Müjdat Ataman, sınıfın arka sıralarında unutulan milyonlarca öğrenciden biriydi; öğretmenlerin gözünde vasat, notlarının gölgesinde bir çocuk. Ancak, eğitimde farklı bir dünyanın mümkün olduğuna olan inancı onu sadece öğretmen değil, aynı zamanda milyonlarca ebeveyne ve eğitimciye yol gösteren bir eğitimci yaptı.
Ataman’ın Kronik Yayıncılık’tan yayımlanan yeni kitabı Eyvah, Okuldan Arıyorlar!, zorbalığı yalnızca tanımlamakla kalmıyor; toplumsal, bireysel ve psikolojik boyutlarını ele alarak hem ebeveynlere hem de eğitimcilere rehberlik ediyor. Yazar şöyle diyor: “Biz uzun yıllardır öfke ve nefret tohumları ekiyoruz, şimdi bu çocuklarımızda filizleniyor. Ama başka bir eğitim mümkün.”
Müjdat Ataman ile buluştuk, zorbalık kavramını her yönüyle ele aldık. Zorbalığın fiziksel, sözel ve siber türlerinden, aile içi iletişim ile “pamuklara sarılmış çocuklar” yaklaşımının çocuklara etkilerini konuştuk. Ayrıca, geçmişin “eti senin, kemiği benim” anlayışından günümüzün korumacı ebeveynlik modeline geçişin, çocukların dayanıklılığına nasıl yansıdığını da değerlendirdik.
- “Eyvah Okuldan Arıyorlar” ebeveynler ve eğitim sektöründe çalışanlar için bir rehber niteliğinde. Ancak öncelikle sizi daha yakından tanımak istiyorum. Bu konulara olan ilginizin kaynağı nedir? Müjdat Ataman'ı kendi kelimelerinizle anlatabilir misiniz?
Müjdat Ataman, öğrencilik yıllarında sınıfın arkalarında unutulan milyonlarca öğrenciden biriydi. Çok da zeki olmayan öğretmenlerine göre vasatlardan işte. Müjdat Ataman’ın da tüm çocuklar için görülmeye ihtiyacı vardı ama notları buna izin vermiyordu okul ancak notu yüksek olanı, uslu olanı, söz dinleyeni severdi. Kendimce yaratıcı işler yaptığımda da okulda hoş karşılanmazdı. Müjdat öğrenciliği hiç sevmedi ama hayat onu bir tesadüfle Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi ile karşılaştırdı. Okulu ve öğretmenliği sevmeyen Müjdat mezun olunca bir okulda öğretmen olarak çalışmaya başladı. Sınıfa girip öğrencilerle buluşunca hele de bir başka öğretmenliğin mümkün olduğunu görünce işi onu heyecanlandırmaya başladı. Eğitime dair kendi ilk yıllarındaki hatalardan yola çıkan 112 Öğretmenliğime Notlar isminde bir kitap yazdı, ardından yine eğitime dair kitaplar geldi. Uzun yıllar öğretmenlik ve yöneticilik yaptı. Bu ülkenin çocuklarının daha iyi bir eğitim alması gerektiğine olan inancıyla çalışmaya devam ediyor.
Eğitim tabi ki sadece bir sınıfın, bir öğretmenin değişimi ile değil toplumsal bakış açımızın dönüşümü ile değişecek. Tam da bu nedenle sadece öğretmenlere değil, çocuğun ilk evinin sözcüleri anne ve babalara da seslenmeyi önemli buluyorum. Bir çocuğun büyüdüğü ev onun anadili oluyor o dili ne kadar çocuğun üstün yararına değiştirebilirsek o kadar iyi olacak. Eyvah Okuldan Arıyorlar kitabı da bu amaçla yazıldı. Hem anne-babaların hem de eğitimcilerin zorbalığa bakışı yeniden ele almak için.
"Yaptığınızın zarar vereceğini biliyorsanız ve yapmaya devam ediyorsanız bu zorbalıktır"
- Kitabınızda sıkça geçen "zorbalık" ve "zorba davranış" kavramlarını nasıl tanımlıyorsunuz? Zorbalık, hangi davranışları kapsar ve ne zaman bu sınırın ötesine geçer?
