Son çeyrek yüzyılın en önemli birkaç olayından biri, MİT ve Başbakanlık yetkililerinin PKK temsilcileriyle Oslo'da yaptığı görüşmelerdi. Biliyor musunuz, bu tarihi önemdeki haberi hiç vermeyen, ana sayfasında ya hiç göstermeyen ya da yasak savan gazeteler oldu bu ülkede.
Birkaç ay öncesinden söz ediyorum. Görüşmeye ilişkin ses kayıtları internette 13 Eylül'de yayımlandı. Ertesi gün bazı gazeteleri (Sabah, Zaman, Yeni Şafak, Star, Bugün, Türkiye, Akit...) okurken üzerlerindeki tarihi kontrol etmek zorunda kalmıştım; zira birinci sayfalarında haber yoktu! Haberi birinci sayfanın en dibinde, bir köşede saklayanlar da, iç sayfada görüşmeleri ortaya koyan ses kaydı tapelerinin çoğunu okurundan esirgemişti.
Üstelik haberi görmeyen gazetelerin hepsi, hem de genel yayın yönetmenleriyle o sırada Arap Baharı turunda olan Başbakan'a eşlik ediyor, “soru arz etme” yakınlığı içinde bulunuyorlardı.
Özel istihbarat kuruluşu Stratfor'un yazışmalarını Wikileaks'le anlaşarak yayımlayan Taraf gazetesine yapılan organize hücumu okurken PKK-MİT görüşmeleri üzerinden bu gazetecilik manzaraları geldi aklıma. Taraf'a akıl veren, habercilik tarifine yeltenen, itibar yönetimi öğütleyen dünkü yazılar, yukarıda söz ettiğim gazetelerde çıkmıştı!
Evet; bu ülkenin en büyük sorunu için devlet ve hükümet temsilcilerinin PKK ile buluştuklarını ilk kez ortaya çıkaran gelişmeleri görmezden gelen gazetelerin köşelerinde dün Taraf'a gazetecilik dersleri vardı.
Gerekçe, doktorlarına dayandırıldığı öne sürülerek Başbakan'a iki yıl ömür biçildiği iddiasını içeren Stratfor yazışmalarının Taraf'ta yayımlanması.
Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan'ın doğru olmamasını temenni ederek yayımladıklarını vurguladığı, Başbakan'ın doktorlarının iddiaları yalanlayan açıklamalarını da içeren Taraf'ın yayınındaki özen ne Başbakan'ı, ne de Başbakan'dan ayarı alan gazeteleri kesmemiş görünüyor.
Biri “The Fitne” demiş, yapılanı Necip Fazıl üzerinden “alçak bile değil çukur” bulmuş, hedefin AKP ve Erdoğan olduğunu tespit etmiş!
Diğeri, haber için hangi merkezlerden bilgi alınıp alınmayacağını anlatmış, Taraf'ın “operasyon gazeteciliği” yaptığını buyurmuş.
Gülen cemaatine ilişkin Stratfor yazışmalarına takılan bir başkası, kendisini heder ettiğini belirterek Taraf'ı uyarmış.
Başbakan'ın damadının yönettiği Çalık Holding bünyesindeki Sabah gazetesi Stratfor'un Türkiye'de işbirliği içinde olduğu tek gazeteymiş... Stratfor'a bilgi verenler içinde Başbakanlık danışmanları da bulunuyormuş... Bu sakıncalı bilgiler o gazetecilik dersi veren sütunlara girememiş elbette.
Oysa “Erdoğan'ın iki doktorunun yalanlamasını” da içeren haber; “Başbakan'ın iki yıl ömrünün kaldığı” değil, “ABD'nin en önemli özel istihbarat organizasyonunun yazışmalarında bu ifadenin geçmesi”ydi.
Neler gördük bu meslekte ve neler görmedi bu basın, nelere gözünü kapattı. Mesele bundan ibaret.
Ali Bulaç, her zamanki açık sözlülüğüyle yazmıştı vaziyeti dün Zaman'daki köşesinde;
“Biz AK Parti'yi eleştiririz, ama ona zarar gelse yine biz savunuruz, bunu görev telakki ederiz...”
Taraf, Wikileaks'e sızan Stratfor belgelerini, malum, dünyadaki 27 gazete ile aynı anda Türkiye'de yayımlıyor.
“Dünyanın gördüğü Türkiye yazışmalarını Türkiye görmemeliydi” demenin, “Başbakan'ı ve partisini hedef alıyorsun” diye gazeteciliğe ayar vermeye kalkmanın adı gazetecilik değil elbette.
Adını Bulaç koymuş işte; görev!
Dizüstü gazeteciliği utanarak izliyoruz...