Doğan Akın

01 Ekim 2010

TÜSİAD: Yeni anayasa yetmez, demokratik cumhuriyet kurulmalı

Boyner ve Koç'un, Başbakan'a yönelttikleri temel eleştiri, “İstanbul sermayesi-Anadolu sermayesi” ayrımı yapmasında odaklandı

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, referandum kampanyası sürecinde TÜSİAD'ı hedef tahtasına oturtması, “seçmen gözünde puan toplamak için büyük sermayeye yüklenme” stratejisine de dayandırılmıştı.

 

Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi'nin açılışında yapılan konuşmalar, büyük sermayenin, bu yorumu yeterli bulmadığını gösteren satır araları da içeriyordu.

 

Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa V. Koç ile TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkan Ümit Boyner'in, adını anmadan Başbakan'a yönelttikleri temel eleştiri, “İstanbul sermayesi-Anadolu sermayesi” ayrımı yapmasında odaklandı.

 

Koç Başbakan'ın yaptığı ayrımı “yapay”, Boyner de “anlamsız” bulduğunu kayda geçirdi. İş dünyasında asıl ayrımın “kayıtlı” ve “kayıt dışı” sermaye arasında olduğunun altını çizen Ümit Boyner, “Sermayenin el değiştirmesi gibi, kendi tarihimizde çok çarpıcı ve olumsuz yankıları olan sözleri kullanmanın ülke çıkarlarına aykırı düştüğünü kayda geçirmek istiyorum” ifadesini kullandı. Boyner'in sözleri, AKP iktidarına “gizli gündem” maddesi olarak atfedilen “sermayenin el değiştirmesine çalışılıyor”  iddiasının TÜSİAD çevrelerinde yabana atılmadığını ortaya koyması açısından ilginçti.

 

AKP'nin sermayenin el değiştirmesine çalıştığı iddiasının, son olarak “Gerekirse sermayeye kalkan oluruz” vurgusuyla CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin tarafından dile getirildiğini not edelim.

 

İstanbul sermayesi aleyhine yapılan Anadolu sermayesi ayrımına verilen yanıt dışında,  TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi'nde hükümete tekabül eden vurguların genellikle ılımlı olduğunu, yer yer övgüyü de esirgemeyen bir içerik taşıdığını söyleyebiliriz.

  

Mustafa Koç: Referandum başarıyla sonuçlandı

 

Haziran ayındaki Yüksek İstişare Konseyi'nin açılışında “devleti zaafa uğrattığı” vurgusuyla siyasetteki gerginliği eleştiren Mustafa V. Koç, bu kez daha çok bardağın dolu tarafına bakmayı tercih etti. Daha önce “ülkeye zarar vereceğini” savunduğu referandum için bu kez  “Başarıyla sonuçlandı” ifadesini kullanan, mali kural rafa kaldırılsa da mali disiplin konusunda hükümetten gelen mesajları olumlu bulduklarının altını çizen Koç'un şu sözleri de, TÜSİAD zirvelerinde belli edilen nispi iyimserliğe işaret ediyor:

“Bu küresel ortamda Türkiye’ye baktığımızda umutlu olmak için önemli nedenlerimiz olduğunu düşünüyor, doğru politikalarla dünyadaki yerimizi daha da güçlendirebileceğimize inanıyoruz.   Ülkemizde yeni ve heyecan verici bir dönemin başındayız. Bulunduğumuz zemin gerek ekonomik gerekse de demokratik atılımlarımız için bir sıçrama tahtası olmaya uygundur. Ekonomimize baktığımız zaman, ikinci çeyrekten itibaren bir toparlanma eğilimine girildiğini söyleyebiliriz.”

  

Yeni anayasa aceleye getirmemeli vurgusu

 

 “Toplumsal-siyasal uzlaşma” temelinde karşılanması gerektiğini vurguladığı “yeni anayasa” ihtiyacı için “aceleye getirilmemesi” vurgusu yapan Koç, bu tutumuyla seçimlerden önce yeni anayasa yapmayı öneren CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'ndan çok Başbakan Erdoğan'ın tercihine yakın düştü.

 

Koç'un konuşmasındaki “devletin piyasaya geri dönüşü”ne ilişkin satırlara da dikkat çekelim:

 

“Küresel planda baktığımızda, krizin hemen arkasından yükselen devletçilik ideolojisinin ve küreselleşmeyi keskin biçimde reddetme eğilimlerinin yavaş yavaş yerini daha serin kanlı yaklaşımlara bıraktığını görebiliyoruz.