Zorbalık ve kötü davranış birbirine çok karıştırılan iki kavram. Örneğin bir öğrenci bir başka öğrenciyi itiyor, bunu gördüğünüzde burada zorbalık var demeniz için süreci biliyor olmanız gerekiyor. Evet itmek kötü bir davranış ama bunun zorbalık olarak görülmesi için güçler dengesizliği ve kasıt olması gerekiyor. Zorbalığın görünür olduğu farklı türler var, hepimizin aşina olduğu fiziksel zorbalık örneğin, itmek, vurmak gibi. Bir diğeri sözel zorbalık, alay etmek, küçük düşürmek vb. gibi. Sosyal zorbalık da dışarıda bırakmak, dışlamak, hakkında iftira atmak giriyor işin içine ve günümüzde sıklıkla karşılaştığımız ekranın arkasında ilerleyen siber zorbalık. Sınırın ötesine ne geçer sorusunun sanırım en net cevabı şu olsa gerek; yaptığınızın karşıdakine zarar vereceğini biliyorsunuz ve bile isteye bunu yapmaya devam ediyorsanız bu zorbalıktır.
- Zorbalığın tarihsel köklerini incelediğiniz bölümde, fiziksel cezaların yaygın olduğu geçmiş dönemlerle günümüzdeki siber zorbalık arasında nasıl bir ilişki var? Sizce bu dönüşüm, toplumsal yapının değişimiyle mi yoksa teknolojinin etkisiyle mi açıklanabilir?
Toplumsal dönüşüm elbette okulları da etkiliyor. Okul hayatın ta kendisidir. Geçmişte korku kültürü ile engellenmeye çalışılan bir davranış ve disiplin anlayışı vardı. Geçmişte de zorbalık vardı ama sayılar günümüzdeki kadar fazla değildi. Sizi kötü bir davranışı zorbalık noktasına ilerletmeye engelleyen mekanizmaydı bu, ben bunu yaparsam başıma ne gelir. Toplumdaki cezasızlık algısı doğal olarak okullara da yansımaya başladı, ben ne yaparsam yapayım başıma bir şey gelmiyor düşüncesi de hakim oldu. Bir de üstüne kimliğiniz açık etmediğiniz sosyal platformlar devreye girdi. Bununla birlikte hiç de göz ardı etmememiz gereken toplumsal kutuplaşma, artan toplumsal öfke, sert siyaset, bir diğerine duyulan öfkenin yükseltilmesinin onanması toplumsal iklimiz de dönüştürdü. Nasıl anne ve babaların bir diğerine tahammülü yoksa çocukların de erken yaşlarda bir diğerine tahammülleri azaldı. Ne ekersek onu biçiyoruz, biz uzun yıllardır öfke ve nefret tohumları ekiyoruz ve bizlerin büyüttüğü çocuklarda bu tohumlarla filizleniyor.
Müjdat Ataman
"Yıllar geçti, çocuğun üstün yararı konuşulur oldu, helikopter ebeveynlik devreye girdi"
- 1980’lerde hâkim olan “Eti senin, kemiği benim” anlayışından günümüzdeki “pamuklara sarıp büyüttüm” bakış açısına geçiş, çocukların zorbalık karşısındaki dayanıklılığı üzerinde nasıl bir etki yarattı? Bu değişim çocuklara nasıl yansıyor?
