Engin Biçer

12 Eylül 2015

Nerede kalmıştık?

Fenerbahçe çok pahalı transferler de yapsa, futbolu 'çeneyle oynamaya' devam edecek!

Melo ve Burak krizleri yüzünden 2 haftada 5 puan kaybeden Galatasaray’ı en son Konya’da bırakmıştık. O gece hem Melo hem de Burak Yılmaz kadrodaydı. Çünkü yeni bir kayba kimsenin tahammülü yoktu. İşin tek güzel tarafı; böyle sıkıntılı bir ortamda oynanacak en iyi takım Konyaspor’du. Çünkü Galatasaray (kendi A2 takımını bile) Konyaspor’u yendiği kadar rahat yenemiyordu. Konya’ya tam 17 yıldır kaybetmeyen Galatasaray, o maçı da 4-1 aldı. Ama maçı izlemeyen skora aldanmasın! Çünkü son yarım saati 10 kişi oynayan Galatasaray o maçı kaybedebilirdi de... Ama “sıfırcı hoca Aykut Kocaman” bunu başaramadı!

O gece 11’de olan ve özellikle 2. yarının başlarında Galatasaray’ı adeta sabote eden Melo artık yok! Şükür ki; artık yok!

Melo Galatasaray’a o kadar büyük saygısızlık yapıyordu ki; ona gösterilen tahammüle inanamıyorduk. Taraftar desteğinin Melo’nun arkasında olduğunu bilen Sarı-Kırmızılı yönetim Galatasaray’ın yıpranması pahasına Melo’ya çok sabretti ve sonunda (para da kazanarak) Melo belasından kurtuldu!

Gitti diye arkasından kötü konuşacak değiliz... Melo giderken ardında muhteşem bir “kupa karnesi” bıraktı. Ama bir orta saha oyuncusu olan Melo “asist” ve forvetin yükünü azaltan “sürpriz gol”anlamında o kadar da iyi değildi. Zaten Melo’nun takım arkadaşları tarafından hiç sevilmemesinin nedeni tamamen kendine ve tribüne oynaması; taraftara şirin göründükten sonra asıl işini hiç yapmaması idi.

Galatasaray 4 yıldır “Melo’suz oynamayı” adeta unuttu. İlk zamanlarda bocalayacaktır. Ama onun yerine Selçuk gibi “daha gerçekçi, daha efektif” işler yapan bir orta saha oyuncusunun konması Melo’nun sahte işlerini de tabak gibi ortaya çıkaracaktır.

Melo’dan başka; o gece kadroda olmayan Teles de yok!

Gitti diye onun da arkasından konuşmak gibi olmasın ama... Telles’e “sol bek” diyorsun; bek değil! İleri sürüyorsun; Sneijder ile futbol dili anlamında çok iyi anlaşsa da; forvet de değil! Geriye orta saha kalıyor; Telles orta saha oyuncusu da değil!

Savunma işi İtalyanların işi... Telles gibi bir oyuncuya savunmanın nasıl yapılacağını öğretebilirler mi; bilmem! Şayet öğretebilirlerse, alsınlar, onların olsun... Zaten satınalma opsiyonu da onlarda... Carole Galatasaray için daha gerçekçi bir “sol bek” olacak!

 

O günden bugüne başka neler oldu?

 

Transfer dönemi bitti mesela...

Son hamle transferi olarak “stopere” Denayer, “kaleci dahil her yere” Grosskreutz alındı... “Alınmaya çalışıldı” mı demeliydim yoksa!

Alman futbolcunun transferindeki acemilikler Galatasaray’daki yönetim zaafını tüm çıplaklığıyla ortaya koydu. Takviye anlamında çok doğru bir isim de olsa; sistem arızası bir anda Galatasaray başkanı Dursun Özbek’i “istifası istenen adam” konumuna soktu!

Bir musibet bin nasihatten daha evladır derler...

Grosskreutz işi Galatasaray yönetimi için bir musibettir. Onlar bu olay sonrasında bin nasihatten alamayacağı dersi almıştır. Ama ben “Grosskreutz musibeti” hakkında 2 nasihatte bulunayım... Onlar ister duysun; ister duymasınlar!

Önce iyi tarafından bakıyorum...

Grosskreutz bir Alman ve Almanların son Dünya Kupası’nı kadrosunda yer alan oyunculardan... Galatasaray’ın sonu UEFA Kupası ile biten “kupa yolculuğu” bir Alman’la başlar; yani Derwall’le...

