Dünyanın bütün lunaparklarında başköşeye kurulmuş, donuk gülüşlü, kocaman alaca etekli “balerina”yı bilirsiniz. Eteğine doldurduğu heveskâr yolcuların kimine eğlence, kimine endişe, kimine düpedüz mide bulantısı vaat eder. Sessiz vaatlerinin rengârenk gölgesinde, kimi için çabucak geçen, kimi için bitmek bilmeyen bir süre, döner, döner, döner… Ve yolculuk hep başladığı yerde biter.
Baş döndüren hızı, utanmasa gökkuşağını kıskandıracak alacasıyla, yurt gündemi balerinanın eteklerine benziyor. Yazanın biçemine, okuyanın fikrine, konuya, zamana ve habere göre yolculuğun seyri değişse de, bir bütün olarak insanda bıraktığı duygu çoğu zaman aynı oluyor.
Belki de bu yüzden, güzel bir içerik üzerine yapılmış kaliteli bir söyleşiyi okumak, bunaltıcı bir akşamüstü önüne konmuş buz gibi bir limonatanın kaçamak ferahlığını yaşatıyor.
Benim için geçtiğimiz haftanın limonatası, T24’ün söyleşi ustası Hazal Özvarış’ın, Prof. Dr. Doğan Şahin ile aşk ve cinsellik üzerine yaptığı söyleşi oldu. Hazal’ın güzel soruları, Doğan Hoca’nın üstenci bir didaktiklik içermeyen, ama çok güzel bilgileri, çok hoş bir biçemle sunan uzun cevapları, konu da dünyanın en güzel iki şeyi, aşk ve cinsellik olunca, söyleşiyi keyifle okudum.
Sanırım bir noktadan sonra söyleşiden uzaklaştım, satırlar arasında aşkın sesini duydum.
O ses ki bir duyan bir daha unutamaz, deniz kenarındaki bir antik tiyatrodan meltemle birlikte artarak yüzüme çarpan muhteşem bir aryayı duyar gibi oldum.
Her gün yeni baştan aşka düşen şanslı bir kadın olduğuma bir kere daha şükredip, şiirlere, şarkılara, filmlere ve hayata minnet duydum.
Sezonda ilk defa denize girdim adeta, gülüşüm tuza karıştı. Güneşi tenimde hissettim de sanki, o an anladım, mevsimler ecesi sonunda kapıdaydı.
Başımı döndürüp midemi bulandıran balerinanın eteklerinden dökülen taşlardan uzaklaştım, az ilerideki papatya bahçesinde usul usul salınan minik bir salıncak buldum.
Kimbilir kaçıncı defa, başlığa da ilk parçasını aldığım Aşkın Cep Defteri’nden parçalar okudum. Bugüne karışmasın başka hiçbir şey. Yazıyı yine defterden, müthiş bir Murathan Mungan parçasıyla bitiriyorum:
Daha iyi bir insansam, bunu aşka borçluyum.