"Yetişkin olmanın süper bir şey olacağını zannedersin ama yavaş yavaş dibe vurursun. Önce farkına varmazsın, her şey lisede seçtiğin derslerle, daha çok fizik ve matematikle başlar. (…) Sonra gelecek için yapabileceğin seçimler sen farkında olmadan bertaraf edilir ve aceleyle verilmiş kararlar girdabında dibe doğru gitgide hızlanarak batarsın, ta ki dünya üzerinde konusunu anlayacak ve umursayacak yirmi beş kişiden biri olacağın çok özel bir mesele hakkında doktora tezi yazacak hale gelene kadar."
Böyle anlatır Simone, kardeşi Isidore'a, yaş ilerledikçe insanın seçme şansının ve manevra kabiliyetinin azaldığını açıklayan huni metaforunu. Camille Bordas'ın Birlikte Yaşamanın Yolları romanının baş karakteri Isidore ya da ailesinin seslendiği şekliyle Dory ya da kendisinin tercih ettiği biçimiyle Izzie, Mazal ailesinin altı çocuğunun en küçüğüdür. Fransa'nın küçük bir kasabasında yaşayan bu aile, öyle "sıradan" bir aile değildir. Bütün kardeşlerinin olağanüstü akademik başarılarının yanında, Isidore'un sıradan çocukluğu bir başarısızlık simgesi gibi parıldar. En çok da Isidore'un zihninde
Eğitim hayatları sınıfları ikişer-üçer atlayarak, 23 yaşında doktora sahibi olarak, odalarına kapanıp derslerine çalışarak geçen kardeşlerinin yanında Isidore, entelektüel faaliyetlere görece uzak, duygusal zekâsı ile yaşamının 12. yaşını keşfetmeye meraklı bir çocuktur. Bu nedenle olguları kitaplardan değil de yaşamın içinden anlamaya çalışır. Ailenin diğer insanlarla en fazla iletişim kurabilen, en sosyal üyesidir bir bakıma. Akademik zihnin her şeyi kategorize eden yapısından hoşlanmaz, deneyime önem verir.
Birkaç ayda bir gerçekleştirdiği evden kaçma girişimleri bu deneyim tutkusuyla bağlantılıdır. Bazen evden kaçtığını ailesine haber vermeyi unuttuğu, bazen de Alp Dağları'nı bisikletle aşmanın zor olacağını fark ettiği için yarıda keser bu kaçma girişimlerini. Babasının ölümünün ardından ise zihnen de uzaklaşır bu fikirden, çevresine yönelir. Sürekli iş seyahatinde olan, aileyle güçlü bir bağı olmayan babanın ölümü ailede ufak bir dalgalanma yaratır sadece. Kısa bir teselli döneminin ardından, herkes kendi odasına ve işine çekilir. Isidore ise odasından çıkmaya çalışır. İntihara meyilli okul arkadaşı Denise, Fransa'nın en yaşlı insanı Daphne, ablasının mektup arkadaşı Rose, Almanca öğretmeni Coffin derken Dory'nin temas ettiği, dünyalarını anlamaya çalıştığı insan sayısı çoğalır. Ablasının "adını doğru düzgün yazamayan birisinin duygularını nasıl incitebilirsin?" diyerek aşağılayıp kendisinden uzaklaştırdığı Rose'da yaşama dair birçok ayrıntı bulur örneğin.
Büyüyünce ne olacağını ciddi bir şekilde düşünmemiş olan Isidore, babasının Almancaya olan düşkünlüğünün de etkisiyle, bir nebze de kolayına geldiğinden, Almanca öğretmeni olmak istediğini açıklar. Aslında bu ailesinin de ilgilenmediği bir konudur. Kendisinden 18 ay büyük olmasına rağmen birkaç sınıf üstünde olan Simone hariç. Onun kardeşine bulduğu iş, kendi biyografisinin yazarlığıdır. İleride büyük bir romancı olması kaçınılmaz olan bu küçük kız, kardeşini kendisiyle söyleşiler yapmaya zorlar. Ancak her söyleşi, Simone'un kendisine yarattığı dünyanın sınandığı diyaloglara dönüşür.
"Bazen kendimi hoşgörü yoksunu çocuklar yetiştirmişim gibi hissediyorum. Sadece dünyanın geri kalanını eleştirmek için kaldırıyorsun kafanı kitaplardan" diye yakınır bir yerde anne. İlerleyen bölümlerde Isidore, "Berenice'in nasıl olup da hissetmediğini anlamadım. Yanımdaki kişi üzgün olduğunda ben bunu hep hissederdim" diyerek yankılar annesini. Babasının ölümünü, kayıp sonrası aile ilişkilerindeki davranış kalıplarında gerçekleşen dönüşümleri inceleyen bir tez konusu olarak ele alan abisini de anlayamaz. Kendisinin deneyimlediğini, abisi, bilimsel araştırmasının nesnesi olarak görür ancak. Onunla aynı odayı paylaşan diğer abisi ise tezin konusundan bihaberdir.
Kardeşler, içerisine girdikleri akademik sarmalda, doktora sonrası dünyanın pek parlak olmadığını idrak edip, ikinci doktoranın yolunu tutar, yani gerçeklerden kaçmak için daha fazla akademik kariyere odaklanırken; Isidore akranlarına nazaran iyi veya kötü çok daha fazla deneyimin içinde bulur kendini.
Birlikte Yaşamanın Yolları, kendi yolu yordamını fetiş haline getiren, kendi kendisiyle ilgilenme gafletiyle anlamlandırmaya çalıştığı hayattan kopan çilekeş bir entelektüel tahayyülün eleştirisi bir bakıma. Duygusal zekâyı kötürümleştiren, çocukluk çağında bile çocukluğu hor gören bu tahayyüle mahkûm olmadığımızı, ikisinin arasında daha üretken, daha keyifli alanların olduğunu söylüyor bize Bordas. Bunu da bu romanıyla en iyi şekilde kanıtlıyor.