Derwall o yolculuğa kendi gibi Almanlar ve Almanya’da yaşayan “Almancılar”ı  katarak çıkmıştı. Galatasaray uzun yıllardır Alman transfer etmeyi, Alman kafasıyla işbirliği yapmayı unutmuştu. Oysaki Galatasaray ile “Alman mantığı” çok iyi tutmuştu.

Hazır 14 yabancı kuralı çıktı... Galatasaray’ın yürüyeceği yol artık bellidir!

Bu takım 1 Uruguaylı’yı kaldırır; Muslera... “Esas oğlan” olarak Hollandalı Sneijder’i kaldırır... Hatta; Hollanda ve Almanya birbirlerine 2 komşudur. Futbol mantalitesi anlamında dünyanın en önde gelen 2 ülkesidir. Dünyanın en iyi golcüleri hep Hollanda’dan yetişir; en asker oyuncuları da Almanya’dan... Bu ülkeden ekmek yiyen hiçbir Hollandalı ve Alman oyuncu “iş ahlakı olarak” fos çıkmadı. Derim ki;

Galatasaray önümüzdeki yıllarda tüm yabancı kontenjanını Almanya-Hollanda karışımından oluşturabilir! 14 yerliyi de, hem Almanya ve Hollanda’daki gurbetçi gençlerden, kalanını da kendi altyapısından...

Ultraslan’ın muhteşem bir koreografi yaptığı ve Galatasaray’ın 2-0 yendiği Beşiktaş maçı var ya... Galatasaray o maçın analizini çok iyi yapmalı. Evet; maçı Galatasaray kazandı ama; “gurbetçi iskeletli”Beşiktaş, Galatasaray’ı oyun anlamında çok fena ezmişti!

Galatasaray’ın bugünkü hocası Hamza Hamzaoğlu İzmirspor gibi bir 2. lig ekibinden Galatasaray’a geldiğinde Feldkamp ve Hollmann gibi 2 Alman hocanın elinde yoğruldu. Hamza Galatasaray’da çok kalmasa da; gittiği İstanbulspor’da da çok kariyerli Hollandalı hocalarla da çalıştı. Yani Hamzaoğlu Alman ve Hollandalı mantığını  yakından bilir! Amerika’yı yeniden keşfetmenin alemi yok...

Hamza hoca projeksiyonlarını Almanya ve Hollanda liglerine yöneltsin. Hele ki isimsiz gençleri şimdiden bulabilirse, Galatasaray, bu ülkeye 2. bir UEFA Kupası’nı mutlaka getirecektir!

Ben bu sene yapılan Podolski ve Grosskreutz transferine “Şükür... Galatasaray yeniden Alman pazarında” gözüyle bakıyorum. Yeni gelen Alman oyuncunun 3 ay oynayamayacak olması çok büyük sorun değil... O Galatasaray’a asıl 2. yarıda lazım olacaktır!

 

Gelelim işin olumsuz tarafına...

 

Galatasaray taraftarı bi kere şunu kesin olarak bilsin... Bugünkü başkan Dursun Özbek Recep Tayyip Erdoğan’ın adamıdır! Şayet bugün Galatasaray’a başkan yapıldıysa; (sırf Fenerbahçe’yi AK’lamak için) Ünal Aysal’a “operasyon” yapıldığındandır! Aysal’a operasyon yapıldı ve (her ne kadar tercihi Galatasaray kongre üyesi yapmış gibi gösterseler de) onlara seçme şansı bırakmadılar; “Dursun Özbek’i seçin” dediler!

Galatasaray’ın eski Ali Sami Yen arazisinin bugün kimler tarafından büyük bir rant kapısına dönüştürüldüğü herkesin malumu... Galatasaray’ın bugün de oldukça değerli “kupon” arazileri var ve o arsalar üzerinde yapılacak işlerle ilgili kimseye verilmeyen yetki Dursun Özbek’e verildi! Daha başka bir cümle kurmayacağım; zaten bu kadarı bile aklı başındaki Galatasaraylının yeterince tadını kaçıracaktır!

Ama buna rağmen...

Kimsenin icraatini görmeden “filmin sonun görmüş gibi” konuşmayacağım!

Dursun Özbek Galatasaray liseliymiş ama; Galatasaray’a yönetici olana kadar kimsenin tanımadığı bir isimdi. Piyasaya neden sürüldü; en iyi kendisi bilir!