 

Ancak yeterli ölçüde denetlenmeyen piyasalar döneminin ve 'Piyasa sorunlarını kendi halleder' anlayışının da geri gelmemek üzere terk edildiğini söyleyebiliriz. Bu anlayışın reel ekonomi ve finans sektörü üzerindeki risklerini dünya çok büyük bir fatura karşılığında tecrübe etti. Bugün büyümeyi tekrar konuşabiliyorsak, bunun nedeni genişlemeci mali politikalar, finans sektörüne aktarılan büyük kaynaklar, yani devlet müdahaleleri olmuştur.”

 

Ekonomideki temel kaygısını “büyümenin ağırlıklı olarak dış borçla finanse edilmesi” olarak kayda geçiren Koç, başta Merkez Bankası olmak üzere, bağımsız-özer kurumların yapıcı katkılarını övdü. Türkiye'nin “üzüm yeme”yi amaçladığını vurguladığı AB hedefinden sapmamanın öneminin altını çizen Koç'un, konuşmasında, sivil toplum kuruluşlarına, “demokrasinin sürdürülebilirliği” açısından özel bir yer ayırdığını, yeni anayasa sürecine STK'ların katılımını “samimiyet sınavı” olarak vurguladığını belirtelim.

 

Mustafa V. Koç'un, siyasette eleştirilen sert ve kavgacı üslubun toplumdaki saflaşmada da gözlemlendiğini belirtirken dile getirdiği şu görüşler, toplumsal özeleştiri anlamında dikkat çekiciydi:

 

“Yarının fırsatlarını geçmişe ve geçmişten gelen önyargılarımıza, korkularımıza feda etmemeliyiz. Yarınlarımızı kurmaya talip olan lider kadroların buna ehil olduklarını kanıtlamaları için düne saplanmayı bırakıp yarına odaklanmaları gerekiyor diyoruz.

 

Birbirimizi ve kurumları eleştirdiğimiz pek çok konu aslında ülke olarak hepimizde var olan sorunlardır. Bir örnek vermek gerekirse; Türkiye’de devlet otoriter olmakla eleştiriliyor…Olabilir!

 

Peki, ya özel sektör tamamıyla kurumsallaşmış ve demokratik midir? Ya okullarımız, ya aile yapılarımız?

 

Demek istediğim, suçlamalarımızda kurum ve kişilere yüklendiğimiz kadar sorunun kendisine ve çözümüne odaklanmamız lazım. Türkiye’de otorite sorunu sadece devlette değil her alanda vardır. Belki yeni kuşakların bu ortamda daha katılımcı, daha yaratıcı, daha üretken olmaları mümkün olamayacaktır. Bunun gibi onlarca örnek verebiliriz.”

   

Ümit Boyner’in ‘yeni Türkiye’ tarifi

 

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, Türkiye'nin, referandumdan sonra yeni anayasa yapmaya “ziyadesiyle hazır olduğunu” vurgulayarak başladı. Boyner “yeni Türkiye”yi şöyle tarif etti:

 

“Bu Türkiye, askeri ve sivil bürokrasinin siyasi sistemimiz içindeki yeri, ağırlığı ve işleviyle ilgili eski tanımlama ve alışkanlıklarla bağını koparmış bir Türkiye’dir. Bu Türkiye, aynı zamanda üzerindeki her yönden gelen şiddet şantajına başkaldırmış bir Türkiye’dir. Türk toplumu en yakıcı sorununun sivil siyaset zemininde ve artık mutlak surette şiddeti reddederek çözme talebini de iletmiştir. Bunların yanı sıra bu Türkiye, hukukun üstünlüğüne dayalı, güçler ayrımını kurumsallaştırmış, temsil adaletinin sağlandığı, birey haklarına saygılı demokratik bir devlet, toplum ve rejim hedefine ulaşmak için harekete geçmek isteyen ve Avrupa Birliği değerlerinin yerleşmesi hedefine yönelmiş bir Türkiye’dir.”

 

ABD ve Batı dünyasının uluslararası siyasetteki “mutlak üstünlüğünü” yitirdiğini, iklim değişikliklerinin “en inatçı kafalarda bile” soru işaretleri yarattığını anlatan Boyner, devletin çevreci ve teknolojik yatırımlarda teşvik edici rol üstlenmesinin önemi üzerinde durdu.

