Doğan Akın

30 Mart 2009

‘Türkiye partisi’ olmayan sadece DTP mi?

CHP ve MHP Güneydoğu'da yok olduğuna göre, hayır!

14 Ağustos 2001’de kurulan ve ilk sandık yarışına girdiği 3 Kasım 2002 milletvekili genel seçimlerinde iktidara gelen AKP’nin oyları ilk kez düşüş eğilimi gösteriyor. AKP’nin devlet televizyonunda Kürtçe yayın adımı ve meydanlarda Kürtçe selamlama yapma gibi jestlerinin Güneydoğu’da DTP’ye oy kazandırdığı, bu gelişmelerden rahatsız olan MHP tabanında ise bir hareketlenme yarattığı söylenebilir. Yerel seçim sonuçları, DTP dışındaki partilerin de önüne “bütün Türkiye’nin partisi olup olamadıkları” sorusunu koymuş bulunuyor.
29 Mart yerel seçimlerine ilişkin ilk sonuçlara göre dikkat çeken bazı noktaları şöyle sıralayabiliriz:
- Yerel seçimden birinci parti olarak çıkan AKP’nin, sandıktan çıkan sonuçlara en çok üzülen parti olduğunu da söyleyebiliriz. AKP’nin oyları, 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinde aldığı oyların da (yüzde 46.6), kendisine çıta olarak koyduğu 2004 yerel seçimlerindeki oy oranın da (yüzde 41.7) altında kaldı. Medyanın kızdığı kesimine tepki gösterirken “Asıl manşeti seçmen atacak” diyen Başbakan Tayyip Erdoğan, halktan beklediği manşeti bulamadı. Başbakan’ın seçim kampanyasının odağına medyayla kavgasını yerleştirmesi ve büyük bir işsizliğe rağmen ekonomik kriz olmadığını iddia etmesi seçmenden tepki gördü.
- Başbakan Erdoğan’ın, “Niçin bu noktaya düştük, nerede hata yaptık, sonuçlardan ders çıkaracağız” sözleri, AKP teşkilatı ve kabinede bazı revizyonlara varması muhtemel adımların habercisi sayılabilir.
- AKP, sembolik önem taşıyan merkezleri kazanamadı. İzmir, Diyarbakır, Batman gibi önem verdiği merkezleri kazanamayan AKP, Antalya, Adana ve Şanlıurfa büyükşehir belediyelerini kaybetmiş bulunuyor. Trabzon ise, AKP’nin bu seçimde kazandığı önemli merkezlerin başında geliyor.
AKP kendi çıtasının altında, metropoller CHP’ye yöneliyor

- AKP’nin, “iktidar partisine mensup olmayan adayları seçerseniz hizmet alamazsınız” tehdidinin seçmenden tepki gördüğü anlaşılıyor. Ancak, yaklaşık 7 yıldır iktidarda yıpranan AKP’nin üst üste girdiği dördüncü seçimde de, rekor işsizlikle sonuçlanan ekonomik krize rağmen “açık ara” sayılabilecek bir farkla birinci parti olduğu dikkatten uzak tutulmamalıdır. Türkiye’de üst üste girdiği dördüncü seçimde oylarını kaybetmeyen hiçbir iktidar partisi bulunmadığını anımsatalım. Nihayet AKP, yüzde 45’ler gibi Türkiye’nin çok da alışık olmadığı kendi oy çıtasının altında kaldı, ancak merkez sağın geleneksel oy oranını muhafaza ederek bir “kitle partisi” olduğunu kanıtladı.
- Diğer yandan ekonomik krizin, AKP’nin önemli oy kayıpları yaşadığı İstanbul ve Ankara başta olmak üzere, büyük şehirlerdeki seçmenlerin tercihlerinin tekrar CHP’ye yönelmeye başlamasında etkili olduğunu söyleyebiliriz. ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sencer Ayata, NTV’deki yorumunda, üç büyük metropolün en ileri sosyo-ekonomik göstergelere sahip kentler olduğunu, ekonomik krizin tetiklediği CHP oylarındaki artışın bu partiyi 1980’lerdeki kitlelerine yaklaştırdığını vurguladı.
- Büyük şehirlerde adayın kimliğinin seçmen davranışı etkilemekte ciddi bir ağırlığı olmasa da, Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin İstanbul’da aldığı sonuçta ciddi bir pay sahibi olduğunu vurgulamak gerekiyor.
TRT Şeş AKP’ye yetmedi

- DTP, özel olarak yüklendiği Diyarbakır’da yüzde 60 çıtasını tutturarak, 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinde yaşadığı moral bozukluğundan gerekli dersleri aldığını gösterdi. Bu derslerden en önemlisinin, DTP’nin “bölgede AKP gibi ciddi bir rakibi bulunduğuna” ikna olarak kampanya yürütmesi olduğunu tahmin ediyoruz. 

