Doğan Akın

04 Ağustos 2010

'İç düşman'ın Balyoz'u ve Başbuğ'un vedası...

AKP'nin iktidara gelmesiyle birlikte bazı generallerin tekrar durumdan vazife çıkardıklarını, bazı “gazeteci”lerin de “Hadi paşam”...

AKP'nin iktidara gelmesiyle birlikte bazı generallerin tekrar durumdan vazife çıkardıklarını, bazı “gazeteci”lerin de “Hadi paşam” diye tempo tuttuklarını biliyoruz. Ancak sandıktan “iç düşman” veya en hafif ifadesiyle “iç tehdit” sayılagelen bir siyasi gelenek çıksa da, askerin kendi içinde bile durumdan çıkarılan vazife bu kez farklı oldu. Suça karıştığı açık olan bazı şüphelilerin durumunu ihmal ederek söyleyelim: Ergenekon sürecine, “iç düşman sayılanların iç düşman tayin edenlere cevabı ve askerin kendi içindeki tasfiye harekâtı” olarak da bakabilirsiniz.
Yukarıdaki satırlar, tam bir ay önce bu köşede yayımlandı. “Balyoz darbe planı” ile AKP ve Fethullah Gülen cemaatini parçalamak için bir dizi komplo senaryosu içeren “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” bağlamındaki son gelişmeler, bu tespiti teyit eden nitelikler taşıyor. 
Yüksek Askeri Şûra'nın hemen öncesinde Balyoz davası kapsamında 102 muvazzaf ve emekli asker için “yakalama” ve “tutuklama” kararı çıkarıldı. Şûranın ikinci gününde de, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atama bekleyen 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız'ın da aralarında bulunduğu 19 kişi “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” bağlamında ihbar edilen “internet andıcı” çerçevesinde ifadeye çağrıldı. “Ergenekon sürecine, 'iç düşman' sayılanların iç düşman tayin edenlere cevabı ve askerin kendi içindeki tasfiye harekâtı' olarak da bakabilirsiniz” tespiti, bu iki gelişme ışığında bir hafıza tazelemesi yapmamızı gerektiriyor.

Başbuğ önce 'kâğıt parçası' dedi

“İrtica ile Mücadele Eylem Planı” 12 Haziran 2009'da Taraf gazetesinin manşetinden “AKP ve Gülen'i bitirme planı” başlığıyla yayımlandı. Habere göre, Genelkurmay Harekât Başkanlığı'na bağlı 3. Destek Şube Müdürü Deniz Kurmay Kıdemli Albay Dursun Çiçek'in imzasını taşıyan plan, Nisan 2009'da hazırlanmıştı.
Belgenin fotokopisi üzerinden inceleme yapan Genelkurmay Askeri Savcılığı, haberin yayınından 12 gün sonra, “şu ana kadar elde edilen deliller değerlendirildiğinde ele geçirildiği iddia edilen belgenin, Genelkurmay Başkanlığı'nın herhangi bir biriminde hazırlanmadığına ilişkin bir kanaate varıldığını” bildirdi. Askeri savcılık “kovuşturmaya yer olmadığına” karar vermişti.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Taraf'ın yayınından 13, Askeri Savcılığın kararından da 1 gün sonra, 26 Haziran 2009'da düzenlediği basın toplantısında, sadece bu soruşturmanın sonucuna değinmekle kalmadı, şu ifadeleri kullanmakta da bir sakınca görmedi: 
“Türkiye neredeyse iki haftadır Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın elinde bulunan, yürüttüğü hazırlık soruşturması neticesinde ulaşmış olduğu kararla ortaya çıkan bir kâğıt parçası etrafında gereğinden fazla enerjisini tüketmiştir. Şu anda elimizde olan hukuki anlamda bir kâğıt parçasıdır... Biz bu kâğıt parçasının birileri tarafından TSK’yı yıpratma ve karalama amacıyla hazırlandığını değerlendirmekteyiz. İstanbul Başsavcılığı'ndan istiyoruz, diyoruz ki, bu belgenin gerçek olmadığı noktasından hareketle bu kâğıt parçası kimler tarafından, ne amaçla hazırlandı? Bunu bulun.”
Başbuğ'un, bu kesin ifadelere karşın “Kovuşturmaya yer olmadığı kararı kesin değildir. Belgenin doğru olduğuna ilişkin yeni delil, bilgi, ortaya çıkarsa elbette bu soruşturma tekrar açılabilir” sözleriyle açık bir kapı bıraktığını da not edelim. 

