Balyoz darbe planı iddialarıyla ilgili olarak açılan davada yargılanan Jandarma Tümgeneral Halil Helvacıoğlu İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Tümgeneral Gürbüz Kaya ile Tuğamiral Abdullah Gevramoğlu da Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül tarafından, bulundukları görevden uzaklaştırılarak açığa alındılar.
Hükümetin son derece rutin olması gereken bu tasarrufunu önemli bir haber haline getiren, elbette generallerin açığa alınması değil. Olayı “önemli haber” yapan, 1967 tarihli Türk Silahlı Kuvvetleri Askeri Personel Kanunu'nun 65. maddesinde düzenlenen yetkiyi hükümet üyelerinin ilk kez kullanması.
Asker sorunu, aynı zamanda sivil sorunudur
Hasan Cemal'in “Türkiye'nin Asker Sorunu” kitabında sık sık vurguladığı “Türkiye'nin asker sorununun, aynı zamanda bir sivil sorunu olduğu” gerçeğini gösteren durumlardan biri de, sivillerin Askeri Personel Kanunu karşısındaki hareketsiz duruşlarıdır. Parlamentonun, üstelik askerlerin de onayıyla, hükümet üyelerine verdiği bir yetkinin cumhuriyet tarihinde ilk kez kullanılmış olması, bugüne kadar hiçbir generalin “açığa alınmayı gerektirecek” bir duruma düşmemesinden kaynaklanmıyor. Bu durum, Türkiye'de sivillerin de asker sorununun asli bir parçası olduğunu gösteriyor.
Memurlara yapılan generallere de yapıldı
İçişleri ve Milli Savunma bakanlarının, -en azından kamuoyunun bilgisi dahilinde- açığa alma yetkilerini ilk kez kullanmaları, generallerin ayrıcalıklı konumlarından koparılarak “memur” statüsüne itilmeleri anlamına da geliyor. Burada, Rasim Ozan Kütahyalı'nın Genelkurmay Başkanı'na “memursun” hitabı için Genelkurmay Başkanlığı'nın yargılama talep ettiğini, ancak Adalet Bakanlığı'nın 301. madde kapsamındaki başvuruyu reddettiğini hatırlatarak devam edelim.
Generallerin açığa alınması işlemi, “vatandaşların kanunlar önünde eşitliğinin” askeri personel için tesisi açısından da sembolik bir önem taşıyor. Zira bugüne kadar subay ve astsubaylar için defalarca kullanılan açığa alma yetkisi generaller için hiç kullanılmayarak anayasanın temel ilkelerinden biri ihlal ediliyordu.
Generallerin kamuda çalışan genel müdürler, müsteşarlar, valiler, müdürler gibi açığa alınmasına ilişkin kararla, “bütün kamu görevlilerinin kanunlar önünde eşitliğinin” inşası açısından da önemli bir adım atılmış oluyor.
Açığa alma yetkisinde darbecilerin de onayı var!
TSK Askeri Personel Kanunu'nun “Açığa Çıkarılan, Tutuklanan veya Firar ve İzin Tecavüzünde Bulunan, Cezası İnfaz Edilmekte Olan Subaylar Hakkında Yapılacak İşlem” başlığını taşıyan 65. maddesi, 12 Eylül 1980'de darbe yapan darbeciler henüz işbaşındayken, 26 Mart 1982'de bugünkü şekline kavuşturuldu. 65. madde güncel gelişmeyle ilgili olarak şu hükmü taşıyor:
“Haklarında ölüm veya ağır hapis cezasını gerektiren veya yüz kızartıcı bir suçtan ya da taksirli suçlar hariç olmak üzere 5 yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren bir cürümden veya emre itaatsizlikte ısrar, üste veya amire fiilen taarruz, üste veya amire hakaret, mukavemet suçlarından dolayı kamu davası açılanlar mensup oldukları bakanlıklarca açığa çıkarılabilirler.”
