Emre Çalışkan

06 Eylül 2014

‘Yeni Türkiye’ NATO üyesi kalmalı mı?

Türk dış politikasının bölgedeki en yakın müttefiki Katar ile sınırlanmış durumda

NATO, Ukrayna ve İŞİD krizi gölgesinde İngiltere’nin Galler Bölgesi’nde tarihi bir toplantıya ev sahipliği yapıyor. Bazı uzmanlar son dönemlerde NATO’nun yeniden önem kazandığına işaret ediyor. Peki, Türkiye, NATO ile ortak değerleri paylaşıyor mu? Türkiye hala NATO üyesi kalmalı mı?

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, NATO, 1949 yılında 12 üye ülkenin katılımı ile kuruldu. Türkiye, Adnan Menderes hükümeti döneminde meclis kararı ile Kore Savaşı’na asker göndererek NATO’ya üye olma niyetini ilk kez ifade etti. Daha sonra 1952 yılında da Yunanistan ile beraber NATO üyesi oldu. Soğuk Savaş döneminde bu iki ülke NATO’nun Sovyet Rusya’ya karşı ön cephesinde yer aldı.

NATO üyeliği Türkiye’ye sadece Batı Bloğu’nun bir parçası olmasını sağlamadı, Türk iç siyasetinde de büyük etkisi oldu. Roger Paul Nye’a göre Türkiye’de asker-sivil ilişkileri Kore Savaşı ve Türkiye’nin NATO’ya katılımı ile değişti. Türk ordusu NATO üyeliği sonrasında özgüven kazandı ve Batı ile olan ilişkisini yeniden tanımladı. Nye’a göre bu şekilde 1945’e kadar kışlada olan asker Türk siyasetinde etkin bir aktör haline geldi.

NATO üyeliği Türkiye ile ABD ilişkilerinde de özel bir sayfa açtı. Zamanla bölgede ABD’nin stratejik müttefiki olacak Türkiye’de ABD etkisi giderek görünmeye başladı. Bu beraberinde ABD karşıtlığını da getirdi.  Bu karşıtlık 1969’ta ABD 6. Filosunun protestosuna ve Ankara Büyükelçisi Robert Komer’in ODTÜ’de aracının yakılmasına kadar ulaştı. Bu iki olay 12 Mart öncesindeki önemli gelişmeler olarak da gösterilir.

Ankara’nın ABD ve bir anlamda NATO ile ilişkilerinde ilk kırılma Türkiye’nin Kıbrıs müdahalesi sonrasında geldi. 1974 yılındaki Kıbrıs harekâtı sonrası Türkiye’ye yönelik askeri ambargo kararı alındı. 1978 yılına kadar devam eden bu karar sırasında Türkiye kendi savunma sanayisini kurmaya karar verdi.

Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinde asker de önemli rol oynadı. Türk ordusunun üst düzey kademesi NATO üyesi ülkelerin akademilerinde eğitim aldı ya da bizzat NATO karargâhlarında görevlendirildi. Bu özel ilişki 1980 ve 1990’larda Türk siyasi tarihinde “bizim çocuklar darbe yaptı” ya da “ABD istemezse Türkiye’de darbe olmaz” ifadeleri ile karşılık bulacaktı.

 

Soğuk Savaş sonrası

 

Soğuk Savaş sonrası Türkiye’nin gerek NATO gerek ise ABD için önemi göreceli olarak azaldı. Türk dış politikası da NATO üyeliğinden AB üyeliğine doğru bir yön değişikliğine gitti. 1980 sonrası Türk siyasetinde giderek güçlenen işadamları, bürokratlar gibi aktörler de Türkiye’nin AB sürecini yoğun bir şekilde destekledi.

Türkiye’nin NATO ile ilişkilerinde en önemli kırılma ABD’nin Irak’ı işgali oldu. O dönemde “Kuzey Irak’ta PKK tehdidiyle” mücadele edilmediğini söyleyen Türk ordusunda NATO ve ABD ile işbirliğine karşı bir görüş ayrılığı yaşanmaya başladı. Hatta bu, öyle bir noktaya ulaştı ki 2002 yılında dönemin MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç, Türkiye’nin Rusya ve İran ile işbirliği yapması gerektiğini söyledi. Wikileaks belgelerine göre Türk ordusu içindeki NATO karşıtı tutum sadece Kılınç ile sınırlı değildi. Türk Silahlı Kuvvetleri NATO yanlıları, Avrasyacılar ve Ulusalcılar olarak üçe bölünmüştü.

Son dönemlerde NATO’ya olan tepki sadece asker ile sınırlı değil. Türkiye’nin uçağının Suriye tarafından düşürülmesi sonrasında NATO’nun müdahil olması gerektiği yönündeki çağrıların yanıtsız kalması da Ankara’da hayal kırıklığı yarattı. Türkiye, Suriye ve Irak krizlerinde yalnız bırakıldığını düşünüyor.

Türkiye-ABD ilişkilerinde son dönemlerde soğukluk yaşanıyor. Bir zamanlar Obama’nın en güvendiği devlet liderleri arasında saydığı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile 15 aydır hiç görüşmedi. Erdoğan başbakanlığı döneminde Obama ile telefon ile bile görüşemediğinden dert yanmıştı.

NATO cephesinde Türkiye’ye karşı sorgulama da var. NATO üyesi ülkeler tarafından ciddi bir güvenlik tehdidi olarak ilan edilen IŞİD militanlarının halen Türkiye üzerinden Suriye’ye geçiyor olması ve öncesinde Türkiye’nin buna uzun süre göz yumması Batılı devletlerce sorgulanıyor. Bu güvensizliğin en somut örneği Türkiye’nin dinlenmesi iddiaları ile su yüzüne çıktı.

Sıfır sorundan sıfır ortağa doğru ilerleyen, fakat hükümetin deyimi ile değerli yalnızlık olarak değerlendiren, Türk dış politikasının bölgedeki en yakın müttefiki Katar ile sınırlanmış durumda.

Son zamanlarda asker ile hükümet kanadının NATO ve Batı değerlerinden bu kadar uzaklaştığı bir ortamda Türkiye’nin daha doğrusu yeni Türkiye’nin de NATO üyeliği sorgulanması gerekmez mi?

Twitter- @calemre