Genelkurmay sitesinde 'kâğıt parçası' tekzibi 

Başbuğ'un bu sözlerinden sonra, 16 Ekim'de bir subayın orijinal belgeyi Ergenekon savcılarına gönderdiği ve Genelkurmay'daki 35 bilgisayarda gerçeğin ortaya çıkmaması için “temizlik yapıldığını” ihbar ettiği kamuoyuna yansıdı.
Savcılara gönderilen ıslak imzalı belge Albay Dursun Çiçek'in imzasıyla karşılaştırılmak üzere Adli Tıp Kurumu'na gönderildi. Kurum, 4'e karşı 7 oyla imzanın Çiçek'e ait olduğu kararına vardı. Bu kararın ardından orijinal belge, bir kuryeyle 16 Şubat 2010'da Genelkurmay Askeri Savcılığı'na gönderildi.
Belgeyi Jandarma Kriminal Laboratuvarı'nda inceleten Askeri Savcılık, “ıslak imzanın Dursun Çiçek'in eli ürünü olduğu” yolundaki kuvvetli bulgularla karşılaştı. Elde edilen “yeni deliller” üzerine Askeri Savcılık 1 Mart 2010'da tekrar ifadesini aldığı Çiçek'in tutuklanmasını talep etti. Daha önce sivil mahkemece iki kez tutuklanan, ancak yapılan itirazlar üzerine ikisinde de serbest bırakılan Çiçek'in tutuklanması talebi askeri mahkemece reddedildi.
Genelkurmay Başkanlığı, Askeri Savcılığın kararıyla aynı gün, 1 Mart 2010 akşamı saat 20:50'de internet sitesine koyduğu bilgi notunda, “yeni deliller elde edildiğini” ve Çiçek'in hakkındaki “kovuşturmaya yer olmadığı” kararının kaldırıldığını duyurdu. Genelkurmay Başkanı Başbuğ, sahte olduğunu iddia ettiği ve “fitne-fesat ürünü” dediği belge hakkındaki sözlerini, 8 ay sonra Genelkurmay Başkanlığı'nın resmi internet sitesinde tekzip etmişti. Dursun Çiçek halen tutuklu olarak yargılanıyor.

Genelkurmay'a göre Balyoz: Bilgi kirliliği 

Genelkurmay Başkanı Başbuğ, benzer bir rotayı Balyoz planıyla ilgili haberlerle ilgili olarak izledi. Hatırlayalım... 
“Balyoz darbe planı” adı altında tartışılan belgelerin yayımı, Taraf gazetesinde 20 Ocak 2010 Çarşamba günü “Fatih Camii bombalanacaktı” manşetiyle başladı. Darbe planı, emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın başında bulunduğu dönemde 1. Ordu Komutanlığı'nda 5-7 Mart 2003'te icra edilen “plan semineri”yle de ilişkilendirildi. 
Planda “Balyoz Sıkıyönetim Komutanı” olarak adı geçtiği öne sürülen Çetin Doğan, kamouoyuna T24 aracılığıyla yaptığı ilk (yazılı) açıklamada, “seminerde 'iç tehdit' olarak değerlendirilen bölücü ve irticai gelişmelerin EMASYA planları çerçevesinde elbette ele alındığını” ifade etti. Söz konusu plan ve senaryoların “cumhuriyeti koruma ve kollama görevinin gereği olarak hazırlandığını” kaydeden Doğan, “işlenecek konular ve senaryoların önceden üst komutanlara bildirilmesinin esas olduğunu” vurguladı.
Genelkurmay Başkanlığı'ndan 21 Ocak'ta yapılan açıklamada ise, Doğan'ın aksine seminerin “iç” değil “dış tehdide karşı hazırlanan harekât planlarını geliştirmek ve eğitim” amacıyla düzenlendiği belirtildi. Genelkurmay, “Bu plan seminerine ilişkin olarak ortaya atılan iddiaları, aklı ve vicdanı olan hiçbir kimsenin kabul etmesi mümkün değildir Söz konusu iddiaları ciddiye alarak üzerinde yorumlar yapılmasının ve bilgi kirliliği yaratılmasının; özellikle toplumumuzda tedirginlik yaratmak isteyenlerin amacına hizmet edeceği değerlendirilmektedir” ifadeleriyle darbe haberlerini kesin olarak reddetti. 

Başbuğ'un ilk tepkisi 'lanetlemek' oldu 

Orgeneral Başbuğ da, 25 Ocak'ta Genelkurmay Karargâhı'nda düzenlenen Kazım Karabekir'i anma toplantısında “Balyoz” haberleri konusunda açıklamalar yaptı. Tartışmalı plan semineri belgelerinin, üzerinden 7 yıl geçmesi nedeniyle yönetmelikler gereğince imha edildiğini, ancak Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın bir inceleme başlattığını belirten Başbuğ, Balyoz planında geçen “cami bombalama” gibi iddialar için ağır sözler sarf etti: 
“Biz askere ne dedirttiriyoruz biliyor musunuz? 'Allah, Allah' diye askere taarruz ettiriyoruz. Yani şimdi ben size soruyorum, vicdansızlara soruyorum. 'Allah, Allah' diye askerine hücum ettiren, taarruz eden bir ordu, nasıl Allah'ın evi camiye bomba atmayı düşünür. Vicdansızlıktır. Lanetliyorum bunları. Bu kadar vicdansızlık olur mu? (...) Bugün de bu ordunun Mehmetçiği, 'Allah, Allah' sesleri ile eğitimde düşmana taarruz ediyor. 'Allah, Allah' sesleri ile eğitim yapıyor. Talimnamemizde var. Ya böyle bir ordu, böyle bir ordunun kişileri çıkacak, Allah'ın evi camilere bomba atacak, oradaki dini ibadetini yapan kişilere şey yapacak. Lanetliyorum. Yine bu ordunun kişileri çıkacak kendi uçağını v.s. bilmem ne yapacak. Lanetliyorum. Türk ordusunun da bir sabrı var... Siz bu ordunun tümünü nasıl böyle itham edersiniz? Hiç mi vicdanınız yok, yapanlara söylüyorum.”