- AKP’nin, TRT Şeş ile devlet televizyonunda Kürtçe yayın adımı atması, Başbakan’ın bölgedeki mitinglerde seçmeni Kürtçe selamlaması gibi jestlerin daha çok DTP’ye oy kazandırdığı görülüyor. Öte yandan İç Ege, Akdeniz, Karadeniz ve Orta Anadolu’da MHP oylarındaki hareketlenmenin, önemli ölçüde, bu adımlardan rahatsız olan seçmenlerden kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Kimlik politikası DTP ve MHP’ye yaradı
- 29 Mart yerel seçimleri, Başbakan’ın da ilk açıklamasında vurguladığı şekilde, “kimlik siyaseti”nin kazandığını gösteriyor. Bu etki, karşıt iki tabanı temsil eden DTP ve MHP’nin yanı sıra AKP’ye yüklenerek İslami kimliklerin temsilciliğine aday olan ve lider değişimiyle bir ivme yakalayan Saadet Partisi’nin de yüzde 5’in üzerinde tutunmasını sağlamış görünüyor.
- Etnik kimlik siyasetinin, özellikle göç alan illeri büyük çatışmaların eşiğine getirebileceği unutulmamalıdır. Prof. Dr. Nur Vergin’in, “kimlik siyasetinin tırmanmasının Türkiye’ye huzur vermeyeceği, barış getirmeyeceği” uyarısı üzerinde durmak gerekir. Vergin’in, “Kürt olmayan Türkiye’nin Kürt olan Türkiye’nin kimlik taleplerine olumsuz yaklaşmasının zararları ve bu talepleri asfalt yol yapmak gibi maddi girişimlerle ikame etmeye çalışmasının hiçbir işe yaramayacağının anlaşılması gerektiği” tespitini de önemle not ediyoruz.
- Parlamentoda DTP’lilerin elini sıkmamak, Başbakan’ın DTP temsilcilerine randevu vermemesi gibi tutumların Güneydoğulu seçmenden tepki gördüğünü düşünüyoruz. DTP, Kürt sorununun çözüm sürecindeki varlığını 29 Mart seçimlerinde pekiştirmiş görünüyor. “Türkiye’nin partisi olmamak”la eleştirilen DTP, özenli bir tutum sergilerse çözüm arayışlarında daha dikkatle dinlenecektir.
CHP de ‘Türkiye’nin partisi’ olmalı!

- Yerel seçim sonuçları “Türkiye’nin partisi olup olmama” konusunu sadece DTP ile sınırlamamıza olanak vermiyor. Diyarbakır, Batman, Hakkâri, Şırnak, Van, Siirt, Bingöl ve Bitlis gibi yerlerde, kısaca Güneydoğu Anadolu’da CHP ve MHP hemen hemen yoktur. Bu merkezlerin önemli bir bölümünde yüzde 1 dolayında olan bu partiler, hiçbirinde yüzde 5’lik bir desteğe sahip bulunmuyor. Bu açıdan bakıldığında, özellikle CHP’nin, yani bölgede SP ve DP kadar da varlık gösteremeyen ana muhalefet partisinin “Türkiye’nin partisi olma” meselesi üzerinde düşünmesi gerekiyor. Türkiye’nin her yerinde olan tek partinin AKP olduğunun altını çizelim.
Artık oy kullanan 2 kişiden 1’i AKP’li değil

- Başbakan’ın, “seçim sonuçlarından gerekli derslerin çıkarılacağı” yolundaki açıklamasının, AKP’nin “toplumsal mutabakat” konusunda daha dikkatli davranmasıyla sonuçlanmasını temenni ederek noktalayalım. Çünkü 29 Mart sonuçları, 22 Temmuz seçimlerindeki gibi iktidar partisine “oy kullanan her iki kişiden birisinin AKP’li olduğunu” öne sürme olanağı vermiyor.