Sorumluluklar, zorunluluklar, görev tanımları ve faturalar arasında takvim yaprakları birbirini kovalarken, büyümeyi nasıl da çılgınca beklediğimiz saftoş çocukluk yıllarına, insanın bazen dönüp de nanik yapası gelir!
Yetişkin yetişkin peşinde koştuğumuz hayat ise aslında; sakızın balonunu, teneffüste okul bahçesindeki herkes içinde en büyük yapabilmeyi pek şaşaalı bir başarı sandığımız zamanlar kadar esrik, anlamsız ve komik olabilen bir şeydir...
Büyüdükçe başarılarımız büyürken, çiğnediğimiz lokmalar boğazımıza daha yutkunması zor gelebildiğinden midir nedir, üstüne yeni yumrular eklememek için belki, belki de ağırbaşlılık yaftasından, sakızlarımız yaşımızla ters orantılı olarak küçülür.
Üzerine kilo ve şeker sorunsalını da eklediniz mi, olur bizim koca balonlu, şekerli eğlenceli Tipitip, pek sıkıcı, naneli aspartamlı Vivident...!
Oysa sakız aslında, hayatın büyüdükçe evrilen kısımlarına rehberlik edebilecek bir nostaljik unsur bile olabilen, içine yüklenen duygusal anlamlarla cak cak çiğnenen basit bir lokmacık olmaktan gani gani çıkan bir minik saçmalıktır! Hem biraz hatırlamak, herkese iyi gelir...
Teneffüste ağzıma attığım sakızı unutup da derse girince, koskoca bir başşehrin koskoca bir okulunda, ilkokul öğretmenimden tokadı yemiştim. Özellikle saygısızlık yapmadığım, tamamen unutmuş olduğum suratımın her yerinden muhtemelen okunurken, kadıncağız da 4 yıldır her gün aynı çocukların yüzüne baka baka bizlerin neyi yapıp neyi yapmayacağımızı gayet iyi tanımış olması gerekirken üstelik. Çok kızmıştım çok! “Adaletin bu mu dünya” tohumlarının atılmaya başladığı bir ufak sakız anısı işte!
“Evladım bakkala koş da bir ekmek al” yıllarıydı onlar üstelik...Varoş hipermarket kasiyerinin ukala dümbeleği tavırları yerine, çok bilmiş tonton bakkal amcanın para üstü niyetine çaktığı bayat sakızları vardı alışveriş gündemlerinde... Hiç komik olmayan ama şimdi düşününce pek nostaljik Tipitip ve Pembo karikatürleri...
Pembonun rengi de harikaydı üstelik. Bırakın et ithalatını, henüz sakızlar bile yerliydi; çeşit az, eğlence çoktu, en pembe balon Pembo'dan çıkardı...ki bu da bambaşka bir anıya taşıdı beni. Bir sakız anısı da ortaokuldan... Ağzımda o yılların pek yaygın, “Allahım bir kuşağın ergenlik yılları böyle heba oldu” dedirten diş tellerim vardı, o teller iyice etkili olsun diye de her gün değiştirdiğim, dişçinin beyhude bir sevimlileştirme çabasıyla fosforlu renklerde verdiği küçük lastikler...Beden eğitimi dersinde voleybol atışları yapar, bir yandan da onca konuşulacak şey nereden de çıkıyordu bilemediğim bir heyecanla birilerine laf yetiştirir ve gülerken, attığım top bedencinin kafasında gümlemişti! Kadın da feci çemkirik bir suratla, “sen önce ağzındaki pemboyu çıkar da öyle oyna” gibi bir saçma sinir yapmıştı. Anlatamamıştım “hocam bunlar pembo diil diş telinin pembe lastiği” diye, önce kafasında top sektirip sonra dalga geçiyorum sanmıştı kalık kadın..Bu seferkinde kızmamış, aptal mıdır nedir diye gülüp geçmiştim...
Gülüp geçmeyi öğrenmiştim çünkü az da olsa, ilkokulla ortaokul arasında!...Hem Pembo yılları da geride kalmıştı azar azar... Artık kızlarla abuk subuk takma isimler koyup da aramızda notlaştığımız, tüyü bitmemiş salak oğlan çocuklarını kestiğimiz yıllar başlamıştı ve kola kapağından harf falı, derste bakılan aşk falları gibi bilumum tazecik salaklıkla beraber, feci banal Falım sakızı fallarına da inanayazdığımız masum yıllardaydık...
Hey gidi hey! Büyümüşüz. Olsun..Haydi bakalım, balonlu cumartesiler olsun!