Onun başkan olması bütün Galatasaray ananelerine de aykırıdır! Tamam; Ünal Aysal da öyle yetişmedi ama... Faruk Süren... Özhan Canaydın... Mehmet Cansun ve Adnan Polat... Bu isimlere bakın; hepsi Alp Yalman’ın yanında adeta asker gibi Galatasaray başkanlığına yetiştirildiler!

Oysa Özbek öyle mi?

6 ya da 8 ay Duygun Yarsuvat yönetiminde bulundu ama... Onda bile herkes Duygun Yarsuvat’ın “geçici” başkan olduğunu biliyordu. Sanki o yönetimde çok sivrilmiş gibi; Dursun Özbek “kalıcı”başkan olarak pompalandı. Bu kadarı bile size yeterince garip gelmiyor mu?

Devam edelim...

Dursun Özbek’in Galatasaraylılığından zerre şüphe etmiyoruz. Hatta... Ne zaman futbol konuşsa; topu görse bomba diye karakola götürecek bir adam olmadığını da anlıyoruz. Ama başka bir şey daha var... Bu Dursun Özbek yönetimi çok zayıf bir yönetim! Bu yönetim henüz spor basınının nasıl okunacağını bile bilmiyor! Kim hangi manşeti neden atar; Galatasaray taraftarı nasıl yönlendirilir; başta başkan, bu yönetim komple bundan bihaber!

Galatasaray bu kadar zayıfken; 3 Temmuz 2011’den bu yana Fenerbahçe 2 kongre yaptı.

10 bin üyenin katıldığı kongreden 7500 kişi; 7500 kişinin katıldığı kongrede 5000 kişi yeniden “Aziz Yıldırım” dedi. E kongre üyesi öyle deyince Aziz Yıldırım da ilk kongrede Mahmut Uslu’yu, diğerinde Murat Özaydınlı’yı yönetimine aldı. Bunun anlamı şudur:

Futbol camiası daha da gerilecek!

Fenerbahçe yönetimi çok pahalı transferler de yapsa, futbolu asıl “çeneyle oynamaya” devam edecek!

En büyük rakibinin (hele Şampiyonlar Ligi’nde 2 çok sert ön eleme ile oranın artık hayal olduğu gerçeğini gördükten sonra) başka türlü davranmasını bekleyemezsin!

Hem başka yol bilmezler; hem de iktidar tarafından yeterince şımartılmışlar.

Hoş; geçen sene de sonu 4. yıldızla biten şampiyonluk mücadelesi “hakemleri canıyla tehdit eden” bir başkana sahip Fenerbahçe ile...

“Layık değilsek şampiyon olmayalım. Helal değilse o şampiyonluk bize nasip olmasın” diyen Hamza hocalı Galatasaray’ın mücadelesi idi ve sonunda canla tehdit eden şampiyon olmadı.

Ama...

Bu sene öyle olmaz!

O yüzden de Galatasaray kendi “çene ile oynayacak” oyuncularını bulmalı!

Bulabilir mi?

Bence çok kolay! Çünkü geçen seneki “geçici” yönetimde bu şartlara uyan isimler vardı!

Galatasaray’ın elinde çeneyle oynama işini mükemmel yapacak bir isim var. Kim mi o? Geçen seneki başkan Duygun Yarsuvat!

Yarsuvat öyle bir isim ki; hem seviyor, hem dövüyor! O döverken tokatladığının canı bile yanmıyor! Yani Galatasaray’ın “konuşan yüzü” yapılmış bir Duygun Yarsuvat hem ortamı germez; hem de ortamı germeye oynayanları dizginler!

Galatasaraylının Duygun Yarsuvat isminin geçtiğinde tüylerinin diken diken olduğunu biliyorum. Ama buna gerek yok. Çünkü başkanlıktan ayrıldıktan sonra kendi açıklamalarından anladık ki;

Yarsuvat’ın Korcan’ın kız kardeşine giden mini cooper’lardan da haberi var; Fenerbahçe’nin futbolu masa başında oynadığından da!

Geçen seneki “geçici” yönetimde olan ve bugünkü yönetimde de mutlaka olması gereken bir isim de Hamdi Yasaman!

Yasaman ilerlemiş yaşına rağmen genç Galatasaraylının nabzını tutabilen bir isim. Sözünü budaktan esirgemiyor; gerekirse pattadanak şikeciye “şikeci” diyor!

Ortamı savaş ortamına çevirsinler demiyorum...

Ama Galatasaray bunu yapmazsa bu seneki Fenerbahçe ile mücadele edebileceğini aklının ucundan bile geçirmesin!