Eti senin kemiği benim anlayışı nasıl hastalıklı bir düşünce ise pamuklara sarın çocuğumu da bir o kadar hastalıklı bir düşüncedir. Yıllar önce sıra dayakları ile, okulun en üst yöneticisi müdürün fiziki şiddeti ile, salınan korku kültürü içinde büyümek kolay değildi. Okulun girişinde saç kontrolleri yapılır, parmaklar saça girer, biraz uzunsa elindeki tıraş makinesi ile kesilirdi. Böyle bir ortamda zorbalık gördüğünüzde, elinde tıraş makinesi ile bekleyen baş zorbaya mı gidip derdinizi anlatacaktınız, tabii ki hayır. Yıllar geçti, iklim değişti, nihayet çocuğun üstün yararı konuşulur oldu ama bu süreçte helikopter ebeveynlik de devreye girdi. Çocuğun büyüme yolculuğuna eşlik etme duygusu ile başlayan bu yaklaşım çocuğun büyüme adımlarının her anını izleme, çocuğun adımları zarar görmesin diye her şeye karışma noktasına ilerledi. En basitinden okulun bahçesinde oyuna alınmayan çocuk arkadaşlarına bir şey diyemeyince, gidip okuldaki bir yetişkine de durumu anlatamayınca eve gidip annesine durumu anlatır oldu. Anne bu senin sorunun demedi tabii ki hemen öğretmeni aradı ve çocuğunun yaşadığı bu olumsuz nasıl olurdu dedi okula. Öğretmen hemen ertesi gün diğer çocukları uyarır oldu, bu çocuğa da aman sana bir şey olmasın dedi. İşte bu annenin müdahalesi ile iş çözme öğrenmesi ezberlenen bir formüle dönüştü. Sosyal ilişki geliştirmesi gereken çocuklar öyle korunaklı büyümeye başladı ki en basit olayda yıkılır oldu.
- Geçmişte olduğu gibi günümüzde de eğitimcilerin uyguladığı zorbalıkların örnekleriyle karşılaşıyoruz. Ancak sosyal medya çağında ebeveynler daha bilinçli ve seslerini daha kolay duyurabiliyor. Sizce eğitimciler bu konuda yeterli psikolojik destek alıyor mu? Öğretmen zorbalığından kaynaklanan travmalar hakkında yorumlarınız ve önerileriniz nelerdir?
Burada ciddi bir kavram çatışması var, eğitimcilerin uyguladığı zorbalık sepetine ne koyuyoruz mesela, evet içerde çürük elmalar da var. Örneğin bir öğretmen çocuğa “sen anlamazsın kalın kafalı” diyorsa bu elbette bir yetişkin zorbalığıdır. Ama aynı sepetin içine “çocuğum parmak kaldırmış öğretmen hiç söz vermemiş” gibi ya da “çocuğuma öğretmen sen mi yaptın demiş” gibi doğal olarak yaşanabilecek çocuklar için olumsuz sayılan ve hatta çocukların kötü hissetmesine neden olan olayları da alırsak burada bir sorun var demektir. Ne yazık ki bu sepetin içindekiler de çok karıştı. Öğretmenler bu anlamda bir destek alıyor mu, açıkçası bir öğretmenin öğrencilerle kurduğu iletişimde sınırlarını zaten bilmesi gerekiyor. Çocuğa sözel ya da fiziksel şiddet uygulayanların okullarda olmaması gerekiyor. Bu da eğitim alınarak gelişecek bir şey değil. Biz eğitimciler öğrencilerimizin anne ya da babaları değiliz anne ve baba çocuğuna sinirlenebilir, bağırabilir de belki ama öğretmenlik bizim profesyonel işimiz ve bunu unutmamalıyız.
- Ebeveynlerin, çocuklarının zorbalık davranışlarını fark etmeleri ve müdahale etmeleri için dikkat etmeleri gereken en önemli ipuçları nelerdir? Bu konuda anne babaların en sık yaptığı hatalar neler?
Çocuğunun zorbalık davranışı fark etmek için çocuğunu biraz gözlemlemek yeterlidir. Bu durumlarda en sık rastladığımız anne ve baba davranışı çocuğunu iyi gözlemlemeyen anne ve babalar. Çocuğu ile ilgilenen, ona zaman ayıran, duygularını dinleyen anne ve babaların çocuklarında genel olarak zorbalık davranışı görmeyiz. Kötü davranış olabilir, her çocuk için bu mümkün ama zorbalık seviyesine çıkmaz. Yine benzer şekilde bu anne ve babalar ne yazık ki okuldan gelen verileri de genel olarak duymazlar. Örneğin çocuğunuz sık sık fiziksel şiddet gösteriyor dediğinizde savunmaya geçerler, hocam onu kışkırtmışlardır, şakalaşıyorlardır, siz de hep bizim çocuğumuzu görüyorsunuzdur çıkar.
