“Çok hukukluluk”, aynı topraklar içinde yaşayan farklı kültür ve inanıştaki topluluklara kendi hukuklarını seçme özgürlüğünü ifade ediyor.
“Medine Vesikası”, Müslüman, Hristiyan ve Yahudilere kendi hukuklarını uygulamalarını öngören bir sözleşme olarak kitaplara konu oldu.
Türkiye'de çok hukukluluk tartışması, son olarak, Necmettin Erbakan'ın Refah Partisi Genel Başkanı olarak yaptığı bir konuşma vesilesiyle yaşanmıştı. Erbakan'ın, “Tahakkümün ortadan kalkmasını istiyoruz. Çok hukuklu sistem olmalı. Biz geldiğimizde isteyen Müslüman nikâhını müftüye kıydıracak, isteyen Hıristiyan nikâhını kilisede kıydıracak" sözleri, Refah Partisi'nin kapatılması davasında öne sürülen gerekçelerden biri olmuştu.
“Çok hukukluluk” sistemindeki “çok”luk, kuralların kaynağında yatıyor. Örneğin Müslümanlar için kaynak Kuran, Hristiyanlar için İncil olabiliyor.
Uygulamada çok hukukluluk
Ergenekon süreci ve son olarak “Balyoz darbe planı” iddiasına ilişkin soruşturmada yaşananlara bakarak, hukukun kaynağını oluşturan kurallar bakımından olmasa da, uygulama açısından “çok hukuklu” sisteme geçtiğimizi söyleyebiliriz!
Eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu 41 emekli ve muvazzaf asker tutuklanınca yapılan itiraz üzerine iki grupta 33 şüpheli serbest bırakıldı. 1 Nisan'da “kuvvetli suç şüphesinin olmayışı ve kaçma şüphesinin bulunmayışını” temel gerekçe göstererek 19 tahliye kararına imza atan Nöbetçi Hâkim Oktay Kuban'ın tutumu medyanın özellikle bir kesiminde ağır ifadelerle eleştirildi.
Savcıların yaptığı itiraz üzerine, tahliyelerine karar verilen bütün isimler hakkında üç gün sonra, 4 Nisan Pazar günü tekrar tutuklama kararı verildi. Ana gerekçe “hâkim Kuban'ın tahliye kararı verirken takdir hakkını keyfi kullandığı” oldu.
Bir gün sonra, yani dün Balyoz savcılarının talimatı üzerine 14 ilde 95 gözaltı için operasyon başladı. Öğleden sonra gelen haber ise, İstanbul Başsavcılığı'nın, bu talimatı veren savcılar Bilal Bayraktar ile Mehmet Berk'i soruşturmadan aldıkları oldu. Resmen açıklanmasa da, gerekçenin, daha önce yapılan yazılı uyarıya rağmen “gözaltı talimatlarının başsavcılığa bilgi verilmeden emniyete iletilmesi” olduğu belirtildi.
Bakan Ergün: Çetenin nöbetçi hâkimi var!
Bu arada hükümet kanadından yargıya karşı en ağır sözler, pazar günü geldi. Bursa'da AKP İl Başkanlığı'nın düzenlediği toplantıda konuşan Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Balyoz tutuklularının 19’unu tahliye eden hâkim Oktay Kuban’ı ima ederek şu ifadeleri kullandı:
“Görüyoruz ki çeteler, sadece çete değilmiş, sadece çete ve avukatından oluşmuyormuş. Meğersem çetenin medyası, rektörü varmış. Maalesef çetenin nöbetçi hâkimi, savcısı oluyor...”
Deniz Feneri'ni de kastetmiş olabilir mi!
Sanayi Bakanı Ergün, bu sözlerle, Ergenekon'un yanı sıra bir dizi skandala sahne olan “Deniz Feneri” sürecini de kastetmiş olabilir mi dersiniz!
Mahkemelerin tutukluluk kararlarına itiraz, tahliye ve tekrar tutuklama elbette usul hukuku kapsamında öngörülen süreçler arasında bulunuyor. Ancak böyle diyerek, bütün bu süreçte kamu vicdanını yaralayan bir şey olmadığını,her şeyin olağan geliştiğini, yasaların olması gerektiği gibi uygulandığını söyleyemezsiniz.
Hükümet de öyle düşünmüyor olmalı ki, suçlamalarını “Çetelerin nöbetçi hâkimi de var” deme noktasına kadar vardırabiliyor. Sesi iktidar temsilcileri kadar gür çıkmasa da, bakanın tam aksi yönde düşünenleri de ihmal etmeyin. Ve medyanın bir bölümünün tutuklamalara, diğer bölümünün tahliyelere alkış tutmasını, bazı meslektaşlarımızın mahkemelere gerek bırakmayacak ölçüde kesin hükümlerle yayın yapmasını da bu tabloya ekleyin...
Ümit Boyner'in durumu tarif eden sözleri
TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, dün derneğin “En İyi Genç Hukukçu Ödülü” için düzenlenen törendeki konuşmasında, “Bazı hukukçuların elinde hukukun siyaset aracı olarak kullanıldığını görüyoruz” dedi ve ekledi:
“Hukuk adeta siyasi tarafların hesaplaşma alanı haline getiriliyor.”
Boyner'in sözleri, karşı karşıya bulunduğumuz “çok hukuklu uygulama”nın kaynaklarını, hiçbir tarafı esirgemeden tarif ediyor...