Ve madem futbolcu onu çok seviyor... Yorulan kalbine rağmen Abdürrahim Albayrak’a da “sefer görev emri” çıkartılmalı.

Yoksa bu Galatasaray yönetimi, bu sene taraftarına saç baş yoldurur!

 

Başka ne oldu bu milli maç arasında?

 

Aziz Yıldırım’la Ergin Ataman kavgası patlak verdi. Patlak mı verdi; yoksa özenle piyasaya mı sürüldü? Bence ikincisi...

Şayet tahmin edilen sonuçlar alınsaydı bugün bambaşka bir spor iklimi içindeydik. Şayet işler hesaplandığı gibi yürüseydi; bugün tam bir Galatasaray-Fenerbahçe savaşının içine çekilecektik!

Avrupa Basketbol Şampiyonası’na giderken öyle bir zorlu gruptaydık ki; “Bu takım sadece İzlanda’yı yener” diye düşünenler Ergin Ataman’a “Ahlaki sorunları var” diyerek savaş açıp istifasını istediler. Ataman “ya Galatasaray ya milli takım” demeli imiş!

Sebep?

Geçmişte bi maçta Fenerbahçe havlusu tekmelemiş!

Peki Ataman milli takımda kalmayı tercih etse Fenerbahçe havlusunu tekmelememiş mi olacak?

Bi de diyorlar ki;

“Zaten bi dahaki senenin basketbol takvimi bir hocanın hem milli takımı hem de Galatasaray’ı çalıştırmasına müsaade etmiyor!”

Diyelim ki öyle...

Bunun tasası neden Galatasaray başkanını tutmuyor da, Fenerbahçe başkanını tutuyor?

Ne güzel işte; tarihinizin en şaşaalı takımın hem de 6 kişiyle (!) 92’lik yapabilen bir hoca; hem Galatasaray’da hem milli takımda bir oraya bir buraya koşturacak...

Sizde bunun sefasını sürsenize!

Havlu bahane!

“Asıl plan” şahane!

Oynanan oyunun adı şudur:

Bugün tüm milli takımlar Galatasaraylı hocalara, Galatasaray’ın hocalarına emanet! Hiç birini de Galatasaray teklif etmedi. “Dardayız” diye hep federasyonlar talep etti.

Kişisel davalarının da yaklaştığı bu tarihte Aziz Yıldırım’a saldıracak bir düşman lazımdı. Ergin Ataman’ı da “tam dişine göre” görmüştü. Ama hem alınan iyi sonuçlar, hem de Galatasaray’ın cılız resmi site açıklamalarıyla da olsa hocasına sahip çıkması o çatlak sesleri “şimdilik” susturdu.

Hiç endişeniz olmasın; 12 Dev Adam’ın kaybettiği ilk maçtan sonra gene sahne alacaklar!

Başka?

Askerden kaçan başkan ile, milli maçtan kaçan takım kaptanının aynı camiadan çıkması tesadüf mü; bilmem... Ama şu kısa milli maç arasında çok önemli başka bir detay daha yaşandı. Öyle bir olay yaşandı ki; hedefteki Galatasaray hocalarının Ergin Ataman ve Ekrem Memnun’la sınırlı kalmadığını, Fatih Terim’e bile “kumpas kurulduğunu” gördük!

Ne mi oldu? Nasıl mı oldu da; Fatih Terim’in kuyusu kazıldı?

Fenerbahçe’nin Topukyaylası kampını hatırlar mısınız?

Sakal kesip 3-5 kilo verdikten sonra bambaşka bir Volkan olduğunu iddia eden Volkan Demirel’in ağzından geleceğe yönelik:

“Bu sene bambaşka sezon olacak” vaadini duydunuz mu?

Bunu duymuşsunuzdur!

Peki aynı Volkan’ın; “Geçen sene milli takımda çok ciddi bir travma yaşamış; Fatih hocama ‘beni artık milli takıma çağırmayın’ demiştim. O bir öfke anıydı ve sonrasında çok pişman oldum. Sizlerin aracılığıyla; (o da uygun görürse,) Fatih hocamdan beni milli takıma almasını talep ediyorum” dediğini duydunuz mu?

Duymadınız!

Bunu ne zaman dediler?

Letonya maçında çok hayati 2 puan kaybedildikten hemen sonra... En kritik Hollanda maçına da saatler kala!

Bunun anlamı neydi?

