Teoman, Sayın Bay Rock Yıldızı ile okuru sahnelerin parıltısından alıp, bir iç yolculuğa çıkarıyor. Timur, 46 yaşında, alkole, depresyona ve hayatın ağırlığına saplanmış bir rock yıldızı. Yaratıcılık krizleriyle boğuşurken, bir yandan dört yaşındaki kızına baba, annesine oğul olmaya çalışıyor. Ama aslında en büyük savaşı, kendi ruhuyla. Kendine katlanmak, varlığının yükünü taşımak… İşte gerçek meydan okuma bu.
"İnsanın kendine katlanması en zor olan şeymiş, meğer. Geçmişin ağırlığıyla ezilmeden, geleceğe dair umut beslemeden yaşamak... Sadece var olmak, ne acımasız bir şeymiş." Timur'un bu sözleri, içindeki acıyı saklama çabasını anlatıyor. Tanıdık geliyor mu? Hepimizin bir yerlerde biriktirdiği o acıdan kaçmak mümkün mü?
Teoman'ın yeni romanı, sadece bir rock yıldızının çöküşünü değil, içsel savaşlarını kaybeden bir adamın trajikomik hikâyesini de anlatıyor. Berbat şakalarla kendini kandırırken, aslında hayatın anlamsızlığında kaybolmuş biri. Ama umut hiç mi yok? "Karanlık her yanı sarsa da, bir yerlerde ışığın hâlâ var olduğunu biliyorum. Belki küçük bir kıvılcım, ama o da yetebilir. Yeter ki aramaktan vazgeçmeyelim."
Bu sadece Timur'un değil, normlara karşı çıkan, kendini ayrık otu hisseden, kanında yalnızlık olan araf ruhların hikâyesi. Kendi karanlığımızdan kaçarken bir umut ışığı arayan bizlerin hikâyesi. O ışığı bulmaya hazır mısınız?
"Timur'a değil, Teoman'a ne sordun?" derseniz bugüne değin o kadar çok şey sorulmuş ve cevaplamış ki farklı bir şey soramadım. Çünkü biliyordum ki benimle de kelime oyunu yapacaktı. Sadece çok sevdiğim ve sözlerinde kaybolduğum incelikli Teoman'a "Size ne oldu?" diye sorduğumda dürüstçe "Artık 57 yaşındayım. 4 sene önce, hiçbir zaman o gölgeden, melankoliden kurtulamayacağımı anladım. Kendime şöyle dedim: "Tamam, deliliğim olmadan yaşayamıyorum. Ama bari bir ayağım da aklımda olsun." Hak verdim ve Teoman'la kendi içimde barıştım. Sanırım hem her şeyin önemli olduğu hem de hiçbir şeyin önemli olmadığı yaşlarda da samimiyetiyle ve en gerçek haliyle Teoman bizi etkilemeye devam ediyor.
- Ana karakterimiz Timur'un kendi kimliğini, hayatta neyi başarmak istediğini sürekli sorgulaması, romanın ana temalarından biri. Bu sorgulama sürecinde yaşadığı hayal kırıklıkları, aslında onun hiçbir şeye inanmamasının bir sonucu mu? Timur'un kendini bulma çabaları neden her defasında başarısız oluyor?
Timur, rock yıldızı olduktan sonra ruhunu da yitirmiş birisi. İçinde onu sanatçı yapan neredeyse her şeyi tüketmiş, onu var eden tüm iyi şeyleri. Rock yıldızlarının birçoğunun başına gelen şey, ona da gelmiş yani. Anlamlı hiçbir şeyi kalmamış biri. Kendini tırnaklarıyla yaratmış, ama yarattığı o kişiye çok yabancılaşmış, özünü kaybettiğinden. Hiç bir şeye inancı kalmamış. En çok da kendine.
- Huzursuz ruh diyebilir miyiz?
Tabii. Zaten huzursuz ruhlar onun gibi bir kendini yaratma çabasına girerler. Ama hastalıklı kişiliği, alkolle, şöhretle vs. birleşince iş çok kötü bir yere gitmiş.
- Timur'un 1994 Berbat Bir Yıldı adında bir roman yazma çabası, roman içinde bir başka roman denemesi olarak görülebilir mi? 1994 yılı, Timur'un hayatında belirleyici bir dönüm noktası mı? Ne oldu 1994 yılında?
