Eliza Doolittle

11 Kasım 2010

Tüsiad’ın Adı Değişiyor, Kadının Adı Değişmiyor

2011’de 40. yılını kutlamaya hazırlanan Türk Sanayici ve İşadamları Derneği, kadın başkanlarının ve üyelerinin...

2011’de 40. yılını kutlamaya hazırlanan Türk Sanayici ve İşadamları Derneği, kadın başkanlarının ve üyelerinin de etkisiyle, adındaki cinsiyetçiliğe son vermeye hazırlanıyor. Tüsiad Başkanlar Konseyi, dernek isminden “işadamı”nın çıkarılmasına geçtiğimiz günlerde onay verdi.
Tüsiad’ı marka olarak koruma konusunda kararlı olan dernek, markanın açılımının mutlaka birebir sözcüklerin  çevirisinden oluşması gerekmediğini düşünmekte. İşadamı ibaresiyse “iş dünyası” ya da “iş insanı” olarak değiştirilebilir.
Türk ekonomisinin dinamosu niteliğindeki kuruluşların önemli bir kısmını temsil eden; son yıllarda sadece ekonomi konusunda değil, sosyal ve politik konularda da güçlü bir duruş sergileyen; hatta referandum fırtınasında Sn. Başbakan tarafından yapılan “bitaraf olan bertaraf olur” açıklamasıyla da tartışmalara konu edilen Tüsiad gibi bir Sivil Toplum Kuruluşu, iki dönemdir kadın başkanlarca yürütülüyor.  
Tüsiad gibi güçlü bir kuruluşun, Kagider, Ka-Der vb kuruluşlarla birlikte, iş gücüne katılım ve fırsat eşitliği konusunda kadın çalışmalarına yönelmesinin yanı sıra, simgesel bir jest olarak ismindeki cinsiyetçiliği değiştirme çabaları,  olumlu olmakla birlikte, yeterli olmaktan çok uzak. 
Bu tip açılımların, istatistiki verilere bakıldığında, ne yazık ki “devede kulak” kaldığı aşikar.
Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) geçen günlerde açıkladığı, "Küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği" başlıklı rapora göre 2010 yılında da kadın-erkek eşitliği sıralamasında, ekonomik katılım ve fırsat eşitliği açısından Türkiye 134 ülke arasında 131. oldu. Sıralamada Türkiye’nin geçtiği ülkeler yalnızca Yemen, Suudi Arabistan ve Pakistan. 
Rapor, kadın-erkek eşitliğini dört ana başlık altında inceliyor: Ekonomik katılım ve fırsat eşitliği, eğitim düzeyi, sağlık ve yaşam beklentisi, siyasi güç.
Geçtiğimiz 5 yıl içerisinde yayınlanan raporlarla kıyaslanması, Türkiye'nin sıralamasının diğer başlıklarda az da olsa ilerleme kaydettiğini, ancak fırsat eşitliği konusunda kayda değer bir gerileme olduğunu ortaya koyuyor. Diğer bir deyişle, kadınlara yönelik ayrımcılık daha da artmış durumda. 
Raporda en dikkat çekici noktalardan biri, Avrupa Birliği ölçütlerine fersah fersah uzak olmanın da ötesinde, sıralamada birçok İslam ülkesinden bile daha geride olma durumumuz...Demek ki ayrımcılık, din perdesinin ardına saklandığında bile sanıldığı gibi görünmez olmuyor. 
Biz, şekilci türban tartışmalarının, göstermelik açılımların, bulanık gündemlerin çok ötesinde, insaniyet ve hakkaniyetle ilgili duruşunu acilen belirlemesi gereken bir ülkede yaşıyoruz. 
Biz, kabinede Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın ardından Maliye Bakanı olarak görev yapmakta olan Mehmet Şimşek’in, “Türkiye’de işsizlik oranını kadınlar yükseltiyor” beyanatında bulunabildiği; Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, açık ve net olarak, “kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum” diyebildiği bir ülkede yaşıyoruz.
Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, bir yandan ''Hükümet olarak sosyal devlet olmak için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Bizim insanımız her şeyin en iyisini hak ediyor'' derken, öte yandan “en iyiyi hak eden bizim insanımız” kapsama kümesinin, içinde birçok koşul ve ayrımcılık bulundurduğunun altını çizercesine, “Eşcinsellik hastalıktır, tedavi edilmelidir” gibi utanç verici açıklamalar yapabiliyor.
Hukukun üstünlüğü ilkesine dayalı demokratik bir toplum düzeninin tümüyle kurulamadığı; şiddetin egemen olduğu; sivil toplumun baskılara uğratıldığı; ekonomik refah düzeyinin iyileştirilmediği; gelir uçurumunun, nüfusun büyük kesiminin aleyhine sürekli daha da derinleştiği bir ortamda; ne yazık ki, kadının insan hakları ihlallerinin ana kaynağı olan ataerkil toplum yapısı giderek güçlenmeye devam ediyor.
Durum böyle olunca, yapılan olumlu değişiklikler, ne yazık ki tümüyle biçimsel olarak kalıyor. Bu ülkede kadının adı yok, olmadı, olamıyor…