"Kimse mükemmel değildir ve hata yapar ama iyi olmaya çalışmak çok şeydir"
- Aile içi iletişim, çocukların zorba ya da mağdur olmaları üzerinde nasıl bir rol oynar? Ebeveynlere nasıl davranmalı?
Kimse durup dururken birinin canını yakmak ve ona zarar vermek istemez tabii ki. Her çocuğun anne karnından çıktıktan sonra bir büyüme yolculuğu vardır ki bu yolculuğun ilk yılları gelecek kişiliğin de habercisidir. Ağladığında bağırılan, markette bir şey istediğinde eline bir tane vurulan, bir minik yaramazlığında şiddet gören bir çocuğun okul yolculuğunun nasıl olmasını bekleriz ki ya da başka bir evde her dediği yapılan kuralsız ve sınırsız büyüyen bir çocuğun okul yolculuğu nasıl olabilir ki… Anne ve babalar nasıl davranmalı sorusunun cevabı ellerinden geldiğince iyi anne ve baba olmaya çalışmaları. Kimse mükemmel değildir ve hata yapar ama iyi olmaya çalışmak çok şeydir.
Müjdat Ataman
- Siber zorbalığın anonim yapısı, mağdurlar ve zorba kişiler üzerindeki etkisini artırıyor. Bu yeni zorbalık türüyle başa çıkmak için hangi dijital politikalar geliştirilmeli ve aile içi denetimlerde nelere dikkat edilmelidir?
Öncelikle anne ve babaların yaş gelişim özelliğine dikkat ederek çocuklarını teknoloji ile buluşturmaları. Ne yazık ki çok erken yaşlarda ailelerin bilgisi dahilince öğrenciler kendilerine uygun olmayan platformlarda yer alıyor. Dijital ayak izleri konusunda mutlaka çocuklar eğitim almalı, görünmez olmadıklarımı erken yaşlarda bilmeliler. Ve tabii ki aileler çocuklarının dijital adımlarına eşlik etmeliler. Nasıl ki emeklemeden yürümeye geçmeye eşlik ediyorsak bu karanlık evrende de korkutarak yasak diyerek değil ona iyiyi doğruyu tercih etmesi konusunda destek olarak eşlik etmeliyiz.
"Sosyal beceri dersle verilmez, 'Hoşgörülü olun' diyerek didaktik bir anlatıyla sosyal beceri kazandırılmaz"
- "Güç dengesizliği" kavramını tanımlarken, fiziksel ya da sosyal olarak güçlü çocukların zorbalık eğilimlerini engellemek için hangi sosyal becerilerin geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?
Okul ne yazık ki fabrika üretim bandı gibi işliyor, aynılaştırma ve akademik yükleme sosyal beceri alanı sınava öğrenci hazırlayan okulların çok da umurunda değil. Sosyal beceri sosyal ortamda olur eskiden sokaklardaki oyunlar bunun için iyi bir araçtı, sokaklar ve oyunlar bitti. Bitmeyen 40 dakikalık dersler başladı ve teneffüslerin süresi azaldı. Yani çocukların gireceği sosyal doğal ortamları onların elinde aldık. Sosyal beceri dersle verilmez, "Hoşgörülü olun" diyerek didaktik bir anlatıyla sosyal beceri kazandırılmaz. Hangi sosyal becerilerden daha çok sosyal becerinin gelişeceği alanları açmak gerekiyor. Hani yıllardır ağzımıza pelesenk olan empati becerisi var ya örneğin bu ne kadar önemli değil mi ama benim karşıdakini anlamam için fırsat yok ki…
- Zorbalığın yetişkinlikteki tezahürleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce toplumsal düzeyde bu döngüyü kırmanın bir yolu var mı?
Herhangi bir ulusal kanalın haber bültenlerinde üst üste şiddet haberleri sıralanıyor, artık normalleşen şiddet vakalarına alıştık. Bu normalleşen şiddet sarmalından çıkmamamızın koşulu toplumsal dönüşümde kendi üstümüze düşenleri yapmak. Örneğin sosyal medyada içerik üretenler, televizyonlarda tartışma programında konuşanlar, spor yorumcuları herkes kendi evinin önünü temizlemeli. Birine saldırmanın, birini ötekileştirmenin, kötü dil kullanmanın bu kadar reyting aldığı bir düzende seçimler hep bu yönde yapılıyor. Bir de buna en üst perdeden katılan politikacılar giriyor. Bu döngüyü sihirli değnekle kıramayacağız ama ben bu döngünün parçası olmayacağım demek de bir seçim.