Fatih Terim’in Volkan’ı milli takıma almayacağını biliyorlardı. Ama “Biz oyuncumuzu göndermeye hazırız” diyerek hem milli göreve çok yanıp tutuşuyorlamış havası verdiler; hem de olası bir Hollanda kaybından sonra Galatasaraylı bir hocayı paçavraya çevirmenin yolunu açtılar!

Hesap şuydu:

Terim Volkan’ı çağırmaz. Milliler Hollanda maçını kaybeder, Ergin Ataman ve Ekrem Memnun’dan sonra başka bir Galatasaraylı hocanın daha koltuğunu sallarız! O koltuktan kalkarlarsa da “Fenerbahçe istemediği için ayrılmak zorunda kaldılar” havası veririz!

Plan buydu... Ama Fatih Terim de bu badirelerden o kadar çok atlattı ki; hem Aziz Yıldırım-Volkan Demirel ikilsisinin oyununa gelmedi; hem de kazanarak elini daha da güçlendirdi.

Bu ikiliye sorulacak soru bellidir:

1-      Volkan Demirel’in milli görev için yanıp tutuştuğu Hollanda maçına 2 günden az bir zaman kalmışken mi aklınıza geldi?

2-      Diyelim ki öyle oldu. Bunu bir telefonda Terim’e iletemez miydiniz? Neden bu işi basın önünde dillendirip hem Terim’i hem de milli futbolcuları ateşe attınız?

3-      Volkan Demirel başkanının bu oyununa (bilerek ya da bilmeyerek) alet olarak takım arkadaşlarının alın terine saygısızlık etmedi mi? Volkan Babacan, Onur Kıvrak ve Mert Günok en az Volkan Demirel kadar bu işi yapabilen kaleciler değil mi?

4-      Volkan Demirel madem bu kadar iyi kaleci ve milli takıma çağrılmayı hak edecek formda; neden kendi takımını Şampiyonlar Ligi’ne sokamadı? Ya da onunla sahaya çıkmış milli takımın hep kazandığı vakiydi de; biz mi bilmiyoruz? Şayet kalede Volkan varsa galibiyet garanti midir?

5-      İşin asıl önemli noktası şu: Diyelim ki Volkan milli göreve dünden hazır... Peki Türk halkı Volkan Demirel’i milli takım kalesinde görmeye hazır mı? Daha bir önceki Hollanda maçında Emre Belözoğlu oynama niyetiyle sahaya çıkarıldı da; taraftardan gelen “Bu adamla gelecek galibiyeti bile istemiyoruz” tepkisi yüzünden kadrodan çıkarılmadı mı? Sakalını toplatmak ve 3-5 kilo vermek Volkan Demirel milli taraftar gözünde sevimli kılar mı?

Aziz Yıldırım ve Volkan Demirel gelecek günler için savaş verilecek bir cephe açmak istediler. Ama 3-0’lık Hollanda galibiyeti hem Yıldırım’ı hem de kaleci Volkan’ı şarampole yuvarladı!

Bunları anlatıyorum ki;

Daha bir Grosskreutz transferini kusursuz bir şekilde bitiremeyen “acemi” Galatasaray yönetimini “yukardaki” nelerden korumuş; daha iyi kavrasınlar istiyorum.

Peki Aziz Yıldırım Galatasaray üzerinden böyle bir kavgaya neden ihtiyaç duyar?

Çünkü mahkemesi var!

Gördü ki Galatasaray’a saldırması kendi taraftarı gözünde ona prim yaptırıyor; o da hep aynı taktiği kullanıyor!

Fenerbahçeliye soruyorsun:

“Onun döneminde hep Galatasaray şampiyon oluyorsa Aziz Yıldırım’ı neden hala savunuyorsun?”

“Tesis yaptı” diyor...

Tamam, tesis yaptı da, o tesislerden “insan” yetişiyor mu?

Tesis yapmanın amacı insan yetiştirmektir! Fenerbahçe’de tek adam olmuş Aziz Yıldırım kafasının o tesislerden insan yetiştirebildiğini gören var mı?

Daha da önemlisi; neden yetişmez?

Milli takımların hepsinin Galatasaraylı hocalara emanet edilmesi tesadüf müdür? Fenerbahçe’nin hem sporcu hem de hoca anlamında elle tutulacak tek bir adam çıkaramaması ve ısrarla“Barcelona’ya kadar yükselmiş bir Galatasaray ürünü” Arda Turan’ın peşinde koşması tesadüf müdür?