  

Boyner: Bir gecede demokrat olunmuyor

 

 TÜSİAD'a yöneltilen eleştirilere verdiği yanıtlar, bize göre medyadan İshak Alaton gibi dernek üyelerine uzanan bir spektrumda göndermeler içeren Boyner'in,şu sözlerinin altını çiziyoruz:

 

“Türkiye’deki en yerleşik kurumlardan olan TÜSİAD’ın daha bürokratik vesayetin sürdüğü 1990’larda, bugün ağızlarından bal damlayanlar demokrasinin ne olduğunu çözememişken, bu davanın bayraktarlığını yaptığını hatırlatmak da belki yersiz. Sonuçta bu mücadeleler ülkenin ve toplumun genel çıkarları gözetilerek verilen, bizim yükümlülüğümüz sayılması gereken mücadelelerdi.

 

(…)Bir gecede demokrat olunamıyor. Kişiler ve kurumlar ancak zaman içinde tecrübe kazandıkça ortak akıl üretebilecek kapasiteye kavuşuyorlar. Kısacası bir ülkenin kurumsal ve insan sermayesi kolay şekillenmiyor.

 

Zira yalnızca eğitim ve para insan sermayesini şekillendirmek için yeterli olmuyor. Tecrübenin, algıların, duyargaların açık olmasının, dünya ile etkileşim ve iletişim içinde olmanın değerinin maddi bir ölçüsü yok.

 

(...)Yalan yanlış tezler üzerinden TÜSİAD’a saldırmanın dayanılmaz hafifliğiyle başları dönenlere bu temel ilkeyi bir kez daha hatırlatmak istedim. Sonuçta kendi işlevini kapalı kapılar ardında iş takipçiliği olarak değil toplumsal farkındalık yaratmak diye tanımlamış ve bunu uygulamaya dökmüş bir derneğiz.”

 

Kutuplaşmadan beslenen siyasetin Türkiye’ye ağır bedeller ödettiğini anlatan Boyner, sadece yeni anayasa değil “demokratik bir cumhuriyetin kurumsallaşması için gerekli diğer yasal adımların da atılmasını talep ettiklerinin” altını çizdi. Boyner, demokratik anayasanın Siyasi Partiler ve Seçim kanunları ile Türk Ceza Kanunu'nda ifade özgürlüğünü kısıtlayan maddelerinin değiştirilmesinden bağımsız düşünülemeyeceğini vurguladı.

 

Boyner'in, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Anayasa, TBMM'deki temsil meselesi ve Kürt sorunu konusundaki mesajlarına önem verdiklerini, iktidar ve ana muhalefet partisi liderlerinin referandum sonrası diyaloğa daha açık bir tutum benimsemelerinin toplumun çoğunluğu gibi TÜSİAD'ı da heyecanlandırdığını kayda geçirdi.

 

Boyner'in, terör eylemlerine son verilmesi yönündeki gelişmeleri merakla izlediklerini belirten sözleri, hükümetin atacağı adımlara da gönderme içeren bir ton taşıyordu. Kuzey Irak'a gitmeye hazırlanan Boyner, ABD'nin yanı sıra Barzani'nin de PKK konusunda elinden geleni yapmasını beklediklerinin” altını çizdi.

  

‘Taraf olmayan bertaraf olur’a yanıt

 

Boyner'in konuşması, İsrail'in Mavi Marmara gemisine yönelik saldırısına ilişkin BM raporunda Türkiye'nin yanında yer almayan ABD ile Türkiye'yi dışlayan bazı AB üyelerine eleştiriler de içeriyordu.

 

Ümit Boyner'in, Başbakan'ın referandum kampanyasında TÜSİAD'ı hedef alarak “Taraf olmayan bertaraf olur” sözlerine gönderme içeren şu sözlerinin de altını çizelim:

 

“Sorunların çözümü için fikir üretmeye, laik, demokratik hukuk devleti yapısının sağlamlaşması için çalışmaya devam edeceğiz. Ülkemizde barışın tesisiyle ekonomik refah arasındaki ilişkiyi vurgulamaktan vazgeçmeyeceğiz. Güçler ayrılığı ve dengesini savunup, parlamentonun bugünkünden daha etkin hale gelmesi için çalışacağız. Tüm bu konularda tarafız. Taraf olmaya da devam edeceğiz.”

 

Son olarak, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi'nde dünyadaki gelişmeler üzerine bir ufuk turu yapan Fransız düşünür Prof. Jacques Attali'nin, Türkiye'yi de menziline alan iki kritik tahminini not edelim:

 

Amerikan Doları'nda bir çöküş görebiliriz.

Çok şişmiş döviz kurları daima ceza görür. Bu nedenle rekabetçi bir devalüasyona olacaktır...