıldı:

Ayrıca KDV tevkifatından kaynaklanan iade taleplerinin yerine getirilmesinde, alıcı tarafından sorumlu sıfatıyla 2 No.lu KDV Beyannamesi ile beyan edilen ve tahakkuk ettirilen KDV'nin ödenmiş olması şartının aranacağı belirtildi. (Bu şart vergi dairelerince fiilen zaten aranıyor.)

Sonuçları ne olur?

Yapılan değişiklikleri uzun uzun açıklamak niyetinde değilim.

KDV, diğer vergilerden farklı olarak belirli ve çok başarılı bir sistemle işleyen bir vergi türü…

İndirim mekanizması sayesinde nihai tüketim aşamasından önce mükellefe yük olmuyor. Vergi alacağının güvenliği için istisnai hallerde uygulanması gereken tevkifat uygulamasının genel uygulamaya dönüşmesi sistemi işlemez hale getirir. KDV iade alacakları büyür. Yukarıda belirtiğim gibi kesinti oranı doğru belirlenmezse satıcıların mağdur olması kaçınılmazdır. Zaten indirimli oran uygulaması nedeniyle iade sorunları yaşayan sistemimiz tevkifattan kaynaklanan iadelerle iyice çıkmaza girecektir.

Kanun'un vergi alacağını emniyet altına almak için getirdiği bir düzenleme sanki bütün mükellefler vergisini ödemiyormuş gibi genele teşmil edilemez.

Soruyorum, KDV'yi tevkifat uygulaması ile doğrudan alıcıdan tahsil edeceksek vergi incelemesine ne gerek var?

Tahsilat saiki ile sistemi bozmaya devam ediyoruz!