İnsan ister istemez Cevad Prekazi’nin;

“Ne zaman Galatasaray iyi; milli takım da iyi... Ne zaman Galatasaray kötü, milli takım da kötü” sözünü hatırlıyor!

Bizim aklımıza gelen Aziz Yıldırım ve Fenerbahçelinin aklına gelmez mi?

Geliyor elbette...

Galatasaray’ın (milli) hocalarına saldırmanın altında bu ruh hali yatmaktadır!

Şu kısacık milli maç arasında başka “tarihi değer taşıyan” ne oldu?

Antalyaspor maçını son dakika golüyle kazanan Fenerbahçe’de başkan Aziz Yıldırım’ın o stres içinde  “Sonunda sahaya inip bir hakemi tokatlayacağım ve takımı çekip hadi şimdi ne yaparsanız yapın” dediği yazıldı. Önceleri yalanlanmayan bu sözler yüzünden TFF soruşturma açmışken Yıldırım bir mektup yazarak:

“Duymadığınız sözler yüzünden bana ceza veremezsiniz? Bu ancak padişahlıklarda olur” demiş! Ve çok da güzel bir laf etmiş!

Aziz Yıldırım’ın “padişahlık” benzetmesi boşuna değildir!

Çünkü aynı Aziz Yıldırım çok iyi biliyor ki; şayet Fenerbahçe camiası bir “padişahın” (!) ardına gizlenmiş olmasaydı; o kupa(lar) o mahkeme kararlarına rağmen hala o müze(ler)de durmazdı!

Cezaya gelince padişahlık sistemine karşısınız;

Ama 2010-11 şampiyonluğuna gelince padişahın ardına sığınıyorsunuz!

Hani Ergin Ataman’a açtıkları cephede milli takım hocasını “ahlaksız olmakla” suçlamışlardı ya...

“Eveeet, CAS Gerekçeli Kararları geldi. Kararlarda LEHİMİZE birçok madde var” sözü aynıyle Mahmut Uslu’ya aittir...

Peki o söze rağmen o kararlar neden hiç açıklanmamıştır?

Fenerbahçe taraftarlarının bu lehte (!) kararları bilme hakkı yok muydu?

Diyorum ki; o kararlar bi açıklansa da; Ergin Ataman’a “ahlaksız” diyenlerin de ne kadar ahlaklı adamlar olduğunu bir görsek!

Çok şey değişmiyor futbolumuzda... Hangi büyük futbolcuyu alırsan al; çark hep aynı işliyor!

Geçen sene hakemleri “canıyla” tehdit ediyorlardı. “Bu stada girerler ama çıkamazlar, çünkü taraftarımız sahaya iner, onları parçalar” diyorlardı. Geçen sene hakemler canıyla tehdit ediliyorken;

Bu sene de “tokatlanmakla” korkutuluyor!

Durumun vahametinin farkındalar mı bilmem ama... Galatasaray yönetimi bence bu durumu acilen kavramalı!

Çünkü öyle zor bir durumdasınız ki; Şampiyonlar Ligi’nde Barcelona ile kapışıyorsunuz. Oraya uyum sağlamak zor değil! Çünkü UEFA kuralları ve “biraz medeniyet” sizi oraya hemen adapte ediyor.

Barcelona da artık bi garip! Adamlar seni 8-0 yeniyor... Ama neye kafa takıyor, biliyor musunuz?

Şayet oyun içinde 8-0 yenmesine rağmen faul oranlarında rakipten fazla çıkıyorsa o galibiyet Barcelona’ya yön verenlerin İÇİNE SİNMİYOR!

Orada bu kadar asil bir rakiple karşı karşıyasınız!

Ama “annenizin ligi”ne dönüyorsunuz...

Yok; “tokatlarım” demeler... Yok; “Giremezsiniz... Tek parça çıkamazsınız” demeler...

Ama aynı Fenerbahçe UEFA organizasyonuna çıkıyor... Resmi siteden şu açıklama yapılıyor:

“Sakın ha nefes bile almayın. Yoksa UEFA bizi yakar!”

Sonuç:

Son 5 sezonun özeti ve şu 1 haftalık milli aradan alınması gereken ders nedir?

Bu ülkede padişahlık bitmeli!

Daha da önemlisi;

Bu ülkede sırtını padişaha dayayanlar silkinip kendine gelmeli!

Hem “Cumhuriyetim” diyeceksin; hem de padişahlıktan besleneceksin...

Olmuyor...

Hiç şık durmuyor!