KKK incelemesi için 7 aydır açıklama yapılmadı

Başbuğ'un, aynı açıklamada “bir hafta içinde sonuçlandırılıp kamuoyuyla paylaşılacağını” duyurduğu Kara Kuvvetleri'nin incelemesi konusunda 7 aydır hiçbir açıklama yapılmadığını not ederek devam edelim.
Bu arada tartışılan dönemin Genelkurmay Başkanı olan Hilmi Özkök, “Muhatap (1. Ordu'nun bağlı olduğu) Kara Kuvvetleri Komutanı'dır” diyerek, o sırada bu koltukta oturan emekli Orgeneral Aytaç Yalman'ı işaret etti. Yalman Özkök'e “Hilmi Paşa haklıdır, o sırada Kara Kuvvetleri Komutanı ben olduğuma göre muhatap da benim” cevabını verdi. Yalman'ın bu açıklamayı eklediği ilginç not, ''O dönemde İlker Paşa da (Başbuğ) benim kurmay başkanımdı. O nedenle o da konuyu yakından bilir...'' olmuştu... 

İkinci 22 Şubat vakası bütün orgeneralleri topladı 

“İkinci 22 Şubat vakası” olarak da anılan 22 Şubat 2010'da eski Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek ve dönemin 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan'ı da kapsayan büyük bir gözaltı dalgası yaşandı. Balyoz kapsamındaki gözaltı operasyonu üzerine , 23 Şubat'ta, TSK'daki 13 orgeneral ile 2 oramiral Genelkurmay'da toplandı. Toplantı bir “ilk”ti ve tek cümlelik “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında ortaya çıkan ciddi durumu değerlendirmek üzere, bugün Genelkurmay Başkanlığı Karargahında Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bütün Orgeneral ve Oramirallerin katılımı ile bir toplantı icra edilmiştir” açıklamasıyla kamuoyuna duyuruldu.

Başbuğ fikir değiştiriyor: Balyoz ciddidir! 

Başbuğ, 14 Mart 2010'da Milliyet Ankara Temsilcisi Fikret Bila'ya verdiği demeçte, Balyoz konusunda önemli bir manevra yaptı. Başbuğ 6 hafta önce “lanetliyorum” dediği Balyoz planı için bu kez “Olay ciddidir ve bugüne kadar belki yaşanan olayların Türk Silahlı Kuvvetleri üzerindeki etkisi açısından en önemlilerinden birisidir. Ve en ciddilerinden birisidir” diyordu. 
Başbuğ'dan birkaç cümleyle alıntıları noktalayalım:
“Sabrımız taşarsa, biz de bildiklerimizi halkla paylaşacağız. Elimizde pek çok bilgi var. Bunları açıklamak zorunda kalacağız. Biz bütün bu olayların, bize karşı yapılanların arka planını biliyoruz... Biliyor ve susuyoruz. Birileri gerekeni yapar diye susuyoruz ve bekliyoruz.” (Habertürk – 12 Şubat 2010) 
Vardığı noktalar itibarıyla Ergenekon sürecinde Başbakan Erdoğan'la mutabakata ulaştığı anlaşılan Başbuğ, “bildiklerini açıklamadan” Genelkurmay Başkanlığı'na veda etmeye hazırlanıyor.

'Zaman ayarlı' yakalama, tutuklama ve ifadeye çağırma kararları 

Sonuçta Başbuğ, “Balyoz” ve “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” konularında yola çıktığı istikametin tam tersine düştü ve kamuoyuyla paylaştığı nihai pozisyonunu iddiaları önemli ölçüde teyit eden bir noktada netleştirdi.
Elbette bu durum, Yüksek Askeri Şûra öncesi ile şûra sırasındaki “yakalama”, “tutuklama” ve “ifadeye çağırma” kararlarının “zaman ayarlı” olduğu kuşkularının meşruiyetini ortadan kaldırmıyor... 
Ne demiştik; Ergenekon sürecine, “iç düşman sayılanların iç düşman tayin edenlere cevabı ve askerin kendi içindeki tasfiye harekâtı” olarak da bakabilirsiniz!