Web araştırmasından sorular:“Çocuğum zorbalığa uğruyor ama anlatmaktan çekiniyor. Bunun belirtilerini nasıl fark edebilirim?” - Duygularında ciddi değişim var, vücudunda morluklar, çizikler var, gereksiz para isteme var, telefona bakmaya çekiniyor, korkular arttı “Çocuğum zorbalık yapıyorsa, bunu önlemek ve ona doğru davranışları kazandırmak için hangi adımları atmalıyım?” - Mutlaka profesyonel destek ve sadece çocuk için değil sizin için de “Siber zorbalığa uğrayan bir çocuk için teknolojiyi tamamen yasaklamak çözüm müdür, yoksa daha etkili yollar var mı?" - Yaş gelişim özelliğine bağlı hareket etmek gerek, yasak çözüm değil |
Müjdat Ataman Kimdir?Lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Bölümünde, Türkçe Öğretmenliği yan alanı ile yüksek lisans eğitimini de Ankara Üniversitesinde Yaratıcı Drama alanında tamamladı. Bilkent Üniversitesi Hazırlık Okulunda (BLIS) ve Özel İzmir SEV Okullarında öğretmenlik ve yöneticilik yaptı. İstanbul’da Tarabya İngiliz Okulları ilkokul müdürlüğü görevinde bulundu. Çağdaş Drama Derneği İzmir Şubesinin kuruluşunu ve başkanlığını yürüttü. Öğretmenlik becerileri, sınıf iklimi oluşturmak, yenilikçi ders tasarımları, bir dersin dramatik kurgusu, bir sahne sanatı olarak öğretmenlik, forum tiyatro, sınıfta yaratıcılık, alternatif eğitim konuları üzerinde çalışıyor. Eğitim kurumları, sanat akademileri, dernekler ya da çeşitli kuruluşların gereksinimlerine yönelik, konulu atölyeler gerçekleştiriyor. Yaratıcı Yazma için Yaratıcı Drama, Yaratıcı Türkçe Dersleri, Eğitim Gerçeğimiz, 112 Öğretmenliğime Notlar, Açılın Ben Çocuğum, Açılın Ben Öğretmenim ve Ağlamıyorum Gözüme Eğitim Kaçtı kitaplarının yazarıdır. “Eğitimde Yeni Yaklaşımlar”, “Yaşayan Dersler”, “Sınıfta Yaratıcılık”, “Yaratıcı Dramanın Yöntem Olarak Kullanılması” konularında bildiriler sundu ve seminerler verdi. Fide Okullarının Eğitimden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapıyor. Ayrıca Türk Eğitim Vakfına bağlı TEVİTÖL’ün koordinatörlüğünü yürütüyor. |
Ebru D. Dedeoğlu kimdir? Ebru D. Dedeoğlu, işletme-ekonomi bölümünden mezun oldu. Executive MBA alanında yüksek lisansını tamamladı. İktisat Bankası'nda MT olarak başladığı iş hayatını 13 yıl süresince portföy yönetim şirketlerinin pazarlama biriminde yönetici olarak tamamladı. Bir yıllık Uzak Doğu serüveninden sonra hayatına yeni bir yön vererek yayıncılık hayatına adım attı ve Doğan Kitap pazarlama biriminde yeniden başladı. Türkiye'nin çok sayıda yazarlarıyla bire bir geleneksel ve digital medya pazarlama stratejileri üzerine çalıştı. Yeni yazarlar keşfetti. Doğan Kitap'ta uzun yıllar süren yayıncılık hayatından sonra Ajans Letra'yı kurdu. Halen Ajans Letra'da çalışıyor ve yazarlara danışmanlık hizmeti veriyor. Aralık 2023'ten itibaren kitaplar, yazarlar, yayın hayatı üzerine T24'te söyleşi yapmaya başladı. |