Helvacıoğlu, Kaya ve Gevramoğlu, 65. maddedeki ifadesiyle “5 yıl ve daha fazla hapis cezası gerektiren bir cürümden dolayı haklarında kamu davası açılmış” olduğu için açığa alındılar. Zira, Balyoz darbe planıyla ilgili olarak hazırlanan iddianame İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 19 Temmuz 2010'da kabul edildi. Davanın, nedense aylar sonraya atılan ilk duruşması 16 Aralık'ta yapılacak.
Açığa alınanların durumu ne olacak?
Açığa alınan amiral ve generallerin durumunun ne olacağı yasanın 65. ve 30. maddeleri doğrultusunda şekillenecek. 65. maddeye göre “beraat, davanın ortadan kalkması, duruşmaların tatili, davanın düşmesi, personelin TSK ile ilişkisini kesmeyi gerektirmeyecek şekilde cezalandırılması” durumlarında söz konusu generallere ilişkin açığa alma tasarrufu “haklarındaki kararın kesinleşmesi beklenmeden” kaldırılacak.
65. madde, açığa alınanların “terfi ve kademe ilerlemesi” alamayacaklarını da hükme bağlıyor. Bu hüküm ışığında açığa alınan generallerin TSK'daki durumu için 30. maddeye bakmak gerekiyor. TSK Personel Kanunu'nun “Barış Zamanına Ait Normal Bekleme Süreleri” başlığını taşıyan 30. maddesinde, tuğgenerallikten orgeneralliğe kadar olan görevlerde rütbe bekleme süresi 4 yıl ile sınırlandırılıyor. Bir başka deyişle, 4 yıl boyunca terfi alamayarak aynı rütbede bekletilen generaller emekliye sevk ediliyor. 30. maddedeki süre, ilk duruşması bile beş ay sonraya atılan ve uzun bir zamana yayılacağı anlaşılan Balyoz davası sürerken açığa alınan generallerin emekli edilebilecekleri olasılığını gündeme getiriyor.
Hükümet neden aylarca bekledi?
Açığa alma işlemi, hükümetin neden yaklaşık 4,5 beklediği sorusunu da irdelemeyi gerektiriyor. Zira, söz konusu amiral ve generalleri de kapsayan Balyoz davası iddianamesi 19 Temmuz 2010'da İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edildiği andan itibaren İçişleri ve Milli Savunma bakanlarının “açığa alma” yetkisi doğmuştu.
Bu durumları nedeniyle 1-4 Ağustos'ta yapılan Yüksek Askeri Şûra'da (YAŞ) rütbeleri yükseltilmeyen bu generaller, askeri kanat tarafından bir üst rütbenin görevlerine atandılar. Bu arada YAŞ'da terfi alamayan generallerin başvurduğu Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) YAŞ kararını yürürlüğünü durdurarak terfi kararı yönünde hüküm tesis etti.
4,5 ay bekleyen hükümetin açığa alma yetkisini kullanması, işte bu sürecin ertesine ve Aralık ayında toplanacak YAŞ'ın hemen öncesine rastlaması açısından tartışma yaratacak.
Tartışma yaratacak diğer nokta da; 196 sanıklı Balyoz iddianamesinde suçlanan diğer 22 muvazzaf subay hakkında da açığa alma yetkisinin neden kullanılmadığı veya ne zaman kullanılacağı?
AKP iktidarı, hakkındaki kuşkuları gidermeli
Nedeni ne olursa olsun, AKP iktidarı sivil otoritenin tesisi anlamında çok önemli bir adım daha atmış bulunuyor.
AKP, bu tür adımları “hukuk ve demokrasi” için atılmış adımlar olarak görmeyenleri “demokrasi düşmanlığı” ile suçlamak yerine, bu kuşkunun neden var olduğunun ciddi bir muhasebesini yapmalıdır.
“Almanya'daki Deniz Feneri yolsuzluğunda suçlanan Zahid Akman'ın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ı bile isyan ettirecek şekilde RTÜK Başkanlığı'nda ve ardından RTÜK üyeliğinde korunması” gibi tutumlar, demokrasiyle hiçbir sorunu olmayan insanları da AKP'nin icraatı konusunda ciddi kuşkulara sevk ediyor.
Böyle bir muhasebe, Başbakan Tayyip Erdoğan'a, “referandumda ikna edemediği yüzde 42'yi de anlama” çabasında ilham verebilir...