Türkiye Cumhuriyeti, CHP'nin ilk genel başkanı Atatürk'ün liderliğinde kuruldu. İlk çok partili serbest seçimlerin yapıldığı 1950'ye kadar Cumhuriyet'i “Milli Şef” yönetir. Yani CHP'nin ikinci genel başkanı İsmet İnönü.
Askeri ve sivil bürokrasi 1950 seçimlerinde kaybettiği iktidarı “cumhuriyeti kollama ve koruma” gerekçesini öne sürerek 27 Mayıs 1960 darbesiyle geri almaya çalışacak, kavga malum, 2000'li yıllara kadar bitmeyecektir.
Türkiye'de cumhuriyet, iki büyük savaşın arasındaki dünyada bir “milli güvenlik rejimi” olarak da kuruldu. O rejimin kodlarına sadakat ile artık çok değişmiş bir dünyanın asgari gerekleri arasındaki mesafe “devleti kuran parti”de büyük bir travma yaratmış bulunuyor.
Milli güvenlik rejimine aşırı sadakat CHP'yi çağdaş bir demokrasi anlayışından, toplumun giderek büyüyen bir kesiminden uzaklaştırdı.
Bugün Türkiye'yi yöneten kadroya baktığınızda, “Milli Görüş” çizgisinden, “Milli Türk Talebe Birliği”ndeki ilişkilerden siyasete taşınan, hiç kopmamış, birbirine inanmış ve güvenmiş bir kadro görürsünüz.
CHP bunu hiçbir zaman yapamadı. Sol hareketleri, örgütleri, gençliği partiye taşımak bir yana, onların enerjisinden, düşüncelerinden korktu. Bu süreçte CHP'yi küçümseyen sol hareket snobizminin de etkisi oldu, ama tayin edici rolü gençlikten, sendikalardan, örgütlerden korkan parti yönetimi oynadı.
Sola ve gençliğe uzak olmanın; CHP'ye “kendisini güncelleyememek”, “toplumun demokrasi talebini” anlayamamak gibi bir bedeli de oldu.
Gerçeklikle kurduğu bağ gün geçtikçe zayıflayan bir partinin, o güvenlik rejiminden artakalan bir söylemle dünyada da yalnızlaşması kaçınılmazdı, öyle de oldu. Sosyalist Enternasyonal'de bile demokrasi anlayışı sorgulanan bir parti olmanın arkasında, eski rejimin kodlarına sadakat yatıyordu.
Sonuç; 60 yıldan beri toplam 5 yıl iktidarda kalamamış, 33 yıldır hiç seçim kazanmamış bir parti. Çok övündüğü örgütünü sadece kurultay ayarları uğruna heba etmiş, siyasi rekabette, toplumla ilişkilerde havlu atmış bir örgüt.
Bugün CHP, eski dünya ile yeni dünyanın eşiğinde bir travma geçiriyor.
Eğer bu kavgayı; cumhuriyetin artık bir “milli güvenlik rejimi” olarak yaşatılamayacağı, ancak “demokratik bir cumhuriyet”in bu ülkedeki herkesi ortak bir paydada buluşturacağı düşüncesi çıkardıysa, Türkiye için de yararlı olabilecek bir travmaya tanık oluyoruz demektir.
CHP kamuoyu, aynı hataları tekrar ederek iktidara gelemeyeceğini, muhalefette etkili olamayacağını, Türkiye'nin yazgısında rol oynayamayacağını görebilecek mi?
Soru ve sorun bu.