Dünyada milyonlarca insanın futbolla yatıp kalktığı günler içindeyken, konuya tamamen yabancı kalmak zaten olası değil. Hele hele, hem yurdum futbol takımlarını, hem de yaşadığım ülkeyi içeren bir konu gündem maddesi olunca; ömrümde dokuz cümleden fazlasını kurmamış olduğum futbol konusuyla bir yazıya giriş yapmak da kısmet oldu!
Hollanda, Fenerbahçe’nin ardından Galatasaray’a da, “Ülkemizde kamp yapabilirsiniz, ancak güvenlik sorunları yüzünden amatör takımlar dışında hazırlık maçı oynamanıza izin veremeyiz” diyerek özel karşılaşma yasağı getirmiş.
Galatasaray’ın başında Hollanda futbolunun iki efsane ismi Frank Rijkaard ve Johan Neeskens’in bulunmasına karşın tavrın değişmemesi büyük bir şaşkınlık yaratmış.
Kanımca bu durumda daha uygun düşecek tepki, şaşkınlıktan ziyade şu seçenekler olabilir; hak vermek, kuşku duymak, ya da bu sıralarda yurdum genelinde hayati önemde pek çok konuda yine pek güzide örnekleri sergilenmekte olduğu şekilde, ortaya karışık bir duruş sergilemek...
Hak vermek; zira her ne dava için olursa olsun lanetlenmesi gereken terörün fütursuzca yükseldiği günler içindeyiz. Bu anlamda “güvenliğinizi sağlamakta zorlanırız” gerekçesi anlaşılır.
Haberin yer aldığı kaynaklardaki bazı okur yorumlarında rastlandığı üzere, bu tavrı taraftar tutumlarına bağlamak ise çok doğru görünmüyor. Ne yazık ki Avrupa’da daha önce oynanan hazırlık maçlarında henüz maç bitmeden sahaya hücum eden taraftarlar her zaman tartışma yaratmıştır. İnsanımızın bırakın karşı takımı, kendi takımına bile saygı duymadan maç izleyebilmesi üzücü olsa da, bir Türk takımını desteklemek adına maçlara gidecek gurbetçiler, amatör takımlarla olan maçlarda da desteklerini gösterebilirler.
Bu noktada, kuşku öne çıkıyor. Çünkü Türk taraftarının maç izleme halleri yıllardır aynıyken, Galatasaray geçtiğimiz yaz da Hollanda’da kamp yapmışken; bu yılki bu sert tavır, kanlı terör takvimleri dışında ayrıca, Hollanda’da göçmen düşmanlığının açık artışının seçim sonuçlarına yansımasının da takvimsel olarak fazla yakınına denk düşüyor.
***
Hollanda'da Haziran ayı başında yapılan erken genel seçimlerde, seçimin en büyük galiplerinden biri, aşırı sağcı çizgideki “Özgürlük Partisi” (PVV, Partij voor de Vrijheid) oldu. Parti, 2006 seçimlerindeki 9 koltuk sayısını, 2010 seçimlerinde 24 sandalyeye çıkarttı.
Seçimdeki sloganları "daha fazla güvenlik, daha az göç" olan; Türkiye’nin AB üyeliğine “onlar AB’ye girerse, Hollanda AB’den çıkar” diyecek kadar sert bir tavırla karşı çıkmasıyla da tanınan Geert Wilders’ın başkanlığındaki Özgürlük Partisi’nin, milletvekili sayısını 24’e çıkarması, koalisyon görüşmelerinde partiyi kilit konuma getirdi.
Özgürlük Partisi (PVV), Liberal Parti (VVD) ve Hıristiyan Demokratlar Birliği (CDA) gibi üç sağcı parti arasında yapılan koalisyon görüşmeleri çıkmaza girdi. Yine de, aşırı sağ çizgideki bir partinin bu derece yükselmesi, Hollanda’daki çokuluslu/çok kültürlü, hoşgörü eksenli geleneğin değişeceğinin bir göstergesi olarak tanımlanıyor. Özellikle ülkedeki azınlıklar açısından bakıldığında, Wilders’ın güçlenen konumu büyük kaygı uyandırıyor.
Diğer yandan, yıllardır artan İslam karşıtlığı, batılı ülkelerde ekonomik krizden de besleniyor.
Özellikle son dönemde, derinleşen ekonomik krizin etkileri ve oluşan kaos ortamı, tüm Avrupa’da kendini etnik azınlıklar karşıtı ırkçı hareketlerin güçlenmesi olarak da göstermeye başladı.
Hollanda basını, PKK için “terör örgütü” ibaresini hala kullanmıyor; “ayrılıkçı hareket” ya da “Kürdistan işçi partisi” ibareleri tercih ediliyor. Bazı yabancı medya organları, verdikleri haberlerin sonuna düştükleri notlarla, PKK`nın hem Amerika hem AB tarafından terör örgütleri listesine alındığını belirtmekle yetiniyor.
Sadece Hollanda’da değil, tüm Avrupa’da yabancı düşmanlığı güçleniyor. Almanya, bir yandan yaşlanan nüfus nedeniyle kalifiye iş gücüne kapılarını açarken, bir yandan büyük tepki uyandıran Göç Yasası’nı çıkarıyor.
Kalifiye iş gücü noktasında, Hollanda’nın da durumu farklı değil. Göçmen işçi statüsünden işleyiş açısından ayrı tutulan, “beyaz yakalı göçmen” diye de anılan bir azınlık mevcut. “Kennismigrant” (yüksek eğitimli göçmen) statüsü, benim de içinde olduğum şanslı bir azınlığı içeriyor. Buna göre, Hollanda dışındaki ülkelerden, Hollanda’da çalışmak üzere transfer edilmiş, deneyimli, yıllık brüt geliri belli bir miktarın üzerinde olan çalışanlar, burada vergisel avantajlardan da yararlanarak geçici süreyle çalışıyor.
Ancak bu “ara” statüde bile, özgürlükler ülkesinin hoşgörülü ve mutlu nüfusu bir yana, gündelik hayatın içinde ırkçı yansımaları görmemek ve gelişmelerden kaygı duymamak elde değil.
Bütün süreçlere bakılınca da, Türk futbol klüplerine bu yıl gelen yasakları, bu ortamdan tamamen bağımsız görmek, sanırım mümkün değil...