Emrah Akın

06 Ağustos 2020

Dijital vergiyle Covid - 19 günlerinde tanıştık

DHV’nin oranı tüm dijital hizmetler için istisnasız yüzde 7,5 olarak tespit edilmiş durumda. Bu oranın genelde diğer dünya örneklerinde gördüğümüz yüzde 2-3 oranlarından ciddi manada yüksek olduğunu belirtelim

Dijital dünyanın vergilendirilmesi konusu uzun zamandır ulusal ve uluslararası vergi otoritelerini meşgul eden bir konu. Konu o kadar önemli ki OECD 2013 yılında açıkladığı BEPS (matrah aşındırma ve kar aktarımı) Eylem Planı’nın 1 numaralı eylem planını "dijital ekonominin vergilendirilmesi" başlığına ayırmış durumda. OECD’nin 2013’te attığı bu adım -dijital ekonominin vergilendirilmesi bağlamında- uluslararası bir konsensüse ve çözüme maalesef henüz ulaşamadı bu nedenle dijital hizmet vergisi konusu ülkelerin tek tek çözüm aradıkları bir alana dönüştü. Türkiye de vergi sistemine 7194 sayılı Kanun "Dijital Hizmet Vergisini (DHV)" ekledi ve Mart 2020 itibariyle de bu vergi yürürlüğe girdi. Ülkelerin dijital dünyayı vergilendirme çabaları elbette son derece isabetli; ancak uluslararası bir çözüm bulunmadan atılan bu tekil adımların başka ciddi ekonomik ve mali komplikasyonlara neden olabileceğini de görmeye başladık. Konu hakkında 2 Haziran’da ABD Ticaret Temsilciliği Ofisi’nin (Trade Representative Office) duyurduğu, dijital hizmet vergilerine karşı rekabet soruşturmasına Türkiye’nin de dahil edilmiş olması bunun en güzel örneği.

Dijital Hizmet Vergisi uygulamamıza yakından bakalım…

1 Mart 2020 itibariyle vergi dünyamıza giren Dijital Hizmet Vergisi "konu" bakımından dünyadaki en geniş kapsamlı örneklerden birisi. Özetleyecek olursak DHV’nin konusu;

Verginin mükellefleri "dijital hizmet sağlayıcıları" olarak tespit edilmiş; ancak bu hizmet sağlayıcıların Türkiye’de elde ettikleri hasılatın 20 milyon TL’den ve dünya genelinde elde ettikleri hasılatın da 750 milyon Euro’dan fazla olması gerekiyor. Bu kısmın dünya uygulamaları ile paralel olduğunu söylemek mümkün. Dijital hizmet sağlayıcılarının, "tam mükellef" olup olmamasının, dar mükellef olmaları halinde ise söz konusu faaliyetleri Türkiye’de bulunan iş yeri veya daimi temsilcileri vasıtasıyla gerçekleştirip gerçekleştirmemesinin dijital hizmet vergisi mükellefiyeti üzerinde etkisi yok. Dijital ekonominin vergilendirilmesi çabalarında temel motivasyon noktası, dijital hizmet sağlayıcıların "kaynak ülkede" vergi ödenmemesi olarak karşımıza çıkıyor. Bu açıdan bakınca, ülkemizde mükellef olup halihazırda vergi ödeyen hizmet sağlayıcıların da DHV kapsamına alınmış olması aslında ciddi bir handikap.

DHV’nin oranı tüm dijital hizmetler için istisnasız yüzde 7,5 olarak tespit edilmiş durumda. Bu oranın genelde diğer dünya örneklerinde gördüğümüz yüzde 2-3 oranlarından ciddi manada yüksek olduğunu belirtelim. Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu oranı iki katına kadar arttırmaya veya yüzde 1’e kadar düşürmeye yetkisi bulunuyor; ancak bu yetki henüz kullanılmadığı için tüm dijital hizmetler yüzde 7,5 oranına tabi tutuluyor.

DHV’nin çifte vergilemeyi önleme anlaşmaları (ÇVÖA) karşısındaki durumunun da kafa karıştırdığının altını çizelim. Türkiye’nin yaklaşımının, DHV’ni bir "dolaylı vergi" olarak konumlandırarak ÇVÖA kapsamı dışında tutmak olduğu düşünüldüğünde; verginin mükelleflerinin ciddi bir çifte vergileme sorunu ile karşı karşıya kalabileceklerini de söyleyebiliriz.

ABD ile neden karşı karşıya geldik?

Ülkeler tek tek dijital hizmetlere yönelik vergiler tanımlandıkça, bu vergilerin müstakbel mükellefi olan şirketlerin birçoğunun konumlandığı ABD ile bu ülkeler arasında çekişmeler gündeme gelmeye başlıyor. İthalat vergileri üzerinden süren bu gerginlikler vergi sistemlerine benzer vergiler tanımlamayı düşünen ülkelerin bu yöndeki kararlarını ertelemelerine neden oluyor. 2 Haziran’da ABD Ticaret Temsilciliği Ofisi’nin (Trade Representative Office) duyurduğu, dijital hizmet vergilerine karşı rekabet soruşturmasıyla Türkiye de mercek altına alınmış oldu.

Soruşturmayla, yürürlüğe sokulan DHV’nin haksız bir vergi uygulamasına yol açıp açmadığı ile Amerikan şirketleri bağlamında herhangi bir ayırımcılık içerip içermediği araştırılacak. DHV’den etkilenen tüm taraflar da konuya ilişkin yorum ve/veya şikayetlerini bu süreçte bildirebilecekler. Bu sürecin sonunda, Türkiye’nin karşısına ithalat vergilerinin yükseltilmesine yönelik yeni ve ağır yaptırımlar çıkması ihtimali de bulunuyor.

DHV uygulamamızda ele alınması elzem noktalara bakalım… 

Bu konuda elbette onlarca farklı noktaya temas edilebilir ve birçok öneri getirilebilir; ancak bu aşamada en hayati gördüğümüz konuların altını çizelim.

Kim haklı, kim haksız?

Dijital ekonominin vergilendirilmesi çabaları "kaynak ülkeler" bağlamında son derece haklı ve anlaşılır bir çaba. Bu açıdan ülkemizde atılan DHV adımının da son derece isabetli olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Sıkıntılı noktaları ve eksiklikleri olan bir DHV uygulamasının ekonomik rekabeti ve dengeleri bozucu olabileceğini de öngörmek gerekiyor. Bu nedenle ya mukim (yerleşik olunan) ülke ile (gelire) kaynak olan ülke çıkarları arasında bir dengeyi gözeten ve ekonomik dengelere minimum etkisi olan bir DHV ortaya koymak ya da konuyu -uluslararası çözümün bulunacağı zamana kadar- bir süre daha dondurmak gerekiyor.



(*) Bu makale KPMG Türkiye’nin "COVID-19 Gündemi (Yeni Gerçeklikte Makro Trendler)" isimli raporunda yayımlanmıştır.