1994 yılı Timur için bir kırılma yılı. Üniversiteyi bitirdiği, ekonomik zorluklar çektiği, şarkılarını yazdığı, dinleyiciler tarafından beğenilmediği, gelecek korkusunun olduğu bir yıl. Annesine bakmak zorunda da olduğundan kendini alkole verdiği, depresyonla boğuştuğu bir yıl. Roman içinde roman, doğru bir tanımlama olabilir. Yaratıcılık krizi romanın en başından en sonuna kadar var. Kendimden bilirim, yaratıcılık krizi bütün her yerinizi ele geçirir beyninize girdiği andan itibaren. Huzursuzluğunuz katlanır. Timur'un bir sürü derdinden biri de o.
- Timur'un sürekli bir kaybolmuşluk ve anlam arayışı içinde olduğunu görüyoruz. Karakter, hayatını bir dizi eylemsizlik içinde geçiriyor ve kaybetme hissiyle boğuşuyor. Bu kaybolmuşluk, onun varoluşsal krizinin bir parçası mı?
Başlarda direkt olarak söylemedim romanda, ama okuyucu Timur'un bütün hayatını bir varoluş kriziyle geçirişini, sonlardaki aklını kaçırmasında anlıyor. Ya da şöyle diyeyim; romanın sonlarında, Timur'un gerçek kişiliğinin, kendinden bile sakladığı kişiliğinin, ortaya çıkmasını amaçladım. Her şey romanın sonunda çözülüyor. Okuyucu Timur'un kim olduğunu romanın son bölümünde anlıyor.
"Her gün, bir çabadır benim için"
- Müzik, Timur'un hayatındaki monotonluğu ve duygusuzluğu nasıl simgeliyor? Bir sanatçı monotonluk çukuruna nasıl düşmeden devam edebilir?
Benim en büyük çabam o hayattaki. Anlamsızlıkla, monotonlukla savaşarak geçti benim de ömrüm. Her gün, bir çabadır benim için. Her gün kendimi yeniden formatlar var ederim. Timur'u da öyle biri yaptım. O benden daha başarısız. Beceremiyor.
"Benim asıl işim depresyondur, geri kalan zamanlarda diğer işlerimi yaparım"
- Timur'un hayatı, yoğun alkol kullanımı ve yalnızlıkla şekilleniyor. Alkolizm, Timur'un duygusal boşluğunu doldurma aracı mı yoksa daha büyük bir sorunla yüzleşmekten kaçınma yöntemi mi?
Çok melankolik birisi olduğundan, bağımlılığa çok yatkın biri Timur. Ben de öyle biriyim. Uzun yıllar boyunca bildiğim bir şey. Ben şöyle derim kendim için: Benim asıl işim depresyondur. Geri kalan zamanlarda diğer işlerimi yaparım. Alkolizm, hayatla başa çıkmak için sığındığı bir yer Timur'un. Hayatla başa çıkmaya çalışırken, kendinin ve etrafındaki herkesin hayatını mahvediyor.
"Normlardan nefret ederim; sanatı ve yaratıcılığı öldürür"
- Timur, romanın bir yerinde güzelliği yeniden tanımladığını ve çirkinliğin de bir tür güzellik olduğunu söylüyor. Bu görüş, kahramanımızın dünyaya bakış açısındaki nihilizmi ve kaosu nasıl yansıtıyor? Güzellik kavramını yeniden tanımlama arzusu, Timur'un hayata karşı geliştirdiği bir direniş mi?
Belki biraz. Asıl neden, normlara uymama isteği. İsyankâr oluşu her şeye karşı. Ben de öyle biriyimdir. Normlardan nefret ederim. Sanatı ve yaratıcılığı öldürür. Biricikliği alır, koroya katar normlara uyma.
- Terry Eagleton'ın Hayatın Anlamı kitabında "Belki de hayatın anlamı nefes alıp vermek kadar basit ve farkında olmaksızın şu an yapmakta olduğum bir şeydir," der. Ne dersiniz bu konuda, sizce hayatta bir anlam aramalı mıyız?
Terry Eagleton'a bayılırım. Timur'u da Eagleton'a bayılan biri yaptım o yüzden. Sorunuzun cevabına gelirsek, hayatta bir anlam aramalıyız. Bir tek cevapla yetinmeden. Çok şeyin birleşimi hayatı anlamlı yapıyor.
- Timur'un babalık rolünde hissettiği yetersizlik, genel olarak hayata dair başarısızlık duygusuyla paralel mi?
Timur işinde başarılı biri. Ama hayatta, duygusal konularda başarısız. Hiçbir zaman huzuru olmamış birisi. Ben de kendimi öyle görürüm. Duygusal konulardaki yetersizliği, onun iyi bir baba olmasını da engelliyor. Çok sevdiği kızıyla bile iletişim kuramıyor.
"Kendimle, dinleyiciyle, röportajı yapan kişiyle, okuyucuyla oyun oynuyorum"
- Teoman da Timur gibi nostaljik bir figür mü? Eski halinin karikatürü olarak görülmek adil mi? Son verdiğiniz röportajlarda hep aynı konu var. Teoman'a ne oldu? Ne zaman tam olarak boş vermemeyi ve kendiniz olmayı seçtiniz?
Nostalji duygusundan kaçınmaya çalışıyorum. Eskiyi güzellemek saçma bence. Ayrıca ben de, eski ben değilim artık. Kendimle, dinleyiciyle, röportajı yapan kişiyle, okuyucuyla oyun oynuyorum. Nüktenin yardımını alıyorum bunun için de.
- Timur'un kadınlarla olan ilişkilerinde sürekli bir yüzeysellik hâkim. Bu yüzeysellik, onun aşkı sadece fiziksel bir deneyim olarak görmesinden mi kaynaklanıyor? Yoksa bunca ilgiden, her şeyi yapmış ve denemiş olmaktan mı kaynaklanıyor?
Timur 46 yaşına gelmiş, başarılı, becerikli birisi. Ama içi bomboş. Sadece aşka dair değil, kalbe dair her şeyi yitirmiş biri. Kadınlar adeta üzerine yağıyor ve çok uzun zamandır da durumu böyle. O yüzden de nasıl ilişki kuracağını bilmiyor. Kadınlarla da, insanlarla da...
- Klişe bir soru ama karakterimizin sorgulamalarının gizli öznesi olduğundan sormak istiyorum. Aşk nedir sizin için?
Gençliğe ve hormonlara dair bir duygu. Uçucu bir şey.
- Son olarak merak ettiğim bir soru var. Son yıllarda Teoman'ın en sahici haliyle yeniden dogusunu görüyoruz sanki. Bu nasıl oldu?
Ben içimdeki gölgeden, melankoliden, delilikten beslenen birisiyimdir. Artık 57 yaşındayım. 4 sene önce, hiçbir zaman o gölgeden, melankoliden kurtulamayacağımı anladım. Kendime şöyle dedim: "Tamam, deliliğim olmadan yaşayamıyorum. Ama bari bir ayağım da aklımda olsun. Bunca şöhrete, tantanaya kapılmayayım, insanların gözündeki Teoman'ı yerle bir edeyim." Tam açıklayamadım galiba. Şöyle de diyebilirim belki: Afra tafra yapmayan, kendiyle, hayatla, insanlarla kavga etmeyen Teoman'a doğru gideyim buradan artık.
Ebru D. Dedeoğlu kimdir? Ebru D. Dedeoğlu, işletme-ekonomi bölümünden mezun oldu. Executive MBA alanında yüksek lisansını tamamladı. İktisat Bankası'nda MT olarak başladığı iş hayatını 13 yıl süresince portföy yönetim şirketlerinin pazarlama biriminde yönetici olarak tamamladı. Bir yıllık Uzak Doğu serüveninden sonra hayatına yeni bir yön vererek yayıncılık hayatına adım attı ve Doğan Kitap pazarlama biriminde yeniden başladı. Türkiye'nin çok sayıda yazarlarıyla birebir geleneksel ve digital medya pazarlama stratejileri üzerine çalıştı. Yeni yazarlar keşfetti. Doğan Kitap'ta uzun yıllar süren yayıncılık hayatından sonra Ajans Letra'yı kurdu. Halen Ajans Letra'da çalışıyor ve yazarlara danışmanlık hizmeti veriyor. Aralık 2023'ten itibaren kitaplar, yazarlar, yayın hayatı üzerine T24'te söyleşi